Ders Notları

Eşinin Hanımını “Darb”ı İle İlgili Ayet Nasıl Anlaşılmalı?

Eşinin Hanımını “Darb”ı İle İlgili Ayet Nasıl Anlaşılmalı? | Ha-Mim

Ha-mim’de, geçtiğimiz günlerde yapılan (26. 02. 2025) “İnanç ve Sorular” dersinde Nisa suresinin 34. ayetinde yer alan ve aile hayatının korunması doğrultusunda bir tedbire işaret eden “hanımların darbı” konusuyla ilgili önemli açıklamalar paylaşıldı. Yapılan göndermelerden, katılımcıların, bazı kimselerin söz konusu ayete dayanarak Kur’an’da hanımların dövülebileceğine dair hüküm bulunduğunu iddia ettikleri, bunun doğru olup olmadığını sordukları anlaşıldı. Derste, daha önceki derslere atıf yapılarak bu tür ayetleri doğru anlayabilmek için göz önünde bulundurulması gereken prensiplere dikkat çekildiği, ayrıca ayette geçen anahtar kelimelerin sözlük anlamlarının açıklandığı belirtilerek bazı alimlerin görüşlerine de değinilip özet denilebilecek bir çerçeve çizildi. 

Ben dersin tamamını ilgili kayda havale edip (https://www.youtube.com/watch?v=hx_KoCbuypw) önce ayetin mealini vermek, ardından -bazı tasarruflarla-, paylaşılan tefekkürlerin bir kısmına işaret etmek istiyorum. Söz konusu ayette şöyle buyruluyor: “Erkekler, kadınların koruyup kollayıcılarıdırlar. Çünkü Allah insanların kimini kiminden üstün kılmıştır. Bir de erkekler kendi mallarından harcamakta (ve ailenin geçimini sağlamakta)dırlar. İyi kadınlar, itaatkardırlar. Allah’ın (kendilerini) koruması sayesinde onlar da ‘gayb’ı (korunması gerekli olanı) korurlar. (Evlilik yükümlülüklerine aldırış etmeyerek) başkaldırdıklarını gördüğünüz kadınlara (önce) öğüt verin, (sonra) onları yataklarında yalnız bırakın. (Bunlar fayda vermez ise son safhada) onlara ‘darb’ta bulunun. Eğer itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın. Şüphesiz Allah çok yücedir. Çok büyüktür.” (4: 34)

Takdimci dersin başında bir hatırasına yer verdi: “Yaşadığım yerde, İslam’ı yeni benimsemiş bir kişi var. Ara sıra görüşüyoruz. Geçenlerde konuşurken bir bayan arkadaşının bulunduğunu ve onunla evlenmek istediğini söyledi. Ben de bayanın Müslüman olup olmadığını sordum, ‘gayr-ı müslim’ dedi. İfade ettiğine göre İslam hakkında fikrini sorduğunda, nişanlısı ‘Ben kadının dövülmesini emreden bir dini benimseyemem’ cevabını vermiş. Bu, binlerce hatta on binlerce örnekten birisi. Ona göre İslam -güya- hanımların dövülmesini emrediyor. Böyle düşünen yahut böyle bilen çok kişi var. Oysa gerçekten Kur’an kadının dövülmesini mi emrediyor, ayet bunu böyle mi ifade ediyor, herkes söz konusu ayeti böyle mi anlıyor, Peygamber’in bu konuda bir uygulaması olmuş mudur? gibi hususları ya bilmiyor, ya işlerine öyle geliyor veya araştırmıyorlar. Yapılan bazı yorumları Kur’an’ın kesin hükmü gibi değerlendiriyorlar. Ben şahsen İslam’ın iman hakikatleri doğru şekilde anlatıldığında ‘Ben bunu kabul edemem’ diyen bir kimseyi görmedim. Mesela, kendisine risalet konusu anlatıldığında, ‘Ben bunu kabul edilebilir görmüyorum’ diyen bir kimse yok. Ama işaret ettiğim ayet veya benzeri bazı ayetlerden dolayı İslam’dan, İslam ışığından, İslam’ın rahmet atmosferinden mahrum kılan binlerce insan var. Dolayısıyla bu tür konuları araştırıp inceleyerek çok iyi anlamak ve açıklamak gerekiyor.”

