“Kelâmın selaseti ise: Bir derece hissiyattan tafralık ve iştibak etmemek; ve tabiatı taklit; ve harice temessül; ve mesîl-i garazda sedad; ve maksat ve müstekarrın temeyyüzüdür.
Kelâmda hissiyat da tamam olmadan çifte atmak, başkasıyla mezc etmek, selâsetini tağyir eder. ve nizamsız iştibaktan tevakki ve mâni-i müteselsilede tederrüç lâzımdır. Muhakemat, 2. Makale/Unsuru’l-Belâgat, Onuncu Mesele
Kur’an’ın ifadeleri ile kainattaki yaratılış arasındaki ahenk
Muhakemat kitabının İkinci Makalesi olan Unsuru’l-Belağat konusunun ana teması nazm-ı maâniye ulaşmak için nazm-ı lafzı araç olarak kullanmaktır. Bu makalenin alt bölümleri olan meselelerde bunların örnekleri verilir. Onuncu Meselede ise kelamın selaseti yani kelamın akıcılığı üzerinde durulur.
Belağat unsurlarının Kur’an’ın her tarafına girdiğinin farkında ve bilincinde olarak ayetleri okumalı ve anlamalıyız. Yine okuduğumuz tefsirlerde, müfessirin belağat unsurlarına dikkat etmeden Arapça kelimelerin lügat manalarının içerisinde boğularak mı anlattığını göz önüne almalıyız. Bir tefsir nazm-ı lafız içerisinde kalıp nazm-ı maâniyi dünyamıza taşıyamıyorsa, vakit harcamamızın bir anlamı yoktur. Bütün tefsirleri okuyamayacağımıza göre kendimize uygun olan prensipleri bulup, seçmeliyiz.
“Kelâmın selaseti ise: Bir derece hissiyattan tafralık ve iştibak etmemek”
Hissiyattan tamamen değil, bir derece uzak durmak, yani Kur’an’ı şiir kitabına dönüştürmemek… Şiir, şairin hissiyatıyla mezc olmuştur. Kur’an’da akıcı bir üslup vardır ama şiir değildir. Hissiyatta tamamen boğulup kalmak, hissiyattan tafralık anlamına gelir. İştibak etmemek ise söylenilen sözlerin ve kullanılan kelimelerin birbiri içerisine girip karma karışık olmamasıdır.
“Tabiatı taklit ve harice temessül”
Tabiatı taklit, hariç ile benzeşme, üzerinde düşünülmesi gereken vurgulardandır. Kur’an’da yapılan konuşmayı ya bir harita gibi ya da bir ayna gibi düşünebiliriz. Dış dünyada yani kainatta yansıyan hakikati o aynanın içinde gerçekten değil, temsilen buluruz. Haritada dış dünyadaki hakikatlerin mümessillerini buluruz. Kur’an’ın ifadesinde de kainatta gerçekleşen hakikatlerin mümessillerini buluruz. Kur’an’ın ifadeleri tabiattaki yaratılışla ahenk halindedir. İnsan Kur’an’a muhatap olurken şuna dikkat eder: Bir taraftan Kur’an’ı dinlerken diğer taraftan gözüyle, diliyle, kulağıyla, eliyle kainattan malzeme toplar. Kainattan topladığı malzemeler, okuduğu Kur’an’da yapılan konuşma ve ifadelerde mukabilini, karşılığını bulacaktır. Dolayısıyla okuyan kişi, aradaki ahengi görüp tasdik edecektir. Yaratma fiiliyle konuşan kainatın Yaratıcısı, Kur’an vasıtasıyla da konuşma diliyle konuşur, bu nedenle ikisi arasında ahenk olması gerekir.
Kur’an’daki azamet, kainattaki azametle paralellik gösterir
Kur’an ile Kendisini ifade edenle, kainat ile Kendisini insanlara tanıtan aynı Zat’tır. Bazen kış şartları yaşarız; fırtınalar, rüzgarlar eser. Bazen de bahar havası yaşarız, günlük güneşlik günler geçiririz. Kur’an’a baktığımızda küfrün, inançsızlığın, gerçekleri reddetmenin şiddetli analizleri yapılır. Kış şartlarında olduğu gibi azamet tecelli eder. “Dikkat et, neyi inkar ettiğinin farkında mısın?” uyarısı Mülk Suresinin 8. Ayet-i kerimesinde “Cehennem, öfkesinden neredeyse çatlayacak haldedir” şeklinde ifade edilir. Yaratıcıyı inkar gibi bir hıyanet yapılır mı? Böyle bir cinayet işlenir mi? Böyle büyük bir yanlış yapılır mı?
Dikkatsizlikten bir insanın parmağını incitebilirsin fakat özür dileyebilirsin. Ama insan tüm kainatın tamamen tesadüfen oluştuğunu veya kendi kendine nereden geldiği belli olmayan rastlantı eseri olduğunu söylerse cehennem kaynamaya başlar. Çünkü her şey anlamını ve değerini yitirir, insan kendinin de anlamını yitirir. Bu varlığa “Senin hiçbir anlamın yok” demek tüm kainata yapılacak en büyük hakarettir. Çok muazzam ve mükemmel bir kitaba “kağıt yığını” demek gibidir. “Bu kağıt yığınına baktım, ince ince yapraklardan oluşmuş, üzerinde bazı rastlantı eseri çizikler var” dediğinizde, müellifi ifadesini değiştirir ve kızarak “Sen deli misin!” der.
Kainatta da aynı karşıtı görürüz. Bazen volkan püskürür, bazen zelzele olur, bazen de okyanus kaynamaya başlar. Dalgakıranların bile durduramadığı dalgalar basarak her yeri lisan-ı hal ile “Siz ne yapıyorsunuz? Bu kainatın sahibini kim zannediyorsunuz?” der. Aynı ifadelerin karşıtını Kur’an’ın belağatında görünce tasdik etmemiz gerekir. Bu ifadelerin akıcılığı insana “Bu da nereden çıktı!” dedirtmeyecek şekilde tabiatı taklit ve harice temessül gerçekleşir.