Her yönüyle tahkik örneği olan ve metot dersi veren şu hadise bakar mısınız?
“Allah’ım, şüphesiz sen affedicisin, ikram sahibisin, affetmeyi seversin, beni affet.” (Tirmizi, Daavat, 12)
Allah’ım beni affet demiyor tanımadığı bir Allah’a. Önce Allah’ın affedici olduğundan emin oluyor. Şüphesiz kelimesi bunu gösteriyor. Daha sonra Allah’ın ikram sahibi olduğunu kainattan delillerle ve enfüsi bir şekilde tasdik ediyor. Yine tefekkürle bu yaratıcının affetmeyi seven olduğuna şahitlik yapıyor. Ancak ondan sonra “beni affet” diyor. Öyle ki “beni affet” ifadesi bardağı taşıran son damla gibi. Önceki tefekkür insanı hazır hale getiriyor.
İnsanlar arasındaki ilişkide birisinden bir şey isterken onu psikolojik olarak etkileme çabası görülür bazen. Yani “sen şunu şunu yaparsın, sen çok yardımseversin, bana da yardım et” gibi. Yukarıdaki hadiste ise talepte bulunulan Zatın isim ve sıfatlarıyla tanınması var öncelikle.
Bir başka açıdan Bediüzzamanın dua ile ilgili söyledikleri şeyler hatırlanabilir. Güneş tutulduğu zaman duanın vakti gelmiştir diyor ve “güneşin tutulmasını açacak ve açan sensin” şeklinde bir kulluktan/yaratıcıyı tanımaktan bahsediyor. İşte insan bir hata işlediği zaman duanın vakti gelmiş demektir ve o hata bağlamında yaratıcısının affedici olduğunu tanıma/hatırlama (zikir) ve O’ndan af dileme şeklinde bir kulluk/tanıma ortaya koyması insanın insaniyetinin gereğidir.
çok istifade ettim yazınızdan Allah razı olsun.