İnsan olarak yanlış yapmayı sevmeyiz. Yanlış yapmak, yanlış gidiş yolunda olmak insanın hiç de istemeyeceği durumdur. Peki bu yanlış durumlar neden vardır, yanlışın içine sürüklenelim diye mi? Yanlış yapmak istemeyen istikamette dosdoğru gitmek isteyen insanın önüne neden yan yollar açılır, yolunu kaybetsin ve sürüklenip kaybolsun diye mi? Neden hata yapabilme kabiliyetim var; hataya düşmek, yanlış bir davranışta bulunmak istemeyen insanlığıma bu zulüm değil mi? Gibi daha çok sorularıma cevap aradığımda Kur’an’da geçen:
وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰٓئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَ فَسَجَدُٓوا اِلَّٓا اِبْلٖيسَؕ اَبٰى وَاسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِرٖين
Meleklere, “Âdem’e secde edin” dediğimizde İblîs dışındakiler derhal secde ettiler; o direndi, büyüklendi ve kâfirlerden oldu. (2:34) ayeti dikkatimi çekti.
İsyan eden, nankörlük eden, inkar eden, gerçekleri kabul etmeyen ve bir de bu gerçeklerin üzerini örtbas edene kafir denir. Örneğin evde olmayan file “Evde bir fil var.” dedim. Gerçekte yok olan yalnızca benim iddiamda olan durumdur. Ben bu tercihi tasdik edersem onaylarsam Yaratıcı: “Sen böyle gerçek dışı dünyayı tercih ettin. Sen hayatını gerçeğe dayanmayan varlığı olmayan temellere dayandırıyorsun.” diyor. O zaman bu dünyadaki vazifeni tamamladıktan sonra gerçeği olmayan bir hayat yaşayacaksın. Gerçeği olmayan bir hayattan kastımız, ne kadar isteklerin, arzuların varsa o arzularının tatmin olmadığı, olamadığı bir hayatın içinde olacaksın.
Bu Dünya bedeni ihtiyaçlarımı karşılar. Beden ölünce, beden Dünyada kalır ve çürür. Bu Dünyada ihtiyaçlarımı doğa karşıladı diyenler öldükten sonra kimi Rab edindi ise onunla beraber kalacak. İhtiyaçlarını doğa karşıladı diyenler için ahirette: “Hadi o zaman, ihtiyaçlarını doğa karşılasın.” denilecek.
Cennet Yaratıcı’nın yaratıklarının var olduğu yerdir. Cehennem Yaratıcı’nın yaratıklarının var olmadığı yerdir. Yaptığı tercih ile Dünyada yaşayan , o tercihin karşılığı ile ahirette yaşayacak. Yani bu Dünyada tercihi ne ise, inancı ne ise ahirette de onun karşılığını görecek.
Var edilmeye muhtaç varlık alemi, var edilmeye muhtaç parçalardan oluşmuştur. Var edildikleri şekilde var olmaya mecbur varlıklardır. Bana irade-i cüziyemle yaratma düzeni içinde şu seçenekler içinden neyi istersem yaratılacağının teminatı verilmiş. İrade-i cüziyemi kullanıp kâinatın düzenine uyuyorum. Kâinatın düzeni içinde, verilmiş olanlar içinde ne var ise ona göre tercih yapıyorum. İnsanlar yalnızca düzenin nasıl çalıştığını öğrenip öğrendikleri yeni kâinat düzeni içerisinden düzene uygun yeni seçimler yapıyorlar. Kendi kafalarına göre düzen kuramazlar. Mesela suyu ateşin üzerine koyarsan kaynar. Şimdiki yaratılan düzen içerisinde suyun kaynaması için bir imkan varsa o imkanı tercih edebilirler.
