Kainat ve İnsan

Kainat Vurgusu

Kainat Vurgusu | Ha-Mim

“Ha-Mim tahkiki iman çalışmaları sitesi”ni keşfettiğim birkaç aydan beri, “girintili-çıkıntılı” tavrıma aldırış etmeksizin, tanıdığım bazı insanlara iftihar içinde sitedeki yazıları okumalarını tavsiye ediyorum. İlk tavsiyede bulunduğum kişi animasyon çalışmaları yapan bir yakınımdı. Onun memnuniyet dolu geri bildiriminden sonra tavsiye listemi genişlettim. Bunların bir kısmı muhtemelen ilgilenmediği için sessiz kalırken, çoğunluğu olumlu kanaat serdettiler. Bir tanesinden ise ilginç bir kanaat aldım. Bu sonuncusu hem biraz olumlu şeyler söylüyor hem de temel eleştiri olarak yazılarda çok yoğun ‘kainat’ vurgusu olduğundan yakınıyordu. Kuru kuruya savunma yapan, yaklaşımlarına nefsini karıştıran birisi olmadığını bildiğim için onun bu iddialarını yakından değerlendirmek ve müzakere etmek istedim kendisiyle.

Şöyle başladı söze, “Ben kainattan söz edilmesin demiyorum. Elbette yerine göre dağdan, taştan, yıldızdan güneşten, bitkiden, böcekten bahsedilecek. Bunları da Allah yaratıyor, tamam. Ama yatıp kalkıp kainattan bahsetmek abartılı değil mi?” Ben genel eğilimlerini bildiğim muhatabıma, ilkin çokça kullanılan cümleleri tekrarlayarak cevap vermeye başladım. İnsan olarak bu kainatta yaşadığımızı, Yaratıcımızı ancak kainattaki delilleri üzerinden tanıyabileceğimizi, Kur’an ve sünnetin usulünün de bu olduğunu, böyle bir usul takip edilmediği takdirde Allah’ı ve O’nun özelliklerini tasdik etmemizin hayali kalacağını… söylemeye çalıştım.

Benim “Kuran ve sünnetin usulü de bu” cümlem üzerine muhatabım yerinden fırladı, “Ben de tam olarak bunu gündeme getirecektim. Nerede Kur’an ve sünnette bu kadar kainat vurgusu?” dedi, sesini biraz yükselterek. Mesele anlaşılmıştı. Geleneksel din anlayışını bütünüyle sorgulayamamış muhatabım benden ‘iknai’ cümleler değil, somut ayet ve hadisler istiyordu. Onun da bildiğini tahmin ettiğim açıklamalardan başladım: Kur’an’daki kainat vurgusunu anlamak için sure isimlerine bakalım: İlk sure “bakara”. İnek demek yani. Kainattan bir parça. 6. sure “enam” yani hayvanlar. 16. sure “nahl” yani arı. 27. sure “neml” yani karınca. 29. Sure “ankebut” yani örümcek. 51. sure “zâriyât” yani rüzgar. 53. sure “necm” yani yıldız. 54. sure “kamer”, yani ay. 57. sure “hadid” yani demir. 67. sure “mülk” yani varlık. 76. Sure “insan”. 89. Sure “fecr”. 91. Sure “şems”, yani güneş. 93. Sure “duha” yani kuşluk vakti.

Biraz daha tafsil edecektim ki, “Diğer sureler de aslında kainatın parçası sayılan şeylerden bahsediyor” diye katkı yaptı. Bunları bildiğini biliyordum muhatabımın. Devam ettim; “Her gün her namazda okuduğumuz Fatiha suresi “alemler” tabiriyle kainata işaret ediyor. Kur’an’ın ilk nazil olan ayetleri “hilkate” yani yaratılışa atıfta bulunarak kainata işaret ediyor. Kur’an’ın mevcut dizilişe göre son ayeti kainatın bir parçası olan “insan”a atıfla bitiyor…” dedim. Sure isimlerinden çıkıp bazı ayetlerde nasıl dağlardan, hayvanlardan, denizlerden, bulutlardan, rüzgarlardan bahsedildiğine intikal edecektim ki, muhatabım “Hayır, bildiklerimi tekrarlama, bunları da biliyorum” dedi.

