Hadisleri zahiri anlamıyla anlamak problem olabiliyor bildiğimiz gibi. Gerçek manasına ya da hadisteki mecazi anlama vakıf olmayınca, “sevap nedir, günah nedir” anlamayınca sapla saman birbirine karışıyor. Hadisler, sevap toplamak için kullanılan sözlere dönüşüyor ve terbiyesinden mahrum kalınıyor. Mesela aşağıdaki hadisler.
1) Yine Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Ramazan ayı girdiği zaman cennetin kapıları açılır, cehennemin kapıları kapanır ve şeytanlar da zincire vurulur.” Buhari, Savm 5, Bed’ü’I-Halk 11, Müslim, Sıyâm 2, (1079); Nesâi, Sıyâm 5, (4, 129).
2) Ebu Hüreyre’den (r.a) Rasûlullah’ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: “Kim inanarak ve sevabını umarak ramazanı ihya ederse, geçmiş günahları bağışlanır.” (Buhârî ve Müslim rivayet etmişlerdir). Buhârî; Kitabu Salât’it-Teravih, Müslim; Kiıabu SaUfil-Müsâfırin, 759, Ebu Dâvud, Tirmid, Nesei ve İbn Mâce.
Ramazan ayı girince şeytanlar bağlanıyorsa “müslümanlardan” sadır olan kusurları nasıl izah edeceğiz. Ya da Ramazan orucunu tutmak, inanmak, ihya etmek anlamına mı geliyor? Ramazan orucunu tutan herkesin “günahları” bağışlanıyor mu?
Önce bir sevap ve günah tanımlaması yaparsak:
Sevap, insanın Cenab-ı Hakla bağ kurması, onu tanıması, isimlerinin tecellisini kalbine indirmesi, hissetmesi, yaratılmış olduğunun şuurunda olması vs.
Günah, yukarıdaki tanımın tam tersi. yani insanın Cenab-ı Hakkın huzurunda olduğunun bilincinde olmaması, gaflette olması, O’nu tanımaması, yaratılmış olduğunun bilincinde olmadan hareket etmesi, kendisine Allah’ı tanımak için verilen latifeleri israf etmesi çürütmesi. Bir insanın tamamen bu hal ile yaşaması gerekmiyor. Bazı anları bu halde olabilir.
Yukarıdaki tanımlar ışığında bahsi geçen hadisler şu şekilde anlaşılabilir mi?
1) Yine Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Ramazan ayı girdiği zaman cennetin kapıları açılır, cehennemin kapıları kapanır ve şeytanlar da zincire vurulur.”
Ramazan ayı girdiği zaman ifadesi takvimden bahsetmiyor. Her kişi için Ramazanın gelmesi farklı. Ramazanın gelmesi olayı göreceli bir olay yani. Başka bir hadiste Peygamber Efendimiz (sav) “Kim yalanı ve yalanla iş görmeyi bırakmazsa onun yemesini içmesini terketmesine Allah’ın hiçbir ihtiyacı yoktur” diyor. Yani bir mümin Ramazanı ramazan risalesinde bahsedildiği gibi aczini fakrını anlayarak, kul olduğunun farkına vararak yaşamaya başlarsa Ramazan ayı bu mümin için girmiş demektir ve O mümin için şeytanlar zincire vurulur. Yani kendisini Cenab-ı haktan uzaklaştıracak sebeplerden kendisini koruyabilir. O mümin için cennetin kapıları açılır. Yani Allah’ın isimlerinin tecellisini hissetmeye başlar, marifetullahta mesafe kateder. Cennet zaten Allah’ın isimlerinini azami derecede tecelli yeri değil mi?
2) Ebu Hüreyre’den (r.a) Rasûlullah’ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: “Kim inanarak ve sevabını umarak ramazanı ihya ederse, geçmiş günahları bağışlanır.”
Bir çok hadiste belirtilen sonuca ulaşmak için bazı şartlar var. Buna dikkat etmek lazım. Yukarıdaki hadisteki günah olayını en başta verilen günah tanımı kapsamında değerlendirmek lazım. Yani insanın Cenab-ı Hakkın huzurunda olduğunun bilincinde olmaması, gaflette olması, O’nu tanımaması, yaratılmış olduğunun bilincinde olmadan hareket etmesi, kendisine Allah’ı tanımak için verilen latifeleri israf etmesi, çürütmesi. Hadisteki mesele “ben Allah’a inanıyorum, sevabını da ondan bekliyorum, günahlarım bağışlandı” değil. Hadisteki inanmak, tahkik-i iman olarak anlaşılmalı. Yani, (en yukarıdaki sevap tanımını da kullanarak) kim tahkiki bir şekilde inanarak, ve sevabını umarak (kul olduğunun bilincinde olması, gayret göstermesi, “dua” etmesi karşılığında Allah’ın ona hidayet vereceğini, marifetulllah kapılarını açacağını umarak) ramazanı ihya ederse geçmiş günahları bağışlanır (yani geçmişte geçirdiği gaflet anları, Allah’ı tanımama anlarının kazası yapılır. Tabiri caizse geçmişte öğrenmediği bir konuyu şimdi tam anlamış özümsemiş olur). Bu hadiste ramazanı ihya etmenin tanımı da yapılıyor sanki. Ramazanı ihya etmek, (yukarıda bahsi geçtiği şekilde) inanmak ve sevabını (marifetullahta ilerlemeyi) Cenab-ı Hak’tan beklemek demek. Allah’u a’lem.
Selamün aleyküm,yazılarınızdan istifade etmeye çalışıyoruz ama benim aklıma bir soru geldi :İrşad mürşid siz olmaz derler hani benim çevremdeki ehli tarikat olan kişiler risale i nur okuyarak kendi kendini bir yere kadar irşad edersin diyorlar.İlk başta mantıklı geldi fakat bende şöyle dedim:Bu zamanda eskisi gibi çilehane ye çekilip de 20-30 yıl mertebe arttıramazsın yani artık tasavvuf ve tarikatlar taklidi bir şekilde iman kurtarmaya bir araç olmuş dedim ancak o zaman beni tasdik etti.Bu sefer de zaten bizde iman kurtarmak için uğraşıyoruz fark ne dedi.Bende bu yol biraz daha entellektüel,felsefe veya diğer pozitif ilimlerle uğraşmış olan kişiler içindir dedim gene tasdik etti.Bu sefer dedi hem bir tarikata(nakşibendi tarikatı)bağlanıp gene risale den istifade et dedi bende ben buradan feyz almışım dedim eğer daha hayırlı olacaksa olabilir dedim…..(Burada demek istediğim irşad mürşid siz olmaz ve siz risaleyle kendi kendinize bir yere kadar irşad olursunuz düşüncesine bir de sizin bakış açınızla bakmak istiyorum.Şimdiden teşekkürler
Enes bey bu zamanda sahislasmis hakiki bir mursidi bulmak imkansiz. Bulabilirseniz oyle birini gidin yapisin etegine derim! Yaratilis sartlarini goz onunde bulundurmak lazim. Bu varlik sartlari icinde Risale’nin uygulamis oldugu ve insani merkeze alan Kuran anlama metodu bana cok makul geliyor. Insanin dertlerine ve sorularina cevap aramada yol gosteriyor. Siz de kendinize sorun. Varlik maksadinizi anlamaya calisin Kuranin rehberliginde. Risale’nin ogrettigi Kuran usulunu kendi hayatiniza uygulamaya calisin. Aklen ve kalben tatmin olabildiginizi goreceksiniz ciddi ve tefekkuri okumalariniz neticesinde. Insaniyeti tatminlige ulasan bir kisi, yani varligin hakikatini anlayan birisi, zaten varlik maksadini yerine getirmis demektir.