Bu dünyaya gönderilişimin amacını şöyle anlıyorum: Kendime emanet edilen tüm duygularımı, varlıklarının kaynağını tanıyıp, Onun adına kullanarak günün 24 saatini bu bilinç ve istikamet içinde yaşayabilmek. Peki, bunu nasıl yapacağım? Bu konuda yine Onun rehberliğine ihtiyacım var. Değilse, bir yaratıcının varlığına inansam, Onu bütün özellikleriyle tanıdığımı zannetsem dahi, kendi içinde bulunduğum toplumun değerleriyle kendime bir hayat yolu çizer ve de hiç farkına varmadan savrulur giderim!
Meşgul olduğum işin bizzat kendisinde kaybolduğum, onu varlık amacına uygun bir şekilde kullanma aracı olarak değerlendirmediğim zaman, o işin içinde yaratıcısının bütün özeliklerini görsem dahi, bunun benim hayatımı anlamlı kılmadığını hissediyorum. Bu dünyada beden ile, varlık aleminin bizzat kendisi ile iç içe bir ilişki içinde yaratılmışım; kendimin maddeden ayrılarak yaşamasının mümkün olmadığını görüyorum. Bu alemin bizzat kendisi, meslek, bedenî ihtiyaçların karşılanması da dahil olmak üzere, diğer insanî ilişkilerin hepsi bir amaç için kullanılmalıdır. Değilse, bu alemin ve dolayısıyla bedenimin yaratıcısını tanısam ve Onun zorunlu olması gerektiğini onaylasam bile, hayatı kendim için bir amaç haline dönüştürürüm. Diğer bir ifadeyle, benim ve topyekun alemin Yaratıcısının varlığını tanımak çok önemli hatta zorunlu bir aşama olmakla birlikte, bu alemi anlamlı bir hayat yaşamam için kendi içinde yeterli göremiyorum. Ancak bu alemi bir sıçrama tahtası olarak kullanmam ile hayatımı hedefine ulaştırmamın mümkün olduğunu tecrübe ediyorum.
Sıçrama tahtasını kullanırken neyi ve nereyi hedefleyeceğimi benim sahibimin, yani beni bu dünyaya gönderenin bana bildirmesi gerekmez mi? Yani bir rol model görevlendirip beni eğitmesi gerekmez mi? İnsan öğrenerek insanî duygularını terakki ettiren bir özelliğe sahip değil mi? Ben kendimi böyle bir özellikle donatılmış görüyorum.
Daha önceki bir yazımda gündeme getirdiğim hususa tekrar değineyim: Yıllardır içinde yaşadığım bir evin yapıcısının varlığını ve o yapıcının mimarlık kapasitesini, o evin özellikleri ile tanıyorum. Fakat bu tanıma, bu düzeyde kaldığı takdirde, benim o evde yaşarken takındığım tavırları, o mimar ile ilişkimin nasıl olması gerektiğini, evdeki yaşam modelimi etkilemediğini görüyorum. Evdeki hayatımı benim insanî duygularımla çelişir buluyorum. “Evet, güzel, gerçekten kullanışlı bir ev yapıp benim hizmetime vermişsin. Kullanıyorum ama eğer sen, evi yapıp benim hizmetime veriş amacını bana bildirmezsen, ben bunu kendiliğimden bilemem ki. Ben bu evde gerçekten senin istediğin amaca uygun olarak mı yaşıyorum, yoksa bundan büsbütün uzak bir hayat mı sürüyorum?”.
Kainatı yalnızca bir boyutu ile görüp de, bilinçli bir şekilde, “bu kainat, kendisine varlık veren yaratıcısını tanıtıyor” şeklinde bir sonuca ulaşmak, mutlaka çok önemli bir başlangıçtır. Yaratıcıya ulaşma söz konusu olmazsa, insan kendisini anlamsızlığın içinde bulur ve insaniyeti ile ters düşer, işkence içinde yaşamak zorunda kalır.
Fakat bir yaratıcının varlığının zorunlu olduğunu fark eden insan, ister mesleğindeki fark ettiği özelliklerin kaynağı bu yaratıcının özellikleri olduğunu, isterse bir çiçekte-böcekte fark ettiği özelliklerin bu yaratıcıya ait olduğunu anlayıp onaylasın, sonunda şu soruyu sormadan edemez: “Peki, şimdi ben ne yapacağım? Evet böyle bilinçli bir yaratıcının eserleri ile karşı karşıyayım, tamam, ne olmuş?” Böyle bir yaratıcının varlığı benim bu dünyadaki hayatımı anlamlı kılmıyor ki. Evet, ben bu dünyanın bilinçli bir yaratıcısının var olduğunu ve Onun benim de yaratıcım olduğunu anladım. Tamam, bitti, öyle mi?
