Risale-i Nur Okumaları Usûle Dair

Delil-i İnayet

Kanunların harici vücudları yoktur, itibari vücudları vardır

“Fakat kanun kaidelikten tabiîliğe ve zihnîlikten haricîliğe” cümlesindeki zihnilikten hariciliğe çıkmamak suretiyle derken kanunun zahiri bir özelliğinin olmadığı anlatılır. Kanun, toprağın zerrelerine yahut havanın moleküllerine “şöyle olacaksın” diye emreden bir şey değildir. Kanun harici özelliği olmayan, yalnızca insanın kavramsallaştırmasının sonucunda söylenilmiş yahut kullanılmış bir kelimedir. Mesela sandalye dediğimizde, Türkçe konuşan insanlar ne demek istediğimizi anlarlar. Söyleyen de dinleyen de, hariçte vücudu olan bir sandalyeyi algılar. Sandalye kelimesi, hariçte vücudu olan bir şeyin simgesi olarak aramızda kullanılır. “Benim odamda bir sandalye var” derken, karşımdakine bir sandalyenin varlığını bildirmek için kullanıyorum, sandalyenin kendisini taşıyıp da karşımdakine göstermiyorum. Yaratık olan bir sandalyenin varlığını bir kelime ile sembolize ediyorum. Fakat sandalye diye bir kelimenin olmasından dolayı da sandalyenin varlığını izah etmiş olmayız. Kainatın varlığının içerisinde de öyle bir varoluş var ki onu kanun kelimesiyle ifade ediyoruz. Sandalye diye hariçte vücudu olan bir şey var, bir de onun yanında sandalye kelimesi var ama bu kelimenin kendisinin bir sandalye olduğunu gösteren hariçte vücudu yok; yalnızca sandalyenin varlığını temsil eden bir simgedir. Eğer sandalye kelimesini bir kağıdın üzerine yazdığımda kelimenin vücudu olur ama o kağıt ve mürekkep izlerini, bir sandalyenin varlık nedeni olduğunu iddia etmemiz mümkün değildir. Kanun da böyle bir simgeleştirme faaliyetinin neticesinde insanın kullandığı bir ifadedir. Yoksa, kanunun hariçte bir vücudu var ve toprağa, suya “Sen böyle yapacaksın, birlikte ikiniz anlaşıp buğday yapacaksınız” diye emirler veren bir faktör değildir.

Hepimizin farkında olmadan beyinlerimiz yıkandı. Çünkü bu asırda çok müthiş, acımasız, diktatörce davranan bir direnmenin karşındayız. “Benim dediğimi aynen kabul edeceksin” diktatörlüğü materyalist bilim adamlarının tavrıdır. Yıllarca dinin dogma olduğunu savunan bilimin artık kendisi dogmadır. Düşünen herkesin anlayacağı üzere, bilim terimlerinin dogmatik olarak kabul edilip uygulamaya konulduğu bir çağda yaşadığımız çok açıktır. İnsaniyet, bilim dogmasını reddedecektir ve dinin de dogma olmadığı, insanın gözlemlere dayanarak ulaştığı mantıki sonuçlar olduğunu anlayacaktır. Çünkü ne bilim dogma olarak devam eder, ne de her hangi bir ideolojik diktatörlük dogmaları ve ne de din adına ileriye sürülen dogmalar ile insanlar kandırılabilir. İnsan, yanlışı devam ettirecek özelliğe sahip olarak yaratılmamıştır. İnsan yanlışa düşer ama yanlış olduğunun farkına vardığında özür dileyerek/istiğfar ederek yanlışından döner. Çünkü insan yanlışının farkına varacak özelliklerle donatılmıştır.

Dogmanın artık insanlık dünyasında yeri yoktur. İster din, ister bilimsellik adı altında olsun dogmanın insanlık üzerindeki hakimiyeti devam etmeyecektir. Dogmaları onaylamayanların bir kısmı da, olayların aslını incelemekten kaçınarak düşünmemeyi tercih ediyorlar. Agnostik olarak isimlendirilen bu grubun dogmaları onaylamaması güzeldir ama devamını getirmemeleri eksikliktir. Hangi tür dogma olursa olsun, nedeni izah edilmeyen, sergilenmeyen; insanın onaylayacağı şekilde izah edilmeyen her hangi bir görüş, kanaat, ideoloji, düşünce, felsefi veya bilimsel teori onaylanmayacaktır. Dini istismar edenler de bilimselciliği istismar edenler de “Biz böyle inanırız” tavrını tutturup gidiyorlar. İnsanlık bu tutturup gitme yolunu hiçbir zaman onaylamıyor ve gittikçe büyüyen orandaki insanlar bir taraftan dogmaya dayanan inançları reddederken diğer taraftan da bilimcilerin dogmaya dayanan iddialarını da reddediyorlar. Her iki tarafın yanlış olduğunu kabul edip ama araştırmayı da kesmek, devam etmemek agnostik tavrı ortaya çıkarıyor. İnsanın dogmaları reddetmesi güzel bir davranıştır ama devamının gelmesi gerekir. İnsaniyetimizin iktizası olan sonuçları onaylamak üzere araştırmaya başlamalıyız. Dinin gerekçelerini ve izahlarını anlasa da anlamasa da “Biz dindarız, Allah’a inandık” diye tutturup gidenlerin, dine teslim olmuş çok dindar havasına bürünmeleri, kendilerini kandırmaktan başka bir şey değildir.

