Adına ister insaniyet, ister vicdan, ister başka bir şey diyeyim iç dünyama bakıp sorguladığımda, hayatımın verili kısmının dışında, sorumluluk doğuran anlayış ve faaliyetlerimde “özgür iradeye” sahip olduğumu görüyorum. Aynı zamanda bu hayata gelmekle veya gönderilmiş olmakla bir tür yolculuğa çıktığımı veya çıkarılmış olduğumu da fark ediyorum. Öncesini bilemesem bile çocuklukla başlayan bu yolculuk gençlik, yetişkinlik, erişkinlik gibi istasyonlara uğrayarak geliyor ve yaşlılık, ölüm, kabir gibi istasyonlara doğru da yol almaya devam ediyor.
Bu hayat yolculuğunda özgürlüğümü anlamak, adeta nihayetsiz sayıdaki yollar içinde istikametimi bulabilmek için “kendi başıma yeterli olup olmadığımı, bir rehbere muhtaç olup olmadığımı” sorgulamak istiyorum. Bunun için de “otomobil” temsilini kullanıyorum.
Evet, bir otomobilde gidiyorum. Otomobil bu temsilde benim varlığım. Direksiyon, yaratılışımda zaten var olan iradenin özgürlüğü, yani otomobilin yönetilmesinin şoföre bırakıldığı bir parçası. Otomobil sürekli çalışır. Fakat istikameti direksiyon ile değiştirilebilir. Şoför, direksiyonun benim tarafımdan kullanımı. GPS, şoföre gideceği istikameti belirten yol gösterici yani vahiy. Trafik kuralları, yaratıcının vahiy yoluyla insanlara bildirdiği hayat yolculuklarında uymaları gereken prensipler, yani şeriat. Yollar, kavşaklar, varılacak hedef ise, hayatın yaratılış gerçekleri ve amacı.
Hiçbir otomobil direksiyonsuz olmaz. Şimdilerde otomatik şoförlü otomobil yapıyorlar. Şoföre gerek yok, demeyin. Bu bir temsildir. Otomatik şoförlü otomobili kullanan ve ona istikamet veren yine benim. Otomobil kendi başına buyruk olarak beni bir yere götürmüyor. Onu programlayan da benim, hedefi yani ulaşım noktasını belirleyen de benim.
Bu hayat yolculuğunda ulaşmak istediğim hedef nedir? Nereye gitmek istiyorum? Önce ben bu soruyu soruyor ve ondan sonra otomobilime bir şoför olarak oturuyor ve beni o hedefe götürmesini seçiyorum. Bu nedenle önce, ben niçin bir yolculuğa çıkarıldım ki, diye soruyorum. Hayat bir yolculuktur. Durmak, yorulmak bilmez bir yolculuk. Otomobili tamamen durdurmam mümkün değil. Zamanı, yani yaratılışı durduramadığım gibi.
Yaratılmışlığımı kabul etmez isem, kendime, “ölünceye kadar mutlu ol” hedefini seçmek zorunda kalıyorum. Bulunduğum her yerde, her anımda hemencecik oradaki bir restorana girip bir şeyler atıştırarak mutlu olma çabasına girişiyorum. Peki, otomobilim nereye gidiyor, nerede bozulacak, bilmiyorum ve de bilmek istemiyorum. Ne de olsa öyle rastlantı eseri bu hale gelmiş bir “şey”im, o kadar. Bu koşullar içinde, her an bir şeyler atıştırarak kendimi meşgul edip, otomobilimin nereye gidiyor olduğunu düşünmemem gerekir. Çünkü zannıma göre en sonunda otomobil bir yere gelecek, çarpacak ve patlayıp yok olup gidecek! Hiç bu koşullarda otomobil sürdünüz mü? Korkunç bir beklenti! Fakat kaçınılmaz, kendimi böyle tarif etmişim, gerçeğim budur, demişim!