İşte bu sorular insanı bir adım daha ileri gitmeye zorluyor. Yaratıcı varsa var, “harika bir iş yapmış, çok becerekliymiş”, anladım. Peki ya sonrası? İnsan kapasitesi için yetmez bu sonuç diye kendimden anlıyorum. Bu geçici özelliklerle donatılmış dünyada, bu bilinçli Yaratıcının bana verdiği sonsuz mutluluk arzu etme ihtiyacımı karşılama yollarını da göstermesi gerekmez mi? Bu yolları benim anlayabileceğim bir eğitim aracı ile bana bildirip beni eğitmesi gerekmez mi? Bu eğitim araçları ne olabilir ki?
Bu kainatın yaratıcısının önüme sergilediği şu varlık aleminde, beni bu araçlara muhtaç ettiğini kavrama bilinciyle yarattığını görüyorum. Bu araçların benim varlığımı hedefine ulaştıracak özellikleri olup olmadığını da kavrayabilecek özelliklerle donatılmışım. Yeter ki böylesi araçlarla karşılaşayım. Önce bu araçları arama ve bulma çabasına girmeliyim.
Bakıyorum, böyle sonsuz mutluluk kaynağını arama ihtiyacı hissetmeyenlerin dahi rol modelsiz olanları yok. Şimdilerde en etkili rol modeli moda ve mesleğinde başarılı olmuş insanlar. Moda, toplumun oluşturduğu seküler varlık anlayışına ters düşmeden, “uydum kalabalığa” diyerek sürüye takılmış koyunlar gibi yaşamak için baş vurulan bir rol model olmuş. Meslek ise yalnızca para kazanmak, şöhret, itibar sahibi olmak için kullanılıyor. Ben öyle yapmayacağım, mesleğim alanında neleri fark ediyorsam, bunların yaratıcılarının özelliklerinin yansımasından ibaret olduklarını anlayacağım. Evet anladım, bir bilinçli yaratıcı var olmalıdır. Ne olmuş? Hayatımı etkiler mi? Hayır. Böyle bir bilinçli varlık varsa var, ne yapayım şimdi?
“Kendin için bir rol modeli aramalısın” diyor benim insanî ihtiyaçlarım. Nerede bulacağım bunu? “Evrenin içinde bulacaksın”. Evrenin içinde benim ulaşabileceğim rol model araçları mutlaka olmalıdır. Değilse, sürüye uyup giden koyun gibi yaşarım hayatımı, “bir yaratıcı var, ki ona ‘Allah’ diyorlar” deyip dururum. İnsaniyetim olduğu yerde sayar, tatmin olmaz. Hatta kendimi daha da bir çıkmaz içinde bulurum. Öyle ya, insanım, insaniyetim soruyor: “Beni niye yarattın ey bilinçli yaratıcı?” Ne yapacağım ben şimdi? Ne istiyorsun benden? Sorularla yüklü, anlamlılık arayan özelliklerle beni var etmişsin, bana verdiğin duygularımda hissediyorum, anlıyorum, sen de varsın anladım, peki, insanî sorularımın cevabını ben nerede bulacağım? Dünyanın dışına da çıkıp arayacak bir özellik vermemişsin bana, beni işkence içinde bırakmak için mi böyle donatarak yarattın? Bir de bilinçli bir şekilde yaratıldığını anladığım kendimin ve kainatın aracılığı ile senin bilinçli, ne yaptığının farkında olan bir yaratıcı olduğunu bildirdin. Fakat yaptığın iş bana sonuçsuz, bilinçsiz görünüyor. Böyle bir görüntü gerçek olamaz. Mutlaka senin bir bildiğin vardır. Haydi bana bir yol göster. Bana bir rol model gönder ki, o rol model ile senin beni bu dünyayı niçin yarattığını, benden ne istediğini bildirsin”.
Ulaştığım sonuçları kısaca özetleyeyim:
1) Bu alem anlamlıdır.
2) Bu alemin bilinçli bir yaratıcısı olmalıdır.
3) Bu yaratıcı, bu alemi ve bana verdiği duyguları da şahit göstererek bana benim anlayıp öğreneceğim bir araç ile konuşarak amacını açıklamalıdır.
4) Bu açıklamalar doğrultusunda bana rol model olacak bir eğitmen göndermelidir.
5) Bu yaratılış biçiminin bir sonuç olamayacağını anlamış isem, bana verilen duyguların gereklerinin -ki bunlar sonsuza açılır- gerçekleştirileceği bir tür yaratılış mutlaka olmalıdır. Değilse, yaratıcı kendisi ile çelişirdi, ki bilinçli yaratıcıdan böyle bir çelişki beklentisinin yanlışlığına yarattığı alem şahittir.
6) Bu alem bir bütün olarak yaratıcısının bilinçli tasarrufu altındadır. Yaratılan her şey, bana verdiği özgür seçim hakkı dahil her şey, onun tercihidir.
Daha önce de fark ettiğim bu önemli aşamaları, “Altı Boyutlu Bir Dünyada Yaşama Denemesi” adı altında paylaştığım için kendimi tekrar etmeye gerek görmüyorum. İhtiyaç duyan o yazı serisini okuyabilir. İhtiyaç duymayan kendisine bir rol model arar veya aramaz, kendi bileceği bir seçim. Herkes özgürce iradesini kullanacak şekilde yaratılmış, çünkü!