Prensipler bağlamında şuna da işaret etmek gerekir ki, Kur’an sadece nazil olduğu coğrafya ve dönemle sınırlı olmayıp kıyamete kadar bütün insanlara hitap eden mesaj olduğu için toplumsal hayata dair düzenlemeleri hem sayıca az hem miras ve talak gibi bazı hususlar dışındaki hükümler oldukça esnek bir karaktere sahiptir. Her toplum dinin genel prensiplerine ters düşmemek şartıyla bunları kendi sosyal gerçeklerine uygun olarak anlayıp yorumlayabilirler.

Takdimci, önceki derslere atıf yaparak şunları söyledi: “Genellikle gözden kaçırıldığı için sık sık tekrarladığımız üzere-, ayet ve hadisleri doğru şekilde anlamada temel prensipleri unutmamak gerekiyor. Bunlardan birisi gerek ayetleri gerekse Peygamber’den (asm) yapılan nakilleri Kur’an ve risaletin temel maksatlarına göre anlamaya çalışmaktır. Hatta önceki derslerde konuştuğumuz üzere; a) kainatı yani varlığı, yaratmanın maksatlarına göre okumak ve açıklamak, b) Kur’an’ı, Kur’an ile Konuşan Yaratıcının böyle bir konuşma yapmasının maksatlarına göre okumak ve açıklamak, c) Kur’an’da insanın kişisel ve toplumsal hayatını düzenlemek maksadıyla bildirilen kuralların, yani Şeriat’ın hayatı düzenlemedeki maksadı olan kişisel ve toplumsal mutluluğun sağlanması maksadına göre okumak ve anlamak, d) hadisleri risaletin, yani Resuller göndermenin maksatlarına göre okumak ve açıklamak, e) insanı yine var oluş daha doğrusu insanın yaratılışının, ona sonsuz mutluluğu isteyen ruhunun veriliş maksatlarına göre okumak ve açıklamak gerekiyor. Hatta daha genel bir prensip olarak bu beşini birden birbiriyle bağlantılı olarak okumak ve anlamaya çalışmak lazımdır. Bu konuda derinlikli bir tefekkür yapıldığında, kainatın Kur’an’ı açıkladığı, Kur’an’ın kainatı okuyup açıkladığı, Şeriatin kainatın düzenli bir şekilde yaratılışında gerçekleştirilen rahmetli ve hikmetli yaratılışıyla ahenkli bir şekilde insanların hayatlarını düzenlediği, risaletin yani Peygamber’in (asm) kainatı Kur’an ile açıklayan görevli bir şahsiyet olduğu, ‘evrensel insanî değerler’ diye anılan insaniyetin kainat, Kur’an ve risalet’in ortaklaşa dile getirdiği hakikatlerle uyumlu olduğu açık bir şekilde müşahede edilecektir.”

“Bu prensiplere ilaveten ikinci derecede önemli olan prensipler de var. Mesela sosyal hayatla ilgili olarak Kur’an’da önerilen hükümler genel olarak müminlerle ilgilidir. Bunu asla unutmamak lazım. Mü’min ne demektir? Kainatı ve kendisini yaratan bir Yaratıcıya inanan, kainatta gördüğü düzen ve düzenlilik, ölçü ve ölçülülük, amaç ve amaçlılık, yerindelik, güzellik, ihtimam… gibi özelliklerin eşyanın kendisinden olamayacağını gören ve bunların Yaratıcının özelliklerinin yansıması olduğundan emin olarak Yaratıcıyı irade sahibi, ilim ve hikmet sahibi, adalet ve rahmet sahibi… olarak gören kimse demektir. Mümin şu çok anlamlı olan kainatı yaratanın, her an yaratmaya devam edenin insanı yaratan aynı Kudret olduğunu, Kur’an’ın Onun insan düzeyinde insanlara konuşması yani mesajı olduğunu bilen kimsedir. Mümin kainat kitabını okuyarak Yaratıcının adil, hakîm, rahim… gibi özelliklerinin Onun sözel konuşması olan Kur’an kitabında da dile getirildiğini bilen kimsedir. Dolayısıyla mümin Yaratıcının Kur’an kitabında yer alan hükümlerinin de Onun adalet, hikmet, inayet ve rahmet gibi özellikleriyle bağlantılı olduğunu bilen kimsedir.”