Keşfedilen şeylerde insanın rolü keşfedilenin Yaratıcısı olmak değil, emeği geçen keşif sürecindeki ücretine karşılık sonuçlarının yaratılmasıdır. Keşfedilen şeyin esas sahibi bu düzenin kurucusu olan esas sahibidir. Kainatın düzeninden yararlanan insan itiraf etmeli ki evrendeki hiçbir şeyde vücut verecek bir kaynak olmadığı için Yaratıcının her bir şeyin dışında, onlar cinsinden olmayan bir Varlık olduğunu görecektir. İşte İblis bu gerçeği kabul etmeyip ben kendim üstünüm; üstünlük benim yapı malzemem olan ateş sayesindedir, iddiasında bulundu. İblis Dünyada cehennem halini, yani varlığın gerçekliğine dayanmayan, gerçeği olmayan hâli temsil eder. İblis, insana bu yönü ile hizmet verir. İnsanın gerçeği olmayan tercihi yapma yönüdür. İblisin yaratılışı güzeldir, fakat İblisin yolu tabi olunacak bir yol değildir. Bu opsiyon sayesinde neyin doğru neyin yanlış olduğunu anlıyorum ve ona göre tercih yapıyorum. Çünkü “Furkan” (yanlış ile doğruyu ayırt eden kriter) hem kâinatta hem Kur’an’da tecelli eder. Kâinatta her şey ben yaratılmaya tamamen muhtacım der. Hiçbir şey en ufak bir varlık kaynağı adayı dahi olmaya muktedir değildir. Biraz yaratıcı, biraz yaratık olmak gibi hiçbir kısım kalmamıştır bu kâinatta; bir şey ya yaratıktır, yaratılmaya muhtaçtır, veya Yaratıcıdır, yaratılmaya muhtaç değildir, muhtaç olan Yaratıcı olmaz.
Kısaca, İblis benim insani ihtiyaçlarım açısından ademî olanı, yani yokluklar alemi olan cehennemi temsil eder. Cehennem adem âlemlerinin yaşandığı yerdir. Yani insanın bu Dünyada gerçekliği olmayan tercihlerinin (inkâr, dalalet vb.) ebedi hayattan karşılığının toplandığı yerdir, cehennem. Yani, insanın ihtiyaçlarını karşılamak için sahip olmak istediklerinin inkar ettiği Yaratıcı Allah tarafından yaratılmadığı, haydi şimdi inandığın ve teşekkür ettiğin tabiat, madde yaratsın onları diye kendi başına terk edildiği yerdir.
Şeytanın yaratılışını sevmemek, Yaratıcımın bana yanlış yapma opsiyonu vermesini sevmemek demektir. Bu da benim doğru ile yanlış arasında tercih yaparak, doğrunun doğru olduğunu öğrenip terakki etmeme imkan verir. Kâinatta yanlış bir iş yoktur. Cehennem yaratılmasaydı cennetin kıymetini insan takdir edemezdi. Rabbinin ikramlarını, cömertliğini, rahmetini tanıyamaz ve dolayısıyla insanlığını geliştiremez, bir taş parçası gibi kalırdı. Mesela, yokluk diye bir kavram olmasa bu kâinat yok iken var edildi, “Bunun varlık kaynağı ne olabilir?” sorusunu soramazdık. Şeytan bize yokluk kavramını gösterir. Ölümü, yokluğu istemeyiz ama ölümü Yaratanı severiz. Çünkü ölüm sayesinde hayatın varlığını anlar, tadını alırız. Hayatı bize vereni takdir eder, teşekkür ederek o veren ile ilişkiye girebiliyoruz. Benim hayatımı var edene “beni hayatımdan mahrum etme, yok etme” diye kavli ve fiili dua edebiliyoruz şimdi. O zaman Kur’an’ın getirdiği mesajda ebedi hayat var deyince can simidi gibi sarılırız. Hayatın ebedi olması gerektiğini ölüm sevmemek sayesinde anlıyoruz. İnsan eşyayı zıddı ile tanıyacak şekilde yaratılmış. Yokluk olmasa varlıkların kıymeti bilinmez. Cennet olmasa cehennem yakmazdı der Nursi. Mahiyetini, anlamını, tadını, zevkini anlamadan hayvan gibi yaşar giderdik. Bu bağlamda tersi de mevcuttur. Cehennem olmasaydı cennet zevk kaynağı olmazdı, çünkü varlığının farkında olamazdık.
Şeytanın var edilmesini sev. Şeytanî tarafının var edilmesini sev. Ancak Şeytana tâbi olma, şeytanî tarafının arzusuna uyma. Yalnızca onları yaratılanların kıymetini anlamak için kullan.
*Not: Bu yazı Hamim Youtube kanalında yayınlanan Bakara Suresi 34. ayetin tefsirine dair yapılan derste gündeme getirilen konular çalışılarak hazırlanmıştır. İlgili derse şu linkten ulaşabilirsiniz: https://www.youtube.com/watch?v=QGIDKD4MmpU&t=2s