Ders Notları

Lemaat, 111. Ders Notları

Ha-Mim Defaulted Featured Image

Lemaat, 111. Ders Notları

28. 06. 2020 tarihli, 111. Lemaat dersinde aşağıdaki metin okunup müzakere edildi.

Hasletlerin yerleri değişse, mahiyetleri değişir

“Bir haslet; yer ayrı sîmâ bir. Kâh dev, kâh melek, kâh sâlih, kâh tâlih. Misâli şunlardır:

Zayıfın kavîye karşı izzet-i nefsi sayılan bir sıfat, ger olursa kavîde, tekebbür ve gururdur.

Kavînin bir zayıfa karşı da tevâzuu sayılan bir sıfatı, ger olursa zayıfta, tezellül ve riyâdır.

Bir ulü’l-emr, makamında olursa ciddiyeti, vakardır, mahviyeti zillettir.

Hânesinde bulunsa, mahviyeti tevâzu, ciddiyeti kibirdir.
Mütekellim-i vahde olsa eğer o zâtta, müsâmaha hamiyet, fedâkârlık bir sıfat, bir amel-i sâlihtir.

 Mütekellim-i maalgayr olsa eğer o zâtta, müsâmaha hıyânet, fedâkârlık bir sıfat, bir amel-i talihtir.

Tertib-i mebâdide tevekkül, tembelliktir. Terettüb-ü netice noktasındaki tefvîz, tevekkül-ü şer’îdir.

Semere-i sa’yine, kısmetine rızâ ise, memduh bir kanaattir, meyl-i sa’ye kuvvettir.

Mevcut mala iktifâ, mergub kanaat değil, belki dûnhimmetliktir. Misâller daha çoktur.

Kur’ân mutlak zikreder sâlihât ve takvâyı. İbhâmında remz eder makamâtın tesiri. îcâzı bir tafsildir; sükûtu geniş sözdür.”

Takriben bir buçuk saat süren dersteki bütün müzakereleri özetlemek -kendinde güzel bir iş olmakla beraber- benim için hem zaman alıcı olduğu hem de esasen ses kayıtlarına youtube üzerinden kolayca ulaşma imkanı bulunduğu için -yazarken aklıma gelen kimi noktalara da değinerek- bunlardan bazılarını aktarmakla yetinmek istiyorum (her paragraf ayrı bir müzakereciye değil ayrı bir müzakere notuna işaret eder):

*Metin, başlığında, hasletlerin yani “huy” dediğimiz davranış kalıplarının “yerine göre” değişebileceğini ifade ederek ana mesajı veriyor. İlk cümlede bir hasletin bir yerde “melek” yani olumlu iken başka bir yerde “dev” yani olumsuz; keza aynı hasletin bir pozisyonda “salih” iken, başka bir pozisyonda tam zıddı yani “talih” olabileceğini belirtiyor. Ardından bunun tevazu, tevekkül, rıza… gibi örneklerini sıraladıktan sonra “Kur’an’ın salahat ve takva” gibi kavramları sınırlamayıp “mutlak” bırakmasının sebebinin de bu olduğunu dile getiriyor.

*Metin yine Lemaat’ın ilginç pasajlarından birisi olarak göründü bana. Zaman zaman hasletlerden söz ediyor, “şu haslet iyi, şu haslet kötü” diye ahkam kesiyoruz. Metin, “bunlar sabit hüküm verebileceğimiz şeyler değil, bunları bağlamlarıyla birlikte düşünmek gerekir” diye bir dikkat çekmede bulunuyor. Mesela “tevazu”; iyi midir, kötü müdür diye karar vermeden önce “nerede, kime karşı?” gibi soruları sormak gerekiyor. Metinde verilmeyen bir örnek üzerinden söyleyeyim; mesela “korkaklık”; iyi midir, kötü müdür? Eğer aslana karşı olursa iyidir, çünkü canını kurtarırsın, tavşana karşı olursa kötüdür, çünkü aç kalırsın.

