Usûle Dair

İmanî Konularla İlgili Metinleri Okurken Takınılacak Tavır

İmanî Konularla İlgili Metinleri Okurken Takınılacak Tavır | Ha-Mim

İnsan, sınır konulamayacak özelliklerle donatılmış. Bu özellikleri değerlendirebilmesi için insana sorgulama kabiliyeti verilmiş. İnsan, muhatap olduğu her şeye “Nasıl” “Niçin” gibi sorularını yönelterek sanki kâinatın ve kendinin sırrını çözmeye namzet kılınmış.

Sorgulama istidadımızı kullanıp kullanmama özgürlüğüne de sahip kılınmışız. İnsan kendisine dikkat edince şunu anlayabiliyor: Sorgulama kabiliyetini kullanmamayı tercih eden bir kişi, insaniyetinin sırrını çözemez.

Pratik hayatta karşılaştığımız önemli bir soru: “Allah’ın Konuşması ve Rehberliği olarak tanımladığımız bir kaynağa karşı nasıl bir sorgulayıcı tavır takınacağız? Veya sorgulamaya hakkımız var mı? Biz kim oluyoruz ki, Mutlak İlim sahibi olan Yaratıcımızın bize yapmış olduğu Rehberliği sorgulayalım?” Çok kişinin sorgulama şevkini kıran bu sorunun doğru, ikna edici cevabının araştırılması gerekir.

Bir metnin, Yaratıcımız olan Allah’ın Konuşması olduğuna kani olacak delillerimiz var diyelim. En azından kendimin yaratılmışlığını kabul ediyorum, kâinatın yaratılmışlığını kabul ediyorum, bir Yaratıcının olması gerektiğinde hiçbir şüphem yok. Bu Yaratıcının kâinat cinsinden olmaması ve dolayısıyla mutlak özelliklerde olması gerektiğini de şu önümde sergilenen kâinat ve hatta kendi varlığım şahitliği altında onaylıyorum. Kur’an diye tanınan metnin böyle bir özelliğe sahip Yaratıcıdan haber verdiğini de anlıyorum ve kalben de mutmainim. Şimdi artık Kur’an ne derse aynen kabul edip tasdik etmem gerekmez mi?

Bu aşamada iki noktanın birbirinden ayrılmasına dikkat etmek gerekir: Yaratıcının ne dediğini bilmek ve öğrenmek başkadır, Yaratıcının dediklerini insanî duygularla kaynaştırıp tasdik etmek başkadır. Öğrenmenin, bilgi sahibi olmanın yanı sıra, bu bilgilerin rehberliğinde insanî duyguların tatmin olmuş hale ulaştırılması için ayrı bir çaba gösterilmesi gerekiyor.

Kaynağın doğruluğunu genel bir yaklaşımla tasdik ettikten sonra, insanın kendindeki duyguları da ayrıca eğitmesi ve geliştirmesi gerekiyor.  İnsaniyetin terakkisi böyle bir aşamadan geçmekle mümkün oluyor.

Kur’an’a veya herhangi bir şeye muhatap olurken, insan önce kendi benliği etrafında düşünüyor. Mesela, bu şey niçin var, benim için ne ifade ediyor? Bu soruyu sormak, Yaratıcının böyle bir şeyi yaratmasının anlamsızlığını ima etmez. Evet, anlamlı olması gerekir de, benim bu anlamı kendi duygu dünyama nasıl taşımam mümkün olur. Ta ki, o anlamdan faydalanıp kendi duygularımı geliştirebileyim. O anlam aracılığı ile Yaratıcıma daha yakın, daha emin bir şekilde muhatap olabileyim.

Çok kişinin, gerek yaratık âlemine muhatap olurken ve gerekse Yaratıcıya izafe edilen bir metne muhatap olurken, “sadakat” adı altında, sorgulamaya girmeyi, Yaratıcıyı sorgulamaya kalkmak olarak algılayıp, sorgulamaktan kaçındığı gözlemleniyor.

Muhatap olduğumuz Kutsi Metin’e (Kur’an’a), “Sen benim için ne ifade ediyorsun, ben seni nasıl algılayabilirim?” diye muhatap olmak, Kur’an ile Konuşan Yaratıcıyı sorgulamaya kalkmak değildir. Yaratıcının, yani Kur’an ile Konuşanın Sonsuz İlminin sorgulanmamakta olduğunu bilmek gerekir. Ben metni okuduğumda, “Bu metin benim için ne ifade ediyor, ben bu metinden nasıl faydalanarak duygularımı geliştirebilirim?” sorusunu yöneltmekten kaçınmamalıyız. Böylesi bir sorgulama aslında benim kendi algılamamı sorgulamadır. Yani, “Ben bu metinden ne anladım?” demektir. Yaratıcının Sonsuz İlmine meydan okuyan bir tavır asla değildir.

Eğer okuduğum metin benim anlayışımı geliştirmeye yardımcı olmayacaksa, metni taklit etmenin ötesinde bir teşebbüsüm olmaz. Taklit, insanın duygularını geliştirmez. Hâlbuki herkes bilir ki, duygularımızın sınırına ulaşamayacağımız kadar kapasitesi sonsuz olan bir yaratığız biz. Neden böyle sınırsız diyebileceğimiz bir kapasitede var edilmiş olduğumuzu düşündüğümüzde, hemencecik anlarız ki, bu kapasitenin geliştirilmesi gerekir.