Düşünüyorum, bilincimi kullanıyorum, kendimde öyle özellikler görüyorum ki, böyle bir sonuca razı olmuyorlar. Bu özelliklerim nereden gelmiş olabilir diye sorguladığımda, bir “amaç” ile var edildiğimi kavramam zor olmuyor. Yeter ki kendimi şartlandırmayayım. Öyleyse bu özelliklerimi kim ve niçin var etmiş olabilir diye de sormadan edemiyorum. Düşünüyorum, beni var edenin bir amacı olmalı benim için. Beni bir hedefe ulaştırmak için bu otomobili vermiş olmalı bana.
O hedefe nasıl ulaşırım? O hedefe ulaşmak için hangi yolları seçmeliyim? Kim bana bunları bildirecek? Nasıl bildirecek? Sorular, sorular… Ben otomobilimin içinde patlayıp yok olmak istemiyorum. Onu seviyorum. Onu bana vereni de seviyorum. Fakat O beni Var Eden’e nasıl ulaşırım? Kim olduğunu nasıl öğrenirim?
Çok insanlar var, “Otomobilim patlayıncaya kadar, bunu düşünmeden şimdi bulunduğun yerde ya bir restoran ya bir eğlence yeri seç, ya bir iş tut, onunla meşgul ol. Diğer otomobillerin de sağlam kalmalarına yardımcı olsan kendini iyi hissedersin, elin mahkum, başka bir seçeneğin yok. İnsanların otomobillerini tamire yarayacak faydan olsun, bak faydalı olunca mutlu oluyorsun, işte hedefin bu. Zaten yok olup gideceksin, hiç olmazsa mutlu olarak anını yaşa” türünden yol haritası çiziyorlar.
Bazı insanlar da var, çok farklı şeyler söylüyorlar: “Sen yaratıldın, Yaratıcın sana Kendisini tanıman için bir seyahate çıkmak üzere bu otomobili verdi ki, yarattığı diğer varlıkları inceleyerek Yaratıcını iyice tanıma imkanına sahip olursun. Eğitim ve öğrenimin sonunda bu otomobilden seni çıkaracak, öğrendiklerini uygulamaya koyacak bir ortamda sana o yeni ortama uygun bir başka otomobil verecek. Sendeki yok olmama, sonsuza dek mutlu olma duygularını da bunu anlaman için verdi. Eğer kendine dikkat edersen, senin otomobilinde öyle özellikler var ki, bu özellikler yalnızca bu otomobilin bulunduğu evrenin içinde kullanılmaya uygun değil, onları ancak gideceğin hedefteki yeni otomobilin kullanımında değerlendirebileceksin. Onlar da sana bir çağrıdırlar. Sen yanız bu evren için var edilmedin…” Evet, bazı insanlar da bu tür şeyler söylüyorlar.
İnsanî özelliklerimle düşünüp tarttığımda bu ikinci seçenek bana çok makul geliyor, bütün insanî özelliklerimle örtüşüyor, tamam diyorum. O halde bir hedefim var. O hedefime ulaşmak için otomobilimi kullanırken hangi yollardan gideceğim, en kısa en selametli yol hangisi? İkinci grup insanlar bana, ”Seni yaratan sana bir GPS gönderdi, onu bu gideceğin yolu göstersin diye verdi. Neden kullanmayacaksın da kendin yol yordam bilmezken deneme yanılma yöntemi ile nereye de gittiğini bilmeden yaşayacaksın” şeklinde açıklama yapıyorlar.