*Metinde “hasletlerin yeri değişirse” ifadesi tamamen “bağlam”a işaret ediyor. Bir haslet bir bağlamda “kulluk” olurken başka bir bağlamda “tuğyan” olabiliyor. Peki, her zaman sormamız gereken soruyu burada tekrar gündeme getirelim: “Metin bunları bana niye söylüyor?” Baktığım vakit, kendimin birçok farklı haslete sahip olarak yaratıldığımı görüyorum. O halde bunları doğru bağlamda yani insaniyetime uygun bağlamda kullanarak ubudiyetimi yapmam gerekiyor. Kulluğumu sabit kurallara indirgeyerek ifa etmem doğru olmadığı gibi “kurallar dizisine”  dayalı din anlatımı da doğru bir din anlatımı değildir. O halde benim vazifem, içinde yaratıldığım bağlamı analiz etmek, “hangi hareket insaniyetime uygun düşer ve eğitimime katkı yapar” diye düşünmek ve ona hareket etmektir.

*Fikrimi metinde verilen “tevekkül” örneği üzerinden biraz daha netleştirmek istiyorum. İşin başında, “Allah’ın dediği olur canım”, dememin din kisvesi altında tembelliğime kılıf bulup insaniyetime uygun düşmeyen bir tutum olduğunu kainattaki yaratılışta gözlüyorum. Çalışmadan başarıya ulaşmak kainatta görülmüyor. Burada yani işin başında tevekkül, tembelliğime kılıf bulmak anlamına geliyor. Sonucu yaratmak açısından bakınca da sonucun yaratılmasında etkimin olmadığını ben yine kainattaki gözlemimde açıkça müşahede ediyorum. Orada da sonucun yaratılmasını Allah’tan beklemek insaniyetime uygun düşüyor. Demek ki tevekkülü nerede ve nasıl kullanmam gerektiğini, hangi yer ve hangi şekilde kullanırsam bunun insani tekamülüme uygun düştüğünü tespit etmem gerekiyor.

*Metnin bazı örnekleri sıraladıktan sonra konuyu Kur’an’ın “salahat” ve “takva” konusunda bunları “mübhem” bırakmasına getirmesi çok önemli gözüküyor. Bu kapalılığı gidermede ve hangi davranışın nerede ve hangi bağlamda doğru olduğunu tespit etmede “insaniyetim” ve “doğru bir nazar” kulluğumu ortaya koyacaksa, “insaniyetimi geliştirmeme yönelik yaptığım yatırım” aslında “kulluğuma yaptığım yatırım” anlamına geliyor. “Ben azicim” diyerek oturup durmak insaniyetimden onay almadığı gibi Onun verdiği imkan ve şartları en güzel şekilde gerçekleştirme duasında bulunarak hayat geçirmek, böylece kendimi kainat ve kainatın Yaratıcısına karşı “doğru şekilde konumlandırmak” da bu dünyada cennet hayatı yaşamanın formülü gibi de görünüyor.

*Kur’an diğer konularda olduğu gibi hasletlerle ilgili olarak da genel prensipler verir. Diğer bir ifadeyle Kur’an karşımıza hasletler listesi ile çıkmaz. Bir ameli “salih” yapan nedir ya da hangi amel “takva” kapsamı içinde değerlendirilebilir?, ayetler bu konuda genel belirlemelerde bulunur. Sonra da onlarca ayette “Resule tabi olun” diyerek göndermede bulunur. Hatta denilebilir ki neredeyse Kur’anın üçte birinde önceki kavimlere “resule uyun” dendiği halde onların çoğunun buna uymadığı ve yanlış yaptıkları anlatılır. Çünkü Resul vahyin belirlediği genel ölçüler içinde kendi şartlarında “hasletleri” uygulama örnekleri yansıtır. İnsanların da Resulün bu örnek uygulamalarını dikkate alarak kendi şartlarına uyarlayarak tatbik etmeleri gerekir. Yani Kur’an’ın “mübhem/kapalı” bıraktığı salahatı ve takvaya uygun anlayış ve uygulamaları Resulden almak gerekiyor, diye anlıyorum.

