Kur'an Okumaları Ders Notları

Hz. Âdem ve Ben-1

Hz. Âdem ve Ben-1 | Ha-Mim

Bu yazı serisinde Hz. Âdem’in kıssasını, yani bizim hayat serüvenimizi çalışacağız. Kabiliyetlerimiz, sorumluluklarımız nelerdir? Yaptığımız iyi ve kötü davranışları nasıl yorumlamalıyız? Başarı ve başarısızlıklarımız bize neyi söyler? Hayâllerimiz, planlarımız, ümitlerimiz, yaptığımız hatalar, kazandığımız başarılar, hayattaki iniş ve çıkışlarımızı insaniyetimize uygun nasıl yorumlamalıyız. Yaşayışımızın her anından cüz-i irademiz ile “Şeytan”ın oyununa gelmekten nasıl korunabiliriz? Yaratıcı’m bana hayatımda göstermiş olduğu olaylar aracılığı ile benimle doğrudan iletişim halindedir ve iletişimin bir diğer yolu da O’nun sözlü konuşması olan Vahiylerdir. Yaratıcı’mın, varlık serüvenimde beni bana anlattığı kıssaları zamandan ve mekandan bağımsız, doğrudan benimle alakalı olduğunu bilerek, Yaratıcı’mın hayatımda bana gösterdiği her türlü olay ile eşleştirerek okumalıyım.

Bildiğiniz gibi, her bilim dalı bir kelimeyi alır onu kendi bilim dalı bağlamında terim halinde kullanır. Onun terim anlamı yalnızca o bilim dalının bağlamı içinde geçerlidir. O bilim dalı haricindeki anlamıyla o terimleri anlamaya çalışmamız bu bilim dalini öğrenmemize engel olur. Kur’an’ı da böyle anlayacağız. Kur’an’da geçen kelimeleri, sözlükteki kelime anlamları ile anlamaya çalışmıyoruz. Kur’an’ın kelimelere yüklediği anlamları anlamaya, terim anlamlarıyla anlamaya çalışıyoruz. Onun için Kur’an, sözlük ile anlaşılmaz. Kur’an terim haline dönüştürerek kullandığı her kelimesine mesela İblis, cennet, cehennem, Âdem, Havvâ gibi kelimelere terim anlamları yüklemiştir. Biz de Kur’an’ın yüklediği terim anlamları dahilinde, Kur’an’ı hayatımızdaki soruların cevapları olarak okuyacağız. Bu bağlamda Hamim sitesinde yayınlanan “İnsanın Varlık Serüveni” adlı derste çalışılan A’râf suresinin 17. ayeti (https://youtu.be/SXDWwEY0utc) Âdem kıssasını kendimiz için nasıl değerlendireceğimize yardımcı olacak.

ثُمَّ لآتِيَنَّهُم مِّن بَيْنِ أَيْدِيهِمْ وَمِنْ خَلْفِهِمْ وَعَنْ أَيْمَانِهِمْ وَعَن شَمَآئِلِهِمْ وَلاَ تَجِدُ أَكْثَرَهُمْ شَاكِرِينَ

“Sonra, ant olsun ki onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım ve Sen onların çoğunu şükrediciler olarak bulamayacaksın.” (A’raf, 7: 17)

Kâinatın Yaratıcı’sının insanlara yaratılış maksadını gerçekleştirmek üzere yapmış olduğu rehberlik kitabı diye tanımlanan Kur’an’da menkıbeleri anlatılan Âdem ve Havvâ, bizi temsil eder. Benim eğitimim için gerekli olanları, Hz. Âdem ve Hz. Havvâ’nın eğitimi adı altında bana bildirir. Kur’an beni bana anlatır. Kur’an’ın anlatımında “İblis,” insanın onurunu korumak için dışarda bir faktör olarak düşülebilecek yanlışların kaynağı şeklinde tanıtılır. Çünkü yanlış tercihler yapma özelliğinin dayanacağı bir gerçek, yaratılmış bir delili yoktur. Gerçeği değil de gerçeğin zıddını tercih edebilme özelliği, bizim özgür irademizi kullanarak gerçeğin farkına varmamızı ve alternatifi olan opsiyonun ise hiçbir delile dayanmadığını gösterir. Daha önceki konuşmalarda devamlı vurgulandığı gibi, İblis veya Şeytan, varlığı olmayan ve yalnızca gölge örneğinde olduğu gibi ışığın varlığının farkına varıp onaylamak için bir eğitim aracı olarak kullanılır. 

