Abdullah Berâ –
وَلَكُمْ فِي الْقِصَاصِ حَيٰوةٌ يَٓا اُو۬لِي الْاَلْبَابِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
Ey akıl sahipleri, kısasta sizin için hayat vardır, böylece korunursunuz.
Yukarıdaki ayet fıkhî verilen mana dışında şunları çağrıştırdı:
Bize verilen latifeleri veriliş amacına uygun kullanmayıp Cenab-ı Hakkın isimlerini tanımadığımızda onun karşılığı bize doğrudan ve hemen (kısas) veriliyor. Mesela kainattaki rahmeti görmediğimiz zaman Rububiyetin bize verdiği şeyler (depresyon vs) bizim içinde bulunduğumuz durumun yanlış olduğunu gösteriyor. Bundan ders alarak marifetullaha ulaşmamız bizim için hayat, bunun sonucunda rahmetten ve diğer isimlerin tecellisinden mahrum kalmaktan korunmamız da bu terbiye sürecinin sonucu.
Ali – Çok ilginç bir konu. Öncelikle “fıkhî manasının dışında” diye belirterek, hem fıkhî manasını dışlamadığımızı ve fakat fıkhî mananın dışında da manalar olduğunu ve bu manaların da peşinde olmamız gerektiğini dikkatimize sunduğun için teşekkür ederim.
Kur’an’da geçen “din” kelimesinin türetildiği üçlü kök “de-ye-ne” nin manalarının içinde “borç” anlamı en hakim. “Düyun-u umumiye” ifadesini lise çağlarındaki tarih ders kitaplarından hatırlarız. “Deyn” kelimesinin çoğulu olan bir kelime “Genel Borçlar” diye çevirilebilir.
Demek ki, “din” bir “borç” meselesi. Neyin “borç”u diye soracak olursak: Bize bir şeyler verilmiş ve onları “geri ödemek” bizim “boynumuzun borcu.” Bu anlamda bize ikram edilen sonsuz nimetin “borcunu” ödememiz lazım. Üstesinden gelinmez bir borç gibi görünmesine rağmen, bize nimetleri emanet eden Zat diyor ki, çok kolay: “Onları Benim adıma kullan”, yani yalnızca “itiraf et, kendine maletme, Vereni tanı, böylece emanete hıyanet etmeden, gerçek Sahibini tanıyarak O’nun hakkını O’na geri döndür (rücu’).” Böylece “borcumuzu ödemiş oluyoruz.” Kolay gibi görünmesine rağmen benim şahsi tecrübemde, evet yapılması gereken iş çok kolay, ama yapabilmek? Unutmadan “borcumuzu” ödeyecek şekilde nimetlerden istifade etmemiz her zaman öyle kolay olmuyor. Unutuveriyoruz, nefsimizin hoşuna gitmiyor o nimetlerin bize ait olmadığını itiraf etmek veya ilan etmek. Çoğu zaman ben şahsen bu süreçte kaybediyorum, yani yeniliveriyorum.
Yaratıcımızın şefkatinin sonsuzluğuna bakalım ki, bize rehberlik yaparken “borcumuzu” ödememizin yollarını öğretiyor. Herhalde, Kur’an’ın hidayet kaynağı olmasını bu anlamda anlıyoruz. Yani bize “din”imizi öğretiyor. Ta ki, borçlu olarak bu dünyadan gitmeyelim.
Peki, kısas ile bunların ne ilgisi var?
Borcumuzu ödediğimizde veya ödemediğimizde, hemen anında kısas uygulanıyor. Nasıl mı? Verilen emanetleri Vericisi adına kullanmadığımızda, “fenanın içinde elemi yaratarak” kısas uygulanıyor. Vericisi adına kullandığımızda, “fenadan bekaya giden yolu gösterip Mutlak olan Kaynağın haberini vererek” huzur, güven ve ebediyete açılan yolu göstererek anında kısas uygulanıyor: Ebedi Saadetin haberini alıyor ve tatmin oluyoruz, mükâfatlandırılıyoruz. Eğer anında olmasaydı, bizim düşünerek doğrumuzu veya yanlışımızı anlamamız neredeyse mümkün olmazdı. Klasik örneğiyle, bıçakla soğanı değil de elimizi kestiğimiz anda “kısas” uygulanıyor ve “acı” yaratılıyor. Hemencecik bildiriliyor, yaptığımız tercihin yanlış olduğunu.
İşte bu kısasta hayat vardır. Ancak bu anında hatırlatma ve yapılanın karşılığını bildirme sayesindedir ki, biz hatalarımızdan haberdar ediliyoruz ve doğrularımıza teşvik ediliyoruz: Ne büyük bir Rahmet! Elhamdülillah.
Ayette denildiği gibi: “Ey yaratılışın ince hikmetlerini düşünenler! Kısasta sizin faydanız için hayat vardır; [ancak bu hayat sayesindedir ki yanlışa düşmekten, hata yapmaktan, ne yaptığınızın bilincinde kılınarak] korunursunuz.”