Kur'an Okumaları Usûle Dair

Dünyadan Nasibimizi Unutmamak Ne Demek?

Dünyadan Nasibimizi Unutmamak Ne Demek? | Ha-Mim

Önemli olan hayatı bölmemek. “Hem fani hayatıma, hem ahiretime çalışacağım.” düşüncesi doğru değil. Hayatımız ya insan gibi yaşarız, ya da sadece cismaniyetini yaşayan hayvan gibi… İnsan ubudiyet için (yaratıcısını tanımak, tesbih ve hamd etmek) için bu dünyada yaşamalıdır.

Şu ayet konuyla ilgili ve dünya ahiret ayrımı yapıyor gibi görünüyor:

Kasas (28) : 77

Auto Draft

“Allah’ın sana verdiğiyle ahiret yurdunu ara, ama dünyadan da nasibini unutma, Allah sana nasıl iyilik ettiyse sen de öyle iyilik et, yeryüzünde bozgunculuk (etmeyi) isteme, çünkü Allah bozguncuları sevmez.”

Burada “servetini ahiret için ayır ama bu dünyadaki ihtiyacına yetecek kadar sakla” gibi yorumlar yapılmış bazı meallerde. Meallerin bir kısmında kullanılan ”ama dünyadan da nasibini unutma” ifadesindeki ama kelimesi ayetin bambaşka bir mana ile yorumlanmasına yol açıyor. Bu şekilde yorumlama, din işi, dünya işi ayrımı yapan, gündelik işimizde çalışırken dünya işi, namaz kılarken de din işi yaptığımızı zanneden bir bilinçaltının ya da dine bakış açısının ürünüdür ve bu bakış açısı ayeti dünya-ahiret dengesi (?!) bağlamında yorumlar.

Ayet bana şunları çağrıştırdı:

Ayette geçen şekliyle Allah’ın bize verdiğiyle, yani isimleri tanıma potansiyelimizi, gözümüzü, kulağımızı, aklımızı, hislerimizi vs vahid-i kıyasi olarak kullanıp ebedi hayat için liyakat kazanmamız gerekiyor. Yani o isimlerin tecellilerine ebediyyen muhatap olabilmenin eğitimi… Bu dünyadaki her işimizde yaratıcının özelliklerini tanıma; O’nun Rahman, Rahim, Adil, Hakim, Şafii, Rezzak, Cemil olduğunu akıl süzgecinden geçirerek kalbimize indirmemiz gerekiyor.

Bütün hayatımızı, hayatımızın her anını insan gibi, kul olarak, yaratıcının huzurunda yaşamamız gerektiğine göre ayetteki “dünyadan da nasibini unutma” cümlesi ne ifade ediyor olabilir? Ümit şimşek bu ayeti “Allah’ın sana verdikleriyle âhiret yurdunu kazanmaya bak; dünyadan nasibini unutma.” şeklinde çevirmiş. yani “dünyadan da” ifadesindeki “da” yok.

Bu meallendirme doğruysa ayet şu şekilde yorumlanabilir: Allah’ın sana verdikleriyle âhiret yurdunu kazanmaya bak; dünyadan nasibini unutma. Yani dünyadan olan nasibimiz, ahiret yurdunu kazanmamız. Bir hakikat yolcusunun ifadesiyle “Allah’ın sana verdiğiyle ahiret yurdunu ara ki dünyadan nasibini unutmamış olasın.” Eğer Allah’ın bize verdiklerini yukarıda bahsedildiği gibi ebedi hayata liyakat kazanmak için kullanmazsak, dünyadan nasibimizi almamış oluruz. Bu yorum, ayette var gibi görünen dünya/ahiret dualizmini ortadan kaldırır. Kendisine verilenleri ahiret yurdunu kazanmak için kullanmayanlar dünyadan nasipsiz bir şekilde göçmüş olurlar. Arapça bilmem ama yukarıdaki arapça kısımda

Vebteġi fîmâ âtâka(A)llâhu-ddâra-l-âḣira(te)(s) velâ tense nasîbeke mine-ddunyâ(s)

diyor. Yani Allah’ın sana verdikleriyle âhiret yurdunu kazanmaya bak ve (yani) dünyadan nasibini unutma. Kısacası dünyadan nasibimizi unutmamak demek, Allah’ın bize verdikleriyle âhiret yurdunu kazanmaya çalışmamız demek oluyor.

Yazar hakkında

Abdullah Berâ

Bu köşede çeşitli platformlarda yapılan müzakereler sonucunda ortaya çıkmış bazı hakikatleri paylaşmaya çalışacağım. Bu hakikatlerin ortaya çıkmasında yorum ve eleştirileri ile büyük katkı sağlayan bütün hakikat yolcularına teşekkürü bir borç biliyorum. Yazılardaki eksiklikler hiç süphesiz bana aittir.

Yorum yazın

1 Yorum

  • Abi Allah razı olsun.

    Bu bakış açısı çok gıymetli. Hiç beceremediğim bir şey maalesef :(

    Bu konuyu Ali Mermer Abinin Varoluşsal Boşluktan Nasıl Kurtulurum? (https://ha-mim.org/varolussal-bosluktan-nasil-kurtulurum) makalesi ile ilişkilendirilecek olursak.

    Biz Varoluşsal Boşluğumuzu dünyayı ayrı ahireti ayrı değerlendirmek ile kapattığımızı, bu meseleyi hallettiğimizi zannediyoruz.

    “Düğünde oynanır, Cenazede ağlanır” diyoruz.

    Cenabı Hak Ahiret merkezli yaşamayı nasip etsin İnşaAllah.

    Bu mes’ele ile Mehmet Ali Akgün Abinin şu sözlerini ilişkilendirmek çok anlamlı olacak gibi;

    “Dini, insanın kendi gerçeği olarak tanımlamayı doğru buluyorum; dolayısıyla din ve getirmiş olduğu her türlü tanım, hayatın üzerine ekstradan konulan aksesuarlar değil, aksine, olmazsa olmaz kavramlardır demek çok insani bir tavır ve bana çok tatmin edici geliyor. Hal böyle iken, İslamiyet’i de insanın kendi gerçeğini teslim etmesi olarak tarif etmek mümkün. Böylece dinin neden fıtrat dini olduğu ortaya çıkıyor.”

    Selam ve dua ile…