Kur’an bu ayette İblis’i konuşturarak: “Hz. Âdem ve Hz. Havvâ’yı memnun olan, teşekkür eden, Senin yarattıklarını aynen kabul eden, onaylayan kişiler olarak bulmayacaksın,” der. Ayette geçen ifadesi ile: “Ben onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından yaklaşacağım.”. Peki İblis’in yaklaşması ne demektir? Daha önceki derslerde bahsedildiği gibi, Kuran’da geçen İblis kelimesi, Allah ile konuşunca İblis, insan ile konuşunca adı Şeytan olarak kullanılır. İblis kelimesi kökü itibari ile ümitsiz vaka anlamına gelir. Şeytan ise kendine ait herhangi bir güveni olmayan, ümitsizliğinden, inadından kıvranan, gerçeklerden uzaklaştırılmış, bağlanmış anlamına gelir. Kur’an’da İblis’in görevi, hakikati olmayan seçimleri bize gösterecek, teklif edecek şeklinde tanıtılır. Bu düşünce çerçevesinde İblis’in yaklaşması bize hiçbir gerçekliği olmayan alternatifler sunmasıdır, denilebilir. 

Hür bırakılan cüz’i irademiz ile doğruyu seçtiğimiz zaman doğrunun Hak olduğunu, yanlışı seçtiğimiz zaman yanlışın, yanlış olduğunu, gerçek olmadığını anlayacak kapasite ile donatılarak yaratılmışız. Eğer kendimizi önceden şartlandırmamış isek bahanelerin hiç birisinin yaratılmış hakikatlerle, yaratılmış alemin şahitliğiyle ilgisinin olmadığını biliriz, fark ederiz. 

Hür bırakılan cüz’i irademiz ile doğruyu seçtiğimiz zaman doğrunun Hak olduğunu, yanlışı seçtiğimiz zaman yanlışın, yanlış olduğunu, gerçek olmadığını anlayacak kapasite ile donatılarak yaratılmışız. Anlayamadım, kapasitemde yoktu, bana bu doğru geldi ve ben de onun doğruluğunu tasdik ettim, gibi ifadelerin gerçekliği söz konusu değildir. Çünkü bize doğruyu doğru yanlışı yanlış olarak anlama özelliği verilmiştir. “İstediğin gibi seçebilirsin ama doğruyu seç yanlışı seçme” tavsiyesiyle hem insani duygularımızla ve hem de Kur’an’la sürekli uyarılmaktayız. Fakat özgür bırakılan irade-i cüz’iyemizle istersek yanlışı da seçebilir, yanlışa bahane uydurabiliriz. Kapasitemiz bunun bir bahane olduğunu fark edecek şekilde yaratılmıştır. Eğer kendimizi önceden şartlandırmamış isek bahanelerin hiç birisinin yaratılmış hakikatlerle, yaratılmış alemin şahitliğiyle ilgisinin olmadığını biliriz, fark ederiz. 

“İnsana hizmet edin!” dendiğinde, İblis Yaratıcı’sının karşısına: “Ben bunu yapacak değilim, beni ondan daha üstün bir malzeme ile yarattın, dolayısıyla ben ondan daha üstünüm o bana hizmet etsin” gibi bir iddia ile çıkmıştı. Fakat kullanılan malzeme, yani Âdem için toprak, İblis için ateş yalnızca insanın bedeninin yaratılışı iledir. İnsanın secdeye (hizmete) ihtiyacı bedenine değil ona Allah’ın verdiği ruhunun ihtiyacı itibariyledir. İblis insanı bedenden ibaret gören anlayışını temsil eder. Daha önceki konuşmalarımızda Yaratıcı’sının insanın Şeytan’dan daha üstün olduğunu imâ eden “insana secde et” emrine İblis özelliği olan kibirden dolayı itaat etmedi. Zaten itaat etmeme özelliğini kullanabilecek şekilde yaratılmıştır. Bu özelliği İblisin yaratılışındaki maksada hizmet etmek için görevidir, diye bahsetmiştik.

İblis’i ve İblis’in yaklaşması ne anlam ifade ettiğini biraz açtığımıza göre ayette geçen “önden, arkadan, sağdan, soldan yaklaşmak” ne demektir, bizim için ne anlam ifade eder? Önden, arkadan, sağdan, soldan yaklaşma, Şeytan’ın her türlü fırsatı deneyeceği anlamına gelir. Şeytan her türlü fırsatı önden, arkadan, sağdan, soldan yaklaşarak değişik insan eğilimlerine bakan yönü ile dener? Ayette geçen özel olarak belirtilen önden yaklaşma bizde var olan hangi yönümüzün alemin şahitliği ile ilgisi olmayan bir yanılgıya düşeceğini bize haber verir?