“Başka bir prensip sosyal hayata yönelik hükümler içeren fakat delaleti kat’i olmayan yani yoruma açık olan (zannî) ayetlerin tefsiri ile ilgili olarak gösterilen gayretlerin sonucunda önümüze konulan kaynakların mümkün olduğu kadar yaşadığımız zamana en yakın olanlarını tercih etmek gerektiğidir. Çünkü müfessirler bu tür ayetleri yorumlarken -son derece anlaşılabilir bir durum olarak- kendi yaşadıkları dönemin şartlarını dikkate alarak açıklama yaparlar. Mesela, ‘hanımların darb’ı konusu ile ilgili olarak ilk dönem nakillerini toplayan Taberî tefsirindeki kayıtlar (Taberî’nin vefatı 923) ile yakın dönemde yaşamış olan ve İslam dünyasında hemen herkesin güven duyduğu İbn Aşur’daki (ö. 1973) yorumlar birbirinden oldukça farklıdır. Biraz sonra bazı alıntılar yapacağımız İbn Aşur meseleye çok geniş bir çerçeveden bakarken, mesela ondan 120 yıl kadar önce yaşamış olan ve yine İslam dünyasında makbuliyeti olan Âlûsî’de (ö. 1854) dil ve ifade biraz daha sertleşmektedir. Dolayısıyla bu tür ayetleri yorumlamada Müslümanların genel anlamda itimadına mazhar olan ve yakın dönemde yaşamış olanların açıklama ve yorumlamalarını öncelemek gerekiyor.”

“Yine başka bir prensip ilgili ayetlerdeki kelimelerin sözlük anlamlarını, ayrıca Kur’an’daki kullanımları dikkate almaktır. Mesela söz konusu ayette geçen ‘darb’ kelimesinin, -önceki hafta uzun uzun konuşulduğu üzere-, sözlüklerde pek çok anlamından söz edilmektedir. Bunlar, -bazılarını zikretmek gerekirse-, seyahate çıkmak, savaşa çıkmak, dışarı çıkmak, vurmak, dövmek, ortaya koymak, ödünç vermek, sorumluluğu kaldırmak, açıklamak için misal getirmek, para basmak, birisinin üzerine tahakküm etmek, zorbalık yapmak, bir zarardan kaçınmak, yolculuğa çıkmak için ayağını yola koymak, gölgeye sığınmak, kapı çalmak, aşı uygulamak, çadır kurmak, bir kişiye son kararını vermek için gün tayin etmek… gibi anlamlardır. Aynı kelimenin Kur’an’daki kullanımlarına baktığımızda da tek bir anlamın kast edilmeyip bağlamına göre birçok farklı anlamda kullanımın söz konusu olduğu görülmektedir.”

“Bu tür ayetlerin anlaşılmasıyla ilgili olarak diğer bir prensip de söz konusu hükmün cari olduğu alan hakkında Kur’an’ın diğer beyanlarını nazara almaktır. Mesela, üzerinde durduğumuz konu aile hayatı ile ilgilidir. Kur’an’da aile hayatının önemi ve korunmasına dair doğrudan veya dolaylı birtakım ayetler vardır. Söz gelimi, bir ayette, ‘Allah’ın insanların birbirleriyle sükunet bulmaları için eşler yarattığı ve aralarındaki birliği sürdürmeleri için sevgi ve merhamet verdiği, bunun Onun ayetlerinden olduğu’ (Rum 30/21) buyrulmakta, aile hayatının devamında sevgi ve merhametin önemine dikkat çekilmektedir.”

