Usûle Dair Kur'an Okumaları Risale-i Nur Okumaları

Bir Vahid-i Kıyasi Örneği

Bir Vahid-i Kıyasi Örneği | Ha-Mim

Vahid-i kıyasi meselesinden 30. Söz’de bahsediyor Said Nursi. Üstadın ayrıntılı izah ettiği bu meselenin bir örneği üzerinde düşünmek istiyorum bu yazıda.

İnsana bir adalet duygusu verilmiş. Bunu Cenab-ı hakkın Adil ve belki de Hadi isimlerini anlamada kullanmamız gerekiyor. Ama herhalde bu adalet hissini tam hissetmeye çalışmak gerekiyor.

Mesela şöyle bir sahne ile karşılaşsak: zalim adamlar bir yetim çocuğu döverek elinden haksız bir şekilde malını alıyorlar, ya da yaşlı bir adamı yerlerde sürüklüyorlar. Bu sahne karşısında bütün duygularımızla bu çocuğa ya da adama yardım etmek isteriz. O zalimlere karşı büyük bir nefret duyarız. O zulmü ortadan kaldırmaya çalışırız. Bu örnekte zulme karşı hissetiklerimizi vahid-i kıyasi olarak kullanarak, çok büyük bir zulüm olan şirke yani Allah’a ortak koşmaya karşı tavrımızın nasıl olması gerektiğini bir miktar anlayabiliriz.

Lokman, 31:13

Bir Vahid-i Kıyasi Örneği

“Hani bir zaman Lokman, oğluna öğüt vererek demişti ki: “Yavrucuğum! Allah’a ortak koşma, çünkü Allah’a ortak koşmak (şirk), elbette büyük bir zulümdür.”

Şirk, Allah’ın her an yarattığı ve isimlerini tecelli ettirdiği mahlukatta görülen özellikleri sebeplere vermektir. Bir çiçekte görülen güzellik, ilim, hayat, mükemmel bir denge gibi özelliklerini… ve bu özelliklerin birbirleri ile etkileşimli olarak (mükemmel dengedeki güzellik, ya da güzellikteki şefkat gibi) tecellilerini hakiki sahibi yerine tesadüfe, sebeplere, toprağa, elementlere vermektir. “Başım ağrıyordu, bir ağrı kesici aldım, baş ağrım geçti” demektir büyük bir gafletle… Her an, her bir mahlukta tecelli eden özellikleri hakiki sahibinden çalmaktır şirk…

Yazının başında verilen çocuk  ve yaşlı adam örneği paralelinde düşünerek içimizdeki adalet duygusunu vahid-i kıyasi olarak kullanırsak, bu örnekteki zulme karşı duyduğumuz heyecanı kendi dünyamızdaki ve etrafımızdaki şirke karşı da duymamız lazım geldiğini anlayabiliriz. Bu heyecanı hissetmemek, şirkteki zulmü yeterince dünyamıza taşımadığımız anlamına geliyor gibi. Her bir gündeki hayatımızda “bugün acaba gaflete dalıp, şirk ifade eden tavır, davranış ve sözlere girer miyim acaba?”  şeklinde bir halet-i ruhiye içinde miyiz?

Yaşlı adam örneğinde hemen o adama yardım etmek ve zulmü ortadan kaldırmak için elimizden ne gelirse yapmaya çalışırız. Benzer şekilde dünyadaki bu büyük zulmü yani şirki ya da küfrü ortadan kaldırmak ve insanlara imani hakikatleri anlayabildiğimiz kadarıyla ulaştırmak için bir heyecan duyuyor muyuz? Bırakın dış dünyayı, kendi dünyamızı şirkten temizleme konusunda ne kadar bir heyecan duyuyoruz?

Bize vahid-i kıyasi olarak kullanarak Alemlerin Rabbi’nin isimlerini yani özelliklerini tanımamız için verilen duygular (Ve Adem’e isimlerin hepsini öğretti. 2:31) tefekkürle doğru şekilde kullanılmazsa israf oluyorlar. Yani yaşlı bir adamın uğradığı haksızlığa karşı bir şeyler yapmaya çalışıyoruz ama kainattaki ve dünyamızdaki büyük zulme karşı aynı reaksiyonu gösteremiyoruz.

Bir hakikat yolcusunun dikkat çektiği gibi bu duruma Kur’an Maun suresinde işaret ediyor.

107:1-3 Dini yalanlayanı gördün mü? İşte odur ki, yetimi itip kakar. Yoksulu doyurmaya önayak olmaz.

Ebedi hayatı ilgilendirdiği için hakikatin yoksulu olmak, yani yaratıcıdan uzak, şirke girerek mutlak Rabbe verilmesi gereken özellikleri sebeplere vermek, fani, sınırlı bir ömür ile ilişkili olan maddi yoksulluktan çok daha kötüdür. Hakiki yetimlik, annesiz ve babası olmaktan ziyade mutlak merhamete sahip olan Yaratıcıdan uzak kalarak tesadüfün elinde oyuncak olduğunu düşünmektir.

İşte yukarıdaki ayetlerde Cenab-ı Hak iki şekilde bizi uyarıyor: Sahip olduğunuz hakikatleri muhtaçlara ulaştırın ve bundan önce kendinizi yetimlikten ve yoksulluktan kurtarın. Kainatı tesadüf oyuncağı görerek yaşamak, yani şirke girmek, ve dolayısıyla yaratıcıdan uzaklaşmak dini yalanlamak demektir. Bu şekilde bir hayat dinin ruhundan uzak kalmaktır diyor ayet.

Kısacası birinci adım olarak bu ayeti doğrudan kendimize hitap eder tarzda okumalı, ve ayette bahsedilen yetim ve yoksulun da kendimiz olduğunu düşünerek, kendimizi itip kakmamalı, yoksulluktan kurtarmalıyız. Yani hakikat arayışına başlamalı ve bu arayışın sonucu olarak şirk gibi büyük bir zulme girmekten kendimizi kurtarmalıyız. Kendimizi yetim ve yoksulluktan kurtardığımız oranda, çevremizdeki diğer yetim ve yoksullara el uzatmalıyız. Dinin hakikatine ancak bu şekilde ulaşılabilir.

Yazar hakkında

Abdullah Berâ

Bu köşede çeşitli platformlarda yapılan müzakereler sonucunda ortaya çıkmış bazı hakikatleri paylaşmaya çalışacağım. Bu hakikatlerin ortaya çıkmasında yorum ve eleştirileri ile büyük katkı sağlayan bütün hakikat yolcularına teşekkürü bir borç biliyorum. Yazılardaki eksiklikler hiç süphesiz bana aittir.

Yorum yazın

1 Yorum