Bütün tabiatperest, esbâbperest ve müşrik gibi umum enva-ı ehl-i şirkin ve küfrün ve dalâletin tevehhüm ettikleri şeriklerin nâmına bir şahıs farz ediyoruz ki; o şahs-ı farazî, mevcudât-ı âlemden bir şeye rab olmak istiyor ve hakiki mâlik olmak dâvâ etmektedir.
İşte o müddeî, evvelâ mevcudâtın en küçüğü olan bir zerreye rast gelir. Ona rab ve hakiki mâlik olmakta olduğunu, zerreye tabiat lisâniyle ve felsefe diliyle söyler.
O zerre dahi, hakikat lisâniyle ve hikmet-i Rabbânî diliyle der ki:“Ben hadsiz vazifeleri görüyorum. Ayrı ayrı her masnua girip işliyorum. Bütün o vezâifi bana gördürecek, sende ilim ve kudret varsa; hem, benim gibi, had ve hesâba gelmeyen zerrât, içinde beraber gezip Haşiye iş görüyoruz.
Haşiye: Evet, müteharrik herbir şey, zerrâttan seyyârâta kadar, kendilerinde olan sikke-i samediyet ile vahdeti gösterdikleri gibi, harekâtlarıyla dahi gezdikleri bütün yerleri vahdet nâmına zapt ederler; kendi mâlikinin mülküne idhâl ederler. Hareket etmeyen masnuât ise, nebâtâttan nücûm-u sevâbite kadar birer mühr-ü vahdâniyet hükmündedirler ki, bulunduğu mekânı kendi Sâniinin mektubu olduğunu gösterirler.
Demek, her bir nebat, herbir meyve, birer mühr-ü vahdâniyet, birer sikke-i vahdettirler ki, mekânlarını ve vatanlarını, vahdet nâmına, Sâni’lerinin mektubu olduğunu gösterirler.
Elhâsıl, her bir şey, hareketiyle bütün eşyayı vahdet nâmına zapt eder. Demek, bütün yıldızları elinde tutmayan, birtek zerreye rab olamaz.
La şerikeleh tevhid mertebesine dalalalet ettiğini söylüyor. Eğer göklerde ve yerde Allah’tan başka ilâhlar olsaydı, ikisi de harab olup giderdi. (Enbiyâ Sûresi: 22.) ayetinde La şekilehu kısmı vurgulanmaktadır. La şekilelehu biz bu yaratık alemde düşünebiliriz. Yeryüzünde yaratma özelliğine sahip olan bir şey var mı? Bütün mesele bu. Küçük, basit, karmaşık yaratması meselesi değil. Kainatın karmaşıklığı çok önemlidir. Karmaşıklık derken harika yaratılışı , varlıklar arasında ki ilişki, akıl almaz işer var. Küçücük şeylerde akıl almaz işer görülüyor.Bu düzenin çok detaylarının olması mutlaka çok önemli ama ikinci dereceden önemli. Kainatın büyüklüğü de önemli . Fakat en önemli nokta küçücükte olsa bir şeyin varlık alemine gelişi ve varoluşudur. En ufak bir şeyde kendisini yapabilecek, kendisinden başkasının varlığına sebep olabilecek bir şey görüyorsanız olay bitmiştir.Öyle ise o küçücük şey gibi diğerinin meydana gelmesine de neden olmuştur. O zaman kainat zincirleme olarak kendi kendine var ediyor manasına gelmektedir. Kendimiz de de olsa bir özelliğin varlık nedeni nedir? Bunu sorgulayıp araştıracağız. Bu incelemeyi benim zorunlu olarak yapmam gerekiyor.
Sokakta yürürken küçücük bir haşere ya da bir karınca gördünüz. Kıskacı ile bir buğday tanesini almış bir yere gidiyor. Elinde pusulası yok.Nereye gidiyor? Nasıl gidiyor? Nerden biliyor? Karıncanın bunları kendi başına yapması mümkün mü?Değil. Aynı şekilde ben nasıl var oldum? Varlığımı nasıl ispat ederim? Aklımla. Çünkü aklım var düşünüyorum. O zaman aklını kullanma ihtiyacı nerden geldi diye sormalıyım.