“Peki, nedir bu GPS? İşte burada, senin Yaratıcının sana gönderdiği otomobilinin kullanım kılavuzu. O rehber kitabın bir de öğretmeni var. Öğretmenin öğrencileri, öğrencilerin öğrencileri… var. Onlara müracaat et, bu GPS’i sana versinler ve nasıl kullanacağını da öğretirler. Yeter ki sen öğrenmek iste. Ben kendi yolumu kendim bulacağım dersen ya yollarda kaybolur, ya çukurlara, çıkmaz sokaklara girer, ya ters yollara sapar, çarpışmalara sebep olursun. Kendi otomobiline zarar verdiğin gibi başkalarının otomobillerine de zarar verirsin. Tamirhanelere düşmekten kendini kurtaramazsın. Ne kadar ben dikkatli bir şoförüm desen de nereye gideceğini bilmediğin için, bilinmezliğin ıstırabından kendini kurtaramazsın. Ancak kendini avutacak işlerle meşgul olmak zorunda kalırsın, ki onlar da ancak anlık zevkler veya gafletler verebilir. Fakat nereye gidiyor olduğunu bilmemenin korkusuna, anlamsız bir hayat yaşamanın acısına son verecek bir ilaç sunamazlar. Varlığındaki gerçeğine ters düşersin…”
“Evet, başkalarının otomobilini nasıl kullanacaklarına da yardımcı olursan mutlu olursun ve onları da mutlu edersin. Onların mutluluğu seni daha çok mutlu eder. Sen böyle donatılarak yaratıldın. Fakat yalnızca otomobil tamirciliği yaparsan, yine o otomobillerin şoförleri nereye gittiklerini bilememenin acısından, anlamsızlığın acısından kendilerini kurtaramadıkları için, geçici motor, kaporta tamirleri onların çilelerine son veremez. İyi dikkat et, hedefini iyi seç. GPS’i yanlış kullanmamayı öğrenirsen, hem kendi mutluluğuna ve hem de diğer insanların mutluluğuna katkın olur. Bunu da senin Yaratıcın mutlaka değerlendirecek ve seni mükafatlandıracaktır…”
Bunun gibi çok nasihat dinledikten sonra yoluma GPS yardımı ile rahat ve güven içinde devam ettim. Yolum üzerindeki restoranlara da uğradım, yemeğimi de yedim, diğer otomobillerin tamiri ile de uğraştım, şoförlerine GPS’i de tanıttım. Çok memnunum. Hedefim belirlendi, hayatım anlamlandı. GPS ne paha biçilmez bir değerdeymiş. Onsuz ben otomobili ne yapayım, belirsizliklerle, acılarla yaşamayı ne yapayım?
الَّذِي خَلَقَ فَسَوَّى وَالَّذِي قَدَّرَ فَهَدَى
”O ki, tüm mahlukatı yarattı ve yaratılış amacına uygun bir donanım verdi. O ki, her şeye yaratılıştan bir ölçü ve amaç takdir etti, sonra istikamete yöneltti” (87: 2-3).
Kur’an’da, yaratılış amacına ulaştıracak istikametin yine insanın Yaratıcısı tarafından karşılanacağı vadediliyor. Yukarıdaki yazıda bu hazırlık GPS olarak temsil edildi. İnsanın aklına bundan önceki devirlerde GPS yoktu, diye bir fikir gelebilir. Evet, mesela bir önceki asırda Risale-i Nurlarda bu ihtiyaç ”kıblenameli pusula” temsiliyle anlatıldı. Kur’an’ın ilk nazil olduğu asırda ise bu ihtiyaç ”yıldızlar” ile temsil edildi. Demek ki, biz Kur’an’ı okurken ”yıldız” kelimesini Kur’an’ın gönderiliş maksadına göre anlayıp, dünyadaki seyahatimizde yıldız rehber, varlık amacımıza ulaşmada ise vahiy yani Kur’an, Yaratıcımızın bize hazırladığı rehberimizdir diye anlamamız gerekiyor.
وَهُوَ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ النُّجُومَ لِتَهْتَدُواْ بِهَا فِي ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِ
”Karanın ve denizin karanlıklarında, kendileriyle yol bulmanız için yıldızları hizmetinize veren O’dur…’‘(6: 97).
GPS’li bir hayat yaşamamız duasıyla…