İnsanın kabiliyetine yalnızca hürce seçme özelliği verdiğini kabul etmeden, sanki yaptığı tercihlerin Yaratıcı’sı olduğunu da iddia eden bir tavra girmemiz her zaman mümkündür. Biz seçim yaptıktan sonra onların varlık alemine gelmesini de biz yapıyoruz zannetmek ve dolayısıyla garantide görmek gibi insan gerçeğini uymayan bir tavrın içerisine düşebiliriz. Geleceği bilmediğimiz halde sanki biliyor ve kendi kontrolümüzdeymiş gibi davranmak da düşebileceğimiz kritik bir hatadır. 

Bizim, “şu işi yaparsam daha başarılı olurum, daha rahat ederim” gibi ileriye ait projelerimiz vardır. Kur’an, senin bu özelliğinde İblis’e açık yönler olabilir, hakikate uymayan bir yaklaşım tarzı göstermen mümkün diye uyarır. İblis insanın ileriye ait projelerini, beklentilerini, ümitlerini Yaratıcı’ya bağlamadan kullanmasını teklif eder. İleriye ait projelerimizin Yaratıcı’nın yaratmasına dayanan, Ona tevekkül eden ve esbab dairesinde şu Dünya’nın düzeninde, görebildiğim kadarıyla yaratılmış bir varlık olarak yaratılmışların gerçeğine uygun bir şekilde tercih yapmam gerekir. İrade-i cüz’iyemi kibirle kendime güvenip kullanırsam “Ben bunu gerçekleştireceğim bu benim için en hayırlıdır” diyerek, Yaratıcı’yla bağlantısı olmadan ileriye ait projeler kurmaya başlayabilirim. Yani İblis, bize Yaratıcı’yı tanımadan Onun her ân yaratmakta olduğu varlıkları ve o varlıklara Yaratıcı’mın her an yüklemekte olduğu özellikleri, Yaratıcı’mın tedbirini, inşasını, sevk ve idaresini göstermeyen tekliflerle gelir. “Sen böyle yaratırsın, sen nasıl istersen öyle yaratırsın. Benim bildiğim bu ama benim için hayırlı olanı Yaratıcım nasip etsin” demeyi tercih etmeyecek tekliflerde bulunacağını Kur’an haber verir. İnsanın kabiliyetine yalnızca hürce seçme özelliği verdiğini kabul etmeden, sanki yaptığı tercihlerin Yaratıcı’sı olduğunu da iddia eden bir tavra girmemiz her zaman mümkündür. Biz seçim yaptıktan sonra onların varlık alemine gelmesini de biz yapıyoruz zannetmek ve dolayısıyla garantide görmek gibi insan gerçeğini uymayan bir tavrın içerisine düşebiliriz. Geleceği bilmediğimiz halde sanki biliyor ve kendi kontrolümüzdeymiş gibi davranmak da düşebileceğimiz kritik bir hatadır. 

Ayetin devamında geçen İblis’in arkadan yaklaşması nedir? Geçmişte yaptığımız, yaşadığımız olayları, yaptığımız işleri Yaratıcı’nın benim talebim olan tercihime mukabil yarattığı bir ihsanı olarak görmeden “Ben şöyle başarılıydım, ben böyle çalıştım ve neticede bu makama geldim. Bu durumu hak ettim, bu gelire layıktım” iddiasıyla geçmişim ile övünebilirim. Kendi yaptığım işleri Allah’ın yaratması olarak kabul etmeden sanki kendim gerçekleştirmiş gibi değerlendirip onların iyiliklerini kendime; kötülüklerini ise “Şansımız yokmuş, oldu canım” bahanesi ile istiğfara dönüştürmeden yaşama tarzını seçebilirim ama seçtiğim bu yaşam tarzından dolayı acı çekerim. Bu ayet bize bu vesveselere karşı uyanık olmamızı söyler. Geçmişte bizim sandığımız başarılarımızın kaybıyla acı duyarız. Mutlak şefkat ve merhamet sahibi ve daima bizi doğru yola yönlendiren Rahmetli bir Zâtla bu durumu paylaşıp O’nun himayesine girmek ve bu durum için özür dilemek insani ihtiyaçtır. Kur’an bu ihtiyacımızı haber verir. Yaşadığımız güzel hâlleri sevdiğimiz biriyle paylaşmak, bize her ân yardım eden, destek olan Zâta teşekkür etmek ve sevdiğimiz hâllerin devamını istemek insanın ihtiyacıdır. Bana sevgi duygusunu ve sevdiğim bu hâlleri verip sevindiren zâta teşekkür ihtiyacı içimde uyanır. İyi bir durumu sevme özelliğini veren bana iyi davranışı yaptıran iyiye beni sevk eden duygularla donatarak yaratan O’dur. Aynı şekilde kötü durumu bana sevdirmeyip beni onlardan uzak durmamı bildiren duygular da O’nun yaratmasıdır. Geçmişte yaptığımız güzel hâller için O’na şükretmek, kötü davranışlarımız için ise O’ndan bizi affetmesini istemek, özür dilemek bu ayette geçen selamette olmamız için gösterilen yoldur.