“Prensipler bağlamında şuna da işaret etmek gerekir ki, Kur’an sadece nazil olduğu coğrafya ve dönemle sınırlı olmayıp kıyamete kadar bütün insanlara hitap eden mesaj olduğu için toplumsal hayata dair düzenlemeleri hem sayıca az hem miras ve talak gibi bazı hususlar dışındaki hükümler oldukça esnek bir karaktere sahiptir. Her toplum dinin genel prensiplerine ters düşmemek şartıyla bunları kendi sosyal gerçeklerine uygun olarak anlayıp yorumlayabilirler.”

“Önceki derslerde konuştuklarımızla beraber, bazılarına işaret etmeye çalıştığımız prensipleri de dikkate alarak ifade etmek gerekirse şunları söyleyebiliriz: ‘Hanımlara darb’tan söz eden ayet çok temel bir şarttan bahsediyor: Nüşûz etmelerinden korkmak. Sözlükte yüksek yer, tümsek anlamındaki ‘n-ş-z’ kökünden gelen nüşûz isyan etmek, karşı çıkmak anlamına geliyor. Bir hanımın beyine asi olması, söz gelimi basit bir konuda kendisini dinlememesi olabileceği gibi en uç noktada aile hukukunu sarsacak bir isyan da, daha açığı fuhşa meyil veya fuhuş olabilir. Mesela, Ahmet bin Hanbel’in Müsned isimli hadis kitabında Veda Hutbesinde Rasulullah (asm) bu konudaki son açıklamasını şöyle yapmaktadır:  Önemine binaen hadis metnin Arapça aslıyla birlikte okuyalım.

‘قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ﷺ: ‘أَلَا وَاسْتَوْصُوا بِالنِّسَاءِ خَيْرًا، فَإِنَّمَا هُنَّ عَوَانٌ عِنْدَكُمْ، لَيْسَ تَمْلِكُونَ مِنْهُنَّ شَيْئًا غَيْرَ ذَٰلِكَ، إِلَّا أَنْ يَأْتِينَ بِفَاحِشَةٍ مُبَيِّنَةٍ، فَإِنْ فَعَلْنَ فَاهْجُرُوهُنَّ فِي الْمَضَاجِعِ وَاضْرِبُوهُنَّ ضَرْبًا غَيْرَ مُبَرِّحٍ، فَإِنْ أَطَعْنَكُمْ فَلَا تَبْغُوا عَلَيْهِنَّ سَبِيلًا، أَلَا إِنَّ لَكُمْ عَلَىٰ نِسَائِكُمْ حَقًّا، وَلِنِسَائِكُمْ عَلَيْكُمْ حَقّ.

‘Kadınlarınıza iyi davranmanızı tavsiye ederim. Çünkü onlar sizin yanınızda bir emanettir. Onları Allah’ın emaneti olarak aldınız ve Allah’ın ismiyle helallik kazandınız. Onlar üzerinde mutlak bir hâkimiyetiniz yoktur, ancak açık bir fuhuş işlemeleri hâli müstesna. Eğer böyle bir şey yaparlarsa, yatakta onlardan uzak durun ve onları hafifçe [daraba yapın]. Eğer size itaat ederlerse, artık onlara karşı bir bahane aramayın. Bilin ki sizin kadınlarınız üzerinde haklarınız olduğu gibi, kadınlarınızın da sizin üzerinizde hakları vardır.’ (Müsned, 5/72, 5/73)”

“Kadınlarınıza iyi davranmanızı tavsiye ederim. Çünkü onlar sizin yanınızda bir emanettir. Onları Allah’ın emaneti olarak aldınız ve Allah’ın ismiyle helallik kazandınız. Onlar üzerinde mutlak bir hâkimiyetiniz yoktur, ancak açık bir fuhuş işlemeleri hâli müstesna. Eğer böyle bir şey yaparlarsa, yatakta onlardan uzak durun ve onları hafifçe [daraba yapın]. Eğer size itaat ederlerse, artık onlara karşı bir bahane aramayın. Bilin ki sizin kadınlarınız üzerinde haklarınız olduğu gibi, kadınlarınızın da sizin üzerinizde hakları vardır.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 5/72, 5/73)

“Ayetin bağlamı ve vurgusu dikkate alındığında buradaki nüşûz’un aile hayatının devamını zorlaştıran bir isyan, bir karşı çıkış olduğu anlaşılıyor. Ayet böyle bir ihtimalin gerçekleşmesinden endişe edilmesi halinde üçüncü aşamada bir tedbir olarak ‘darb’ seçeneğini gündeme getiriyor. Birinci aşama öğüt yani karşılıklı konuşma, aile hukukunun önemi ve şartlarını hatırlatma, ikinci aşama aile hukukunun önemini daha ciddi olarak düşünmeye imkan vermek üzer yatakları ayırma, bunun da istenen amacı sağlamaması halinde ise son aşama olarak ‘darb’ tedbirine başvurma. Bu kelimenin anlamlarını hatırlayarak söylemek gerekirse yol vermek, işin ciddiyetini vurgulamak, yola çıkarmak, son kararı vermek için gün tayin etmek, dövmek. Ne var ki Kur’an’ın ana maksatlarını, aile hayatının amacını, Peygamber’in (asm) tavsiye ve uygulamaları ile ilk dönemlerden itibaren bazı müfessir ve alimlerin değerlendirmelerini düşündüğümüzde buradaki ‘darb’ı, kesin şekilde, ‘dövme’ olarak anlamanın kolay olmadığı anlaşılıyor. Mesela Hz. Aişe’den gelen bir rivayette, ‘Peygamber ne bir hanımını ne bir hizmetçisini asla dövmemiştir’ deniyor (Müslim, Fedail, 79). Müfessirlerin anlayış ve yorumlarına gelince hem ‘nüşûz’ kelimesi hem ‘darb’ kelimesinin anlam ve kapsamı hem de ‘darb’ın hükmü ile ilgili olarak farklı anlayış ve yorumların bulunduğu görülüyor. Bunların hepsini burada zikretmek elbette mümkün değil. Fakat fikir vermesi için bazı değinmelerde bulunabiliriz.”

 “Mesela ilk dönem müfessirlerinden Ata’nın (İbn Ebî Rabah) hanımların nüsûzu halinde ‘darb’ fiilinin emir olmayıp ‘ibaha’ yani mübah olduğunu söylediğini görüyoruz. Kaydedildiğine göre meşhur mutasavvıf İbn Arabi de bu görüşe katılıyor. Makâsıd-ı şeria uzmanı olarak bilinen müfessir İbn Aşur et-Tahrir ve’t-tenvir isimli tefsirinde farklı istikametteki rivayetlere işaret ettikten sonra bunların tevil edilmesi gerektiğini söylüyor. Aynı şekilde Hz. Ömer’den Mekke ve Medine şartlarıyla ilgili rivayetlere dikkat çekerek örfün yanı toplumda kökleşmiş uygulamaların önemini nazara veriyor. Hz. Ömer (ra.) şöyle anlatır: ‘Biz Kureyş toplumu, kadınlarımıza karşı güçlüydük ve onlara söz hakkı tanımazdık. Ancak Medine’ye hicret ettiğimizde, Ensar’ın kadınlarının erkekleri üzerinde baskın olduklarını gördük. Kadınlarımız da onların ahlakını benimsediler. Bir gün hanımımdan beklemediğim şekilde bana karşılık verdiğini gördüm. Ona çıkıştım ve bunu neden yaptığını sordum. O da, ‘Ensar kadınları böyle yapıyor, onların yanında biz de öğrendik’ dedi.’ (Rivayetin geniş hali için bkz. Buharı, Tefsir 66/5; Müslim, Talak 31)”

Ne var ki Kur’an’ın ana maksatlarını, aile hayatının amacını, Peygamber’in (asm) tavsiye ve uygulamaları ile ilk dönemlerden itibaren bazı müfessir ve alimlerin değerlendirmelerini düşündüğümüzde buradaki ‘darb’ı, kesin şekilde, ‘dövme’ olarak anlamanın kolay olmadığı anlaşılıyor. Mesela Hz. Aişe’den gelen bir rivayette, ‘Peygamber ne bir hanımını ne bir hizmetçisini asla dövmemiştir’ deniyor (Müslim, Fedail, 79).