Fakat “Nasıl” geliştireceğiz?

Sorgulayarak. Basit pratik örnekler verelim: Mesela Fatiha Suresini her gün defalarca okuyoruz. “Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir” diye tercümesini öğrendiğimiz birinci ayetini okuduk. Sorgulayalım şimdi bu ayeti. “Ben hamd’den ne anlıyorum? Benim duygularımda “hamd” ne gibi bir yankı yapıyor?”

“Bu ayet bana hamdin Allah’a ait olduğu bilgisini veriyor” deyip geçersem, duygularımda hiçbir gelişme sağlayamam. Bu ayetin benim için bir etkisi olmaz. Yalnızca bilgim olur, ama duygu gelişimi sağlayamam. Neticede de, Yaratıcım ile duygusal bir bağ kuramam. Sanki “Hamdin Allah’a ait olması gerekiyorMUŞ” der geçerim.  Aslında böyle bir okuma bana hiçbir şey kazandırmaz. Benim dışımda, kendimde bir karşılığını hissetmediğim, fark etmediğim bir “bilgi”den ibaret kalır. Sanki coğrafya dersinde öğrendiğim “Tokyo diye bir şehir varMIŞ” der gibi.

Siz, “âlemlerin Rabbi olan Allah” ifadesi için de aynı sorgulamayı yapabilirsiniz. “Benim için Allah’ın âlemlerin Rabbi olması ne ifade ediyor?” diye sorgulamam gerekiyor. Tekrar etmek gerekirse, dikkat ediyoruz ki, öyle bir sorgulama yapmak, Allah’ı sorgulama değil, kendimi sorgulamadır: “Ben ne anladım bu ayetten?”

Kur’an’da Hz Musa’ya Allah’ın “Elindeki asayı at” dediği anlatılıyor. Gerçekten Allah’ın yalnızca, Hz Musa ile ne konuştuğunu rivayet etmesi, benim yaratılış maksadımı açıklamak üzere yaptığı bir konuşma olamaz. Yalnızca bana tarihi bir bilgi verir. Sorgulamam gerekir. “Bu olay bana neyi anlatmak için naklediliyor? Benim yaratılış amacıma ulaşmam ile bir ilişkisinin olması gerekir. Bu ne olabilir?”

Öyle ya, Kur’an ile Konuşan benim Yaratıcım, beni niçin yarattığını açıklamak için konuşuyor ve ben de bu açıklamadan faydalanarak,  kendi insaniyetimi geliştirmek ve dolayısıyla Rabbimi tanımak için geliştirmeliyim. Ta ki, Rabbime daha yakın bir ilişki ile muhatap olabileyim. O benim için benim dışımda harici bir bilgi olmaktan ibaret olmasın. Ben ile okuduğum metin arasındaki bu “diyalog”a sorgulama ile ulaşabilirim. “Bana ne anlatıyorsun, ben bu haber ile insaniyetimi nasıl geliştirebilirim?”

Kâinattaki varlıklarla da aynı sorgulama ilişkisine geçmeliyim: “Şu yaratılan şey benim varlık amacıma ulaşmak için bana ne gibi bir mesaj veriyor?” diye sorgulamaya girmem gerekiyor. Böyle bir sorgulama ilk etapta zor olabilir. Alışmamış olabiliriz. Öğretilmeye ihtiyacımız olabilir. Fakat dikkat edeceğiz ki, gerek kâinattaki olayları bana nakleden ve gerekse Yaratıcımın bana gönderdiği mesajı açıkladığını iddia eden kaynaklara da aynı şekilde muhatap olmalıyım. Sorgulayarak okumaya yardımcı olabilecek kaynaklara muhatap olmalıyım. Böylesi kaynaklara muhatap olurken de aynı sorgulamayı bu kaynaklara yöneltmeliyim: “Bu anlattıkların benim için ne ifade ediyor?” Yalnızca bilgi nakli yapan kaynaklarla zamanımı boşa geçirmemeliyim.

Yazar hakkında

Ali Mermer

Yorum yazın

2 Yorum

  • Kur’anın cümleleri de, kainattaki varlıklar/olaylar da birer “ayet” olarak tarif edilmesi, bu yazıda çalışıldığı gibi, bizi yaratılış gayemize ‘yönelttiği’ için olsa gerek. Yine yazının son bölümünde değinildiği gibi, Kur’an ayetlerini de, kainat ayetlerini de açıklayan kitaplar (tefsirler, bilimler) insan için birer “ayet” işlevi görmeli, insanı yaratılış gayesine yöneltmelidir.

  • Maalesef her meselede olduğu gibi inanç esasları da çoğu zaman bir bilgi boyutunu aşmayan bir seviyede ele alınmakta. Bilgi ile iman etme aynı şeylermiş gibi düşünülmekte. Meselenin bu şekilde vuzuha kavuştuğu inancı ortaya çıkıldığına inanılarak sorgulama yapılmadığını kendimizde bile çoğu zaman tecrübe edebiliyoruz. Ki insanın varoluşuna dair açıklamalar yaptığı iddiası taşıyan Kutsal metinler üzerinde düşünmeden sorgulamadan geçilerek kabul etmek veya reddetmek insanın kendi fitratiyla çelişen bir tutum. Bu önemli mevzuyu dile getirdiğiniz için çok teşekkürler.