Sağdan yaklaşmak nedir? Kur’an’ın terminolojisinde sağ daima iman eden, hayırlı ameller yapan, iman üzere amellerde bulunan, yaptığı işleri iman esasına dayandırarak yapan, Onun yaratıcılığına dayanan, “Ben yaratmıyorum. Ben yalnızca tercih ediyorum. İstekte bulunuyorum, Rabbimden rica ediyorum” anlamında kullanılır. O da benim için yaratıversin istiyorum. O ne yaratırsa hayırlıdır, deme alışkanlığını ifade eder.

İblis’in vesvesesi, teklifi, yaptığım işlerin güzelliklerini kendime mal etmem konusundadır. Bu dini işler de olabilir, olmayabilir de, fark etmez. İblis “Bu başarı sana aittir” gibi ifadeler ile bizi kandırmaya çalışır. Özellikle İblis’in sağdan yaklaşması, amel-i salihi temsil ettiği için benim iyi yaptığım amellerimi, ibadetlerimi, örneğin Allah adına yaptığım davranışlarımı,herhangi bir şeyin özelliğinin Ona ait olduğunu yalnızca söz ile söylediğim ve tasdik ettiğim hâllerimi veya tuttuğum oruçlarımı, kıldığım namazlarımı… bütün bunları kendime mal etmemdir. Benim faziletim, benim amel-i salihlerim dememdir. Halbuki Allah’ın bana tanıdığı imkanlarla bunları gerçekleştirdim. Bana Rabbimin verdiği imkana ve bana verdiği bu imkanı değerlendirme kapasitesine uygun bir şekilde davrandım. Bu imkana sahip olmayan insanları düşünerek: “Ben bunları elde ettim halbuki nice sefalet içinde yaşayan insanlar var. Ya ben de onlardan biri olsaydım. Burada adaleti göremiyorum. Benim doğduğumda sahip olduğum bir çok imkana sahip olamayan insanlar için adaleti göremediğim için üzülüyorum. Ya da işlerim bir gün ters gider ve o insanlardan biri olursam ne yaparım.” gibi gerçekliği olmayan düşüncelere kapılabilirim. Halbuki verilen imkanları ve bunları güzel şekilde kullanma kabiliyetini hikmetli, bilinçli bir yaratıcı tarafından verildiğini görüp, verilenler doğrultusunda anladığım kadarı ile fıtratıma uygun olarak kulladığım zaman, bu imkanların sahibi değil yalnızca fıtrat doğrultusunda Rabbimin verdiği imkana ve bana verdiği bu imkanı değerlendirme kapasitesine uygun bir şekilde davrandığımın bilincinde olunca bu üzüntü ve depresyonlarımın yerini gerçeği olan cümleler almaya başlar. İmkanların ve imkanlar doğrultusunda ulaştığım başarıların üzerinde benim hakkım yoktur. O bana zaten böyle doğru olan amel-i salih yapma özelliği verir. O verilen özelliğe göre amel ederim. Yapılan güzel davranış bir ihsan-ı ilahidir, Rabbime çok şükrediyorum bana yanlış bir tercih yapıp yapmadığımın farkına varacak özelliklerle donatarak yaratmıştır. Ben de çok memnunum çünkü yanlış tercih yapmamı istemeyen duygumu doğru kullandım. İblis, bu gerçekleri insanın kabul etmeyip, yapılan güzellikleri kendim yaptım diye iddia etme gururunu teşvik eder.

Rabbin yaratmasında bizi tongaya düşürecek değil bizi eