Abdest alırken su kullanılır ya; su nedir? Rahmet, öyle değil mi? Yağmur yağınca mesela “rahmet yağıyor” denir. Neden? Çünkü suyun hiç bir kabiliyeti olmadığı halde hayatın var edilmesine sebep kılınmıştır. Yaratıcı, “bakın, gökten inen bu renksiz, kokusuz, tatsız ve içinde hayat olmayan su ile ben size hayat veriyorum” diye görün demek istiyor.
Hayatı, suya bağlamak mümkün değildir; hayat yani vücut
yani varlık doğrudan rahmetin eseridir. O yüzden, gökten
su yağıyor denmez — aslında görünüşte gökten su iniyor olsa bile. Gökten rahmet iniyor denir. Adeta su yoktur bizim için; rahmet vardır. Gökten su yağıyor dersek eğer, su ile yetiştirdiğimiz ekinlerimizin kaynağını suya veriyoruz demektir. Ama rahmet yağıyor dersek, onların kaynağını doğru bir yere veririz. Yani “Gökten Rahmet yağıyor evladım” diyen dedelerimiz haklıydı.
Abdest alırken de, Rahmet ile vücudumuzu yıkarız. Suyun değil ama o rahmetin eseri olarak vücut aldığımızı biliriz. Vücudumuza deriz ki “Seni hayatta tutan su değil, Rahmettir”. O halde, ben abdest almazdan önce olur da gaflete düşüp vücudumu sebeplere verdiysem bir süreliğine de olsa, gelir Rahmeti vücuduma vururum ve o pislikten temizlerim.
Haşa, ben vücudumun kaynağını ve varlığının devam etmesini sanki bir anlık da olsa etrafımdaki sebeplere verir gibi oldum; çok büyük hata ettim; o vücudu manen kirlettim; temizlemem lazım; Rahmet ile yıkamam gerek. İşte abdestin anlamı bu olsa gerek; yoksa fiziksel kirliliklerden temizlenmek için suyla yıkanmanın neredeyse hiç bir anlamı yoktur. Çünkü abdest ibadet etmeden önce alınır; yani ubudiyyetimin farkına varacağım bir andan önce kendi vücudumu o ubudiyyetin dışında düşündüğüm anların manevi pisliğinden arındırmam gerek.
İşte abdestin anlamı bu olsa gerek; yoksa fiziksel kirliliklerden temizlenmek için suyla yıkanmanın neredeyse hiç bir anlamı yoktur.
Zira bildiğiniz üzere, su olmayınca toprak ile de abdest almak mümkündür. Asıl amaç, illa fiziksel kirden arındırmak olsaydı, üzerimize toz vurarak bunu yapabiliyor olmamız tuhaf olurdu. Su olmayınca toprağın abdest almada kullanılması da yine aynı şekilde, bu dünyadaki, toprak gibi camid cisimlerin varlığımıza sadece perde kılınması gerçeğini hatırlatıp yine gözümüzü ve kalbimizi yaratılışa çevirmeye vesile olması için olabilir.
Siz bu sebepler dünyasında (Toprak, su ve çamur, yani varlığa ve de özellikle hayata kaynak olması mümkün olmayan ama sadece sebep olarak kullanılan unsurlar ile) yaratıldınız; yani darül hikmette yaratıldınız. Şimdi ona göre yaşayın; yani sebepler dünyasından ve sebepler perdesinden hakikati izleyin ve ona ram olun.
Daha sonra sizin bu özellikteki yaratılışınızı yani topraktan yaratılışınızı sonlandıracağım (ayetin ifadesi ile toprağa geri döneceksiniz). Yani hikmet perdesi kaldırılacak ve kudret dairesi açılacak. Ve o dairede siz sebepler perdesinde okuduklarınızın karşılığını göreceksiniz.
Kur’an ayetlerinde bunlar ele alınıyor; biz sizi topraktan yarattık ve toprağa döneceksiniz diyor. Toprak ile abdest (manevi temizlik) alabiliyor olmamızın altında yatan gerçek bu olmalı. Toprağa sürün kendinizi ve abdest alın (manevi olarak temizlenin); yani sebepler dünyasında olduğunuzu hatırlayın ve kuru toprağın sizin varlığınıza kaynaklık edemeyeceğinizi düşünün. Toprak kaynak değil ise, Yaratılmışsınız. Yaratılmışlığımızın farkına varmak, ibadet demek ise, toprak ile abdest ibadetini yapabiliyor olmak çok mantıklı o zaman.
Abdest alırken de, Rahmet ile vücudumuzu yıkarız. Suyun değil ama o rahmetin eseri olarak vücut aldığımızı biliriz. Vücudumuza deriz ki, seni hayatta tutan su değil, Rahmettir. O halde, ben abdest almazdan önce olur da gaflete düşüp vücudumu sebeplere verdiysem bir süreliğine de olsa, gelir Rahmeti vücuduma vururum ve o pislikten temizlerim.
Ve belki de bu yüzden bir yerim kanadığında tekrar manevi temizlik yapmam (abdest) gereği doğuyor. Çünkü ben kan sayesinde hayatta kalıyorum zannediverebilirim. Kan, benim canımın kaynağı gibi bir algım olmuş olabilir. O düşünceden temizlenmem gerek.
Ve yine belki de bu yüzden, bu dünyada, bir insanın yaratılmasına vesile kılınan zevcler arasındaki ilişkiden sonra, bütün vücudumu manen yıkamam anlamındaki gusül gereklidir. Ki, insanın yaratılmasında ben kesinlikle tesiri olan bir sebep değilim diye anlayıp o yaratılmayı Rahmet olan suyun Merhametli Yaratıcısına verebileyim. Benden değil, Rahman ve Rahimden kaynaklandı deme manasında Rahmet diye anılan suyu vücudumun her yerine süreyim. Olası manevi kirlerden temizleneyim.
Ve de, bu gusül, aynı zamanda ölülerin yıkandığı Gasılhane kelimesinin de kökü. Çünkü mevta, son bir kez, hayatta iken üzerinde toplamış olma ihtimali olan tevhide aykırı anlamlardan temizlenmeli. Kendi vücudunun herhangi bir uzvuna kendi adına bakmış ise; o günahtan temizlenmeli. O senin değildi; Merhametli Yaratıcının seni Yaratmasının sonucu idi — diye hem ona hatırlatalım hem de kendimiz bu gerçeği onun üzerinde biz hatırlayalım. Vazifemizi yapalım. Vazife abdlik vazifesidir. Hem onun için hem de kendim…
Ve belki de bu yüzden, şehitler yıkanmadan gömülürler. Hem de belki de, kan ve cerahat ile fiziksel olarak kirli olmalarına rağmen. Onlar fiziksel olarak kirlidirler; ama dinen yıkanmaları gerekmez. Çünkü onların üzerinde manevi kir yoktur. Onlar şehittir; onlar şahittirler. Onlar, vücutlarını Yaratıcıları adına feda ettiler yani vücutlarının mevcudiyetini Yaratıcıya verdiler. Kendilerinin kendilerine ait olmadığını hakkalyakin anladılar. Böyle bir vücut üzerinde kir olmaz ki abdest gereksin…