Kanun, bilinçli bir tercih sonunda gerçekleşmiş benzer olayların bizim tarafımızdan algılanmasına takılan isimdir. Su sıfır dereceye gelince donar. Bu olay bu şekilde yapılıyor. Bin kere, on bin kere donma olayını görünce, suyun donma kanunu diye isimlendiriyoruz. Bu aşamada Nursi şöyle soruyor. Hariçti vücudu olan bir kanun var da suyu o mu donduruyor? Yoksa gözlemlediğimiz bu var oluş biçimine taktığımız bir isim midir? Nursi, kanunun harici vücudu olmadığını, itibari bir vücudunun olduğunu anlatır ve insanların isim takarak/simge koyarak ‘suyun donma kuralı’ ifadesinin kabul edilebileceğini söyler. İnsanın gözlemlediği bir olayı isimlendirmesi, o olayın varlık nedeni açıkladığı anlamına gelmez. Bu kadar basit mantıki çelişkiye 21. asrın bilimsel insanları kanıyorlar. Tembellik sebebiyle insaniyetini kullanmayanlar ister dindar olsun, ister dinsiz olsun doğmanın peşine takılıp gidiyorlar.

“Fakat kanun kaidelikten tabiîliğe ve zihnîlikten haricîliğe ve itibardan hakikate ve âletiyetten müessiriyete gelmemek şartıyla kabul ederiz.”

Kanun, bir şeyin yaratılmasında/var edilmesinde belli prensiplerin uygulanması olarak gördüğümüz bir alettir. Günümüz bilim kitapları, suyun donma kanununa göre su sıfır derecesinde donar, der. Sanki donma kanunu suyu dondurur gibi bir anlam yükler. Mesela kırmızı ışık yandığı zaman arabalar durur. Devamlı kırmızı ışıkta arabaların durduğunu görünce, kırmızı ışık yanınca arabalar durur diye bir kanundan bahsederiz. Peki, bu kanun denilen şey nedir? Kırmızı ışıkta arabaları durduran bir müessir midir? Yoksa kırmızı ışıkla, arabaların durması arasındaki ilişkide kırmızı ışık arabaların durmasında bir alet olarak mı kullanılır? Kırmızı ışık, polisin trafik sinyallerini yöneten bölümü tarafından kullanılır. Ama birisi isterse durmadan geçer ve kırmızı ışık ona hiçbir şey diyemez, engelleyemez. Trafik polisi ceza kesebilir ama kırmızı ışık müessir değildir.

Kainatta olan her bir olayı bir kanun gibi görmek insan için normaldir ama bu kanun dediğimiz şeyin alet olmaktan öte bir gücü, kuvveti olduğuna dair her hangi bir anlayış ya da tasavvurun olmaması gerekir. Kırmızı ışığın arabaları durdurduğuna dair tasavvura girmeyiz. Günlük dilde kullanabiliriz ama gerçekte kırmızı ışık, kimseyi durdurma özelliğine sahip değildir. Trafik şubesindeki insanların vermiş oldukları kararlardır. İnsanlar o kararlara uyar veya uymaz ama partiküllerin insan gibi iradesi olmadığından uymak zorundalar. Eşyanın varlık alemine gelişindeki kanunlar, Var Edicinin eşyayı nasıl var ettiğinin insanlar tarafından algılanıp bir simgeye bağlanmasından ibarettir. Yani yer çekim kanunu, suyun donma kanunu, kırmızı ışığın arabaları durdurma kanunu diye bahsettiğimiz kanunlar aslında etkisizdir. Ne kırmızı ışık arabaları durdurabilir, ne yerçekimi kanunu insanı dünyanın merkezine doğru düşürür, ne de donma kanunu, sıfır derecesine gelmiş su moleküllerinin ensesine pat diye yapışıp onu sıvı olmaktan çıkarıp katılaştırır. Kanun denilen şeylerin hepsi yaratılışa tabi olmanın ötesinde başka bir şey değildir. Kanunların harici vücutları ve müessiriyetleri yoktur. Tabii/doğal olarak kendilerinden hareket etme özelliklerine sahip olduklarını söylemek de aklen mümkün değildir.

Yazar hakkında

Ali Mermer

Yorum yazın

2 Yorum

  • İslam tarihini az çok okuyoruz ,sohbetler dinliyoruz,flmler seyrediyoruz. Fakat bu bilgi yığınını böyle anlamlı bir şekilde düzenleyip sıralayan bu sıralamadan,bu düzenden şu an içinde bulunduğumuz kaos için yol haritası çıkaran yazılara pek rastlayamıyoruz. Allah razı olsun.  Tarihi değerlendirmekte usul arayışında olmazsak günümüzü düzene sokmak için de tabiri caizse paldır küldür davranıyoruz. Allah razı olsun . Ben yazıdan çok yararlandım.