Allah’ın şeriki yok. Nerden bildim? Çünkü yaratık aleminde, kendileri varedildiklerinde kendilerine verilen özellikleri kullanıyor.Bunlar yaratılışta var edilen kabiliyetler de olabilir. La şerikelehu derken yalnızca Allah’ın şeriki yoktr diye anlarsak yanlış anlamış oluruz. Eğer iki tane ilah olsaydı yeryüzünde fesat olurdu. Bir şeyi yaratabilmek için bütün kainatı bilmek gerekir. Çünkü bütün kainat içindeki kurallarla istisnasız yaratılır.
Kainatın büyüklüğüne birinci derece dikkat etmek ayrıdır, kaynağına birinci derece dikkat etmek ayrıdır. Bir şeye alıştığımızda alışkanlıklarımızdan vazgeçmek ve doğruya yönelmek daha zordur. Örneğin F klavyey alışmış birinin Q klavyeye alışması daha zordur. Ya da tecvit kurallarını öğrenmeden Kur’an okumayı öğrenen bir kişinin tecvit kurallarını öğrendikten sonra alışkanlıklarını değiştirmesi daha zordur. Yani sıfırdan öğrenip uygulamak her zaman daha kolaydır. Yanlışlarımı öğrendikten sonra bu yüzden daha sık tekrar ederek doğruları uygulamaya geçirebiliriz.
Bir kişi bize konuşuyor gibi geliyor ilk satırlarda ama o şekilde değil. Bu farzedilen şahıs materyalist, dinsiz, müşrik yani tevhid dışındaki anlayışların kabullerin temsilcisi adına bir kişi farz ediyoruz. Bir atom bir zerre, bir hücrede olabilir.
Bu her ne olursa olsun ben yapıyorum davasında bulunuyor. Bu parça bir zerre bir şeyin yaratıcısı olabilir mi diye inceleyen bir tefekkürdür. Hakikat lisanıyla yani kendi gerçeğiyle bunu yapabilir mi? Birden fazla ilah olmaz diyoruz, yaratıcı mutlaktır diyoruz. Fakat şimdi tüm bunları bir kenara bırakıp zerre ile konuşuyor ve kendi gerçeğiyle onun bir şeyi yapabilmeye muktedir olup olamayacağını sorguluyoruz.
Bir zerre var. Kendindeki özelliklerinin varlık kaynağı kendisindendir demek hikmete zıttır. Örneğin bir kuş var. Bu kuşun bir de uçma kabiliyeti var değil. Kuş dediğimde uçma özelliği olan bir yaratıktan söz ediyorum demektir. Bu özelliği çıkardığım zaman kuş kuş olamaz. Aynı şekilde kendinde ki özelliklerin varlık nedeni de budur. Dünya nüfusunun %95 i Allah’a inanıyor. Beni Allah yarattı diyor. Fakat yapılan işe geldiğinde kendisi yapıyor, güzel düşündüm, güzel konuştum. Allah yarattı ama bu özelliklerin kaynağı benim manasına geliyor. O zaman bu kişinin yaratılmışlığı Allah’a verdiği manasına gelmez. Bu toptancılıkla çok parçalar alınıp sebeplere veriliyor. Benim şu özelliğimde cismim gibi kainatın yaratıcısındandır diyebilmek asıl olan.
Hikmet-i Rabbani: Hikmete dikkat etmeyen Kur’an daki anlamı tasdik edemez. Hikmet-i Rabbaniden maksat zerrenin yaratılışında ki varoluşunda ki hikmet bunu bana söyler demektir. Zerrenin özelliklerinin kaynağı zerreden olmaz der hikmet.
Mütehharrik olmayan bir şey yok şu alemde. Her bir şey diğer bir şeyle hareket etmek suretiyle tek bir elden çıkıyor. Birlikte var ediliyor olduklarını gösteriyor. O zerreyi kim yarattı ise çalışmasını da o sağlıyor. Çalışma eğitimini de o verdi.
Ve benim bulunduğum yer neresi ise Onun yaratıcısıda beni yaratandır. Beni kim ayarttı ise konumumda o yarattı.