Acaba muhatabım daha somut rakamlar mı bekliyor benden, diyerek sayılar vermeye başladım: Kur’an’da “kainat” anlamında başka ifadelerin yanında mesela “arz ve semavat” (yer ve gökler) ifadesi var. Mesela, tekil olarak “sema” kelimesi 120, çoğul olarak 190 defa olmak üzere toplam 310 defa zikrediliyor. Aynı şekilde dünya anlamında “arz” kelimesi 468 defa geçiyor. Yine kainat anlamıyla ilişkili olarak “yaratmaya” atıf yapan “halk” kelimesi doğrudan bu kelime kullanılarak 52 yerde, türevleriyle birlikte ise 200’ü aşkın yerde zikrediliyor…

Bundan sonra kainatta yer alan, daha doğrusu kainatın birer parçası olan varlıkların ayetlerde ne kadar geçtiğini söylemeye başlayacaktım ki muhatabım, “Tamam, Kur’an’da kainatla ilgili doğrudan ve dolaylı ifadeler sandığımdan çok fazlaymış” dedi. “Daha dur, konuya yeni ısınıyoruz, izin ver devam edeyim” dedimse de, “Hayır, tamam, ayetlerde gerçekten farkında olamadığım kadar vurgu var, seni dinlerken ben de bilebildiğim kadarıyla diğer ayetleri düşündüm, bu vurgu çok baskın, çok güçlü, çok zahir bir şey ama geleneksel din anlayışım beni bu referansın daha az olduğu zannına itmiş”, dedi.

Muhatabımın “hakkaniyetli” tavrı beni daha çok şevke getirdi ve ona Said Nursi’nin Kur’an tarifindeki ilk cümlesini hatırlattım: “Kur’an şu kitab-ı kebiri kainatın tercüme-i ezeliyyesidir”. Ardından da ekledim: “Durum böyle ise Kur’an’ın çeşitli kelime ve ifade kalıplarıyla neredeyse bütün ayetlerinde kainattan söz etmesi normal daha doğrusu zaruri değil mi?” dedim.

Benim bu hatırlatmam üzerine muhatabım ne dese beğenirsiniz? “Ben Said Nursi’nin o cümlesini biliyorum”. Gerçekten de biliyordu, çünkü ilgili pasajı ezberinden okuyarak Kuran tarifi ile ilgili diğer cümleleri de peşi peşine zikretti. Sonra da derin oh çekip içini dökmeye başladı: “Sana yeminle söylüyorum ki ben Risalelerdeki bu cümleleri bildiğim halde şimdiye kadar Kur’an okurken hiç “kainatın tercümesini okuyorum” düşüncesine girmedim, ne büyük bahtsızlık, büyük ne cahillik, Allah senden razı olsun”, dedi.

Görüşmenin bittiğini sanıyordum ki, muhatabım “sünnetteki kainat vurgusundan hiç bahsetmedin” diye ayrı bir bahis açmak istedi. Cevabım kısaydı ve netti: “Kur’an’da zaruri olarak yani mahiyeti gereği bu kadar kainat vurgusu varsa, var olması gerekiyorsa, bu kitabın ilk kendisine nazil olduğu Hz. Muhammed’in bu vurgulardan uzak olması mümkün mü”, diye ilave ettim. Bununla da yetinmeyerek daha doyurucu bilgi alması için Ha-mim sitesindeki Metin Karabaşoğlu’na ait “Bilinmeyen Yönleriyle Peygamber” başlıklı makaleyi okumasını ısrarla tavsiye ettim. Ayrıldık. Giderken fısıltı halinde ağzından şu cümlelerin döküldüğü duydum: “Ha-mim sitesindeki kainat vurgusu çok yerinde, çok Kur’anî, çok nebevî, çok insanî…”

Risaleler’den haberdar olduğum halde geleneksel din anlayışının kalıplarından tam olarak çıkamamış ve Risaleler’in terbiyesine tam olarak girememiş “yanım”la yaptığım bu “hayalî görüşmeyi” paylaşmamın nedeni, -Grup üyelerini tenzih ediyorum-, yakınlarında böyle bir kimse varsa şaşırmamalarına, insanın ezberlediği kalıplardan çıkmasının kolay olmadığına işaret etmekten ibarettir.

Yazar hakkında

İlyas Üzüm

Dünyalıyım. Güneş Sistemi sokağında oturuyorum. Yaşadığım Samanyolu galaksisi şehrini bile gezemedim. Yolda mıyım, emin değilim ama "yolda olmak, yolcu olmak" istiyorum; zaman ve varlığın sonsuz yolculuğunda.

Yorum yazın