“Bu nakilden de anlaşılacağı üzere toplumların yapıları ve geleneklerine göre bir ‘örf’ oluşmaktadır. Nitekim ‘örf’” fıkıhta, Kur’an ve sünnete aykırı olmamak şartıyla dikkate alınan bir delil kabul edilmiştir. ‘Örf’ denilince genel olarak bir toplumda uygulanması kabul görmüş bir davranış anlaşılır. Kur’an’da da ‘örf’e müracaat etmek üzere sınırları belirlenmemiş 13 ayrı konuyu içeren ayetler ile emirler ve nehiyler sunulmuştur. Bunların uygulanmasını ‘örf’ belirleyecektir. Kur’an bu emri ‘ma’rûf’ kelimesi ile ifade eder. ‘Ma’ruf’ kelimesi ile ‘örf’ kelimesi aynı kök fiil olan ‘a-r-f’ kelimesinden türetildiğini hatırlayalım. Toplum hayatını ilgilendiren ilişkilerin düzenlenmesinde ‘örf’ün ne kadar önemli olduğunu göstermesi açısından ilgili ayetlere müracaat edilebilir: Bakara suresinin 229 ile 236 ayetleri arasında 6 defa ‘örf’e yani o toplumun ‘örf’ünde ‘ma’ruf’ olan uygulamaya havale edilen hüküm vardır (Ayrıca şu ayetlere da bakılabilir: 2: 180; 2: 241; 4: 6; 4: 25; 65: 2; 65: 6 ve 65: 22). Bir toplumun ‘örf’ünde ‘maruf’ olan, yani herkesin kabul ettiği genel uygulamanın bir de insanların karakterleri, kültürel değerleri, meslekleri, büyük şehir hayatı, kırsal kesim hayatı gibi unsurların da, ilgili kişilerin arasındaki ilişkilerde genel kabul görmüş, ‘maruf’ olmuş durumlarının uzmanlar (müçtehitler) tarafından dikkate alınması gerektiği, Kur’an ve Rasulullah’ın (sav) uygulamalarından anlaşılmaktadır.”

“Diğer taraftan konu üzerinde ayrıntılı olarak duran İbn Aşur, ‘hukuki mercilerin ‘darb’ konusunu istismar edenlerin cezalandırılacağını ilan etmeleri gerekir’, der. ‘Çünkü insanların çoğu bu müsaadeyi istismar edebilir. Ailenin devamı için son çare olarak ortaya konulan bu hükmü kızmadan, gazaplanmadan gerçekleştirmekten kaçınabilir, böylece Şeriatın maksadının dışına çıkabilirler’, uyarısında bulunur. Az önce sözünü ettiğimiz ilk müfessirlerden Ata, kadının fuhşa yönelmesi dışında ‘darb’e müracaat edilmesinin yanlış olduğunu söyler. ‘Darb’ı sadece fuhuş ya da fuhuşa meyil ile irtibatlandırır. Bu durumda ‘darb’, ona göre bu tür meyillerden vazgeçirmeye yönelik hafif yollu ikaz ya da cezalandırma anlamına gelir. Sözü uzatmak gerekmez. Hem ilk dönem müfessirlerinden hem yakın dönem veya günümüz alimlerinden konuya çok boyutlu olarak bakan ve önemli açıklamalar paylaşan alimler var. Dolayısıyla bunları görmeden, bilmeden, araştırmadan uluorta bir şekilde ‘İslam’da kadın dövülür’ şeklinde bir hüküm asla sağlıklı ve hakkaniyetli bir yaklaşım değildir. 

Ders bu çerçevede gerçekleşen bazı diğer açıklama ve müzakerelerle devam etti. Ben kendi adıma hem prensiplerden hem söz konusu ayetin yorumu ile ilgili olarak paylaşılan tefekkürlerden çok istifade ettim. Allah razı olsun.

Yazar hakkında

İlyas Üzüm

Dünyalıyım. Güneş Sistemi sokağında oturuyorum. Yaşadığım Samanyolu galaksisi şehrini bile gezemedim. Yolda mıyım, emin değilim ama "yolda olmak, yolcu olmak" istiyorum; zaman ve varlığın sonsuz yolculuğunda.

Yorum yazın