Usûle Dair

Düşünme Düsturları – Düstur 2

Düşünme Düsturları - Düstur 2 | Ha-Mim

“Kul fiilinin halıkı değildir.”

İslam alimlerinin üzerinde ittifak ettikleri bu tesbiti dikkatli bir şekilde incelememiz gerekiyor.

Her zaman olduğu gibi, doğru metotla yaklaşabilmemiz için, bu cümlenin doğruluğunu esas alarak ise başlamayacağız. Onun yerine, “İnsanlar, kendilerinden çıkan fiillerin yaratıcıları mıdır?” sorusu ile tahkik yöntemini seçeceğiz.

İster irademizi kullanarak yapmış olduğumuz fiiller olsun, isterse de irademiz dışı varlık alemine gelen fiiller olsun, bunların yapıcısının kim olduğuna karar vermek için şöyle bir düşünce sürecine başvuralım. Mesela, irademizle seçtiğimiz fiillerden olan konuşmayı tercih eden bir insanın, bu konuşma fiilinin yaratıcısı olup olmadığını araştıralım. Yani “yaratmak” üzerinde duruyoruz ve yaratmayı kimin gerçekleştirdiğini keşfetmeye çalışıyoruz.

Önce şunu tesbit etmemiz lazım; konuşma fiilinde yaratma söz konusu mudur? Bir diğer deyişle, konuşma bir yaratma türü müdür? Eğer konuşma fiilinde yaratmak diye bir şey yok dersek, o takdirde insan konuştuğu zaman ortaya çıkan fenomeni nasıl açıklayacağız? Konuşmayan bir insana göre konuşan bir insanın farkı nasıl izah edilebilir? Konuşmayan bir insana göre farklılık arz eden bir olay var: o da konuşan insan. Peki , o zaman, bu konuşma olayını var eden insan mıdır; yoksa insan, iradesini kullanarak “konuşma” diye bir olayın var edilmesini istemekte midir?

İrademiz ile yaptığımız her türlü teşebbüs, halen mevcut olan bir özelliğimizin harekete geçmesini istememizin dışında baksa bir şey olmadığını mantıken anlayabiliriz. Çünkü “Ben bu olayın yaratıcısıyım” yani “Yoktan var edicisiyim” diyebileceğimiz hiç bir olay yoktur dünya üzerinde.

Şunların hepsi hali hazırda zaten var: ağzımız, hava, gırtlağımızın özellikleri, nefes, akciğerlerimiz, dil ve dilin hareketliliği. Fakat hafızadaki bilginin konuşmaya dönüşmesini isteme, bizim irademizi kullandığımız andan itibaren çalışıyor ve konuşma diye bir fiil ortaya çıkıyor. Bu fiilin maddi gerekçeleri diye bildiğimiz bütün bu yukarıdaki özellikler, konuşmayan kişide de var ama konuşmayı irade etmediği için konuşma fiili yok.

İrademizi kullandıktan sonra bu var olan konuşma fiilini insan mi var ediyor yani insan mı yaratıyor? Bütün mesele bu sorunun cevabında yatıyor.

Konuşma yok idi ve konuşmayı tercih eden insan konuştuğu andan itibaren bir konuşma fiili meydana geldi. İste bu konuşma fiili yeni bir durumdur, yeni bir olaydır. Daha doğrusu konuşmayan insan ile konuşan insan arasındaki fark olan konuşma yeni bir özelliktir; ve bu özelliğin meydana gelmesinde insan, bu özelliğin var edicisi midir?

Dikkat edilince anlaşılıyor ki, insan bu özelliğin yaratıcısı değil, bu özelliğin var edilmesi için gerekli olan araçların kullanıcısıdır. Yeni bir şey yaratmıyor, ama iradesini kullanarak konuşmanın var edilmesini, yani yaratılmasını istiyor, oluşsun istiyor, yaratılıversin istiyor. İnsan iradesi, bir şeyin oluşmasını, oluşmamasına tercih etmekten ibarettir. Yoksa insan bu tercihi yaparken yok olan bir şeye vücut veriyor değil, vücut verilmesini istiyor.

İnsan iradesi ile yapmış olduğu tercihlerin sonucunda ortaya çıkan özelliklerin yaratıcısı olmadığını anlamak için kendimizden çıkan fiilleri bu şekilde dikkatlice incelememiz gerekiyor. İnsana sadece, var edilmiş olanlardan veya bir sonraki aşamada var edilmesini istediklerimizi seçme özgürlüğü verilmiştir. Bu özgürlüğün adıdır insan iradesi dediğimiz şey. Her ne kadar konuşan bizmişiz, konuşmayı biz yaratıyormuşuz gibi görünüyorsa da, konuşan kişi konuşur haliyle var ediliyor, yaratılıyor.

Diğer Bölümler: 1 | 2 | 3 | 4 | 5

Yazar hakkında

Ali Mermer

Yorum yazın