*Söz buraya gelince “formel ibadetler” ile kişinin ferdi ve sosyal hayatında tatbik etmesi gereken prensipleri ayırmak gerekiyor. İlmihal kitaplarında yer alan namaz, oruç, zekat, hac gibi ibadetlerle ilgili bilgiler olması gereken şeylerdir. Bunlar zaman ve şartlara göre değişmez. Ama metinde dikkat çekilen hasletler daha çok sosyal hayatla ilgili hususlar olup bunlar da –ifade edildiği gibi, yerine ve duruma göre esneklik gösterir. Ama bunları da listelemeye kalkmak ve dini “kurallar manzumesi” haline getirmek Yahudi hahamların yaptığı bir şeydir. Onlar oturup 613 tane helal ve haramlar listesi çıkarmışlardır. Bu tür çalışmalar dinin ruhunun gözden kaçmasına yol açıyor. Sonuç olarak Kur’an sürekli olarak ana mesajlara vurgu yapar, genel prensipler üzerinde durur, aynı zamanda Resule uymaya çağırır. Biz de Resulün tatbikatına bakarak aynı genel prensipler ışığında bunları kendi şartlarımızda, durum ve bağlama göre uygulamaya çalışırız.

*Konuyu temellendirmek üzere metinde verilen örnekler açık ve oldukça açıklayıcı görünüyor. Mesela, idareci örneği veriliyor. Böyle bir kimsenin makamında ciddiyet göstermesi “vakar”, tersini yapması ise “zillet” olarak anılıyor. Aynı kişinin evinde ciddiyet sergilemesi “tekebbür”, mahviyet içinde olması ise “tevazu” olarak açıklanıyor. Buradan şuraya gelmek istiyorum. “Haslet” kelimesi sözlüklerde “yaratılış, huy, mizaç, karakter” gibi kelimelerle karşılanıyor. Yani bunlar aslında “yaratılış” özellikleri. Metin diyor ki “bu konuda genellemeci bir tavır içinde olmayın, yer, zaman ve şartları dikkate alarak davranın, zira bu hasletlerin yeri değiştiği zaman hükümleri de değişiyor, iyi sayılan bir haslet başka bir bağlamda kötü olabiliyor”. Yaratılıştan gelen hasletler farklı yer ve durumlarda farklı adlarla anılıyor. Mesela kötü bir haslet olarak bilinen “inat” eğer “hak”ta yapılırsa mahiyeti değiştiği gibi adı değişiyor, yani buna inat yerine “sebat” diyoruz. Hatta “hasletleri” yaratılışla ilişkilendirdiğimizde “kötü haslet yoktur, yerinde kullanılmayan haslet vardır, bu da kötü dediklerimizdir” diyebiliriz. Kur’an’dan bir örnek vermek istiyorum. Ayet diyor ki “Müminler öyle kimselerdir ki mümin kardeşlerine karşı “zillet” içinde yani alçak gönüllü, kafirlere karşı ise “izzet” içinde yani vakarlı olarak davranırlar.”

*Eğer haddimi aşmayacaksam buradan başka bir yere gelmek istiyorum. Bizdeki hasletler yani yaratılışımızda olan özellikler Yaratıcımızdan geliyor. Söz gelimi bizdeki yumuşak davranma (hılim), bağışlayıcı olma (af), merhametli olma (rahmet) Onun halim, afüv, rahim gibi isimlerinin tecellisi. Ama aynı zamanda O Kur’an’da ifade ettiği üzere “cebbâr, “kahhâr”, “azizün zü’n-tikam” gibi isimlerle de müsemma. Mesela, ayette kafirlerin ebedi azap içinde kalacaklarını söylüyor. Peki, “neden kafirleri bağışlamıyor?” diyebilir miyiz? Diyemeyiz. Çünkü, Nursi’nin başka yerlerde belirttiği üzere “küfür, bütün varlıkların manevi hukukuna tecavüz” olduğu için onu affetmek mahlukatın hukukunun çiğnenmesine göz yummak anlamına geliyor. Sonuç olarak ben, yaratılışımda bulunan hasletleri nasıl ve nerede kullanacağımı temel prensipler bazında vahiyden, örnek uygulamalar olarak sünnetten öğrenip insaniyetim çerçevesinde bulunduğum şart, yer ve zamana göre tahlil edip uyarlamaya çalışacağım, diye anlaşılıyor.

Yazar hakkında

İlyas Üzüm

Dünyalıyım. Güneş Sistemi sokağında oturuyorum. Yaşadığım Samanyolu galaksisi şehrini bile gezemedim. Yolda mıyım, emin değilim ama "yolda olmak, yolcu olmak" istiyorum; zaman ve varlığın sonsuz yolculuğunda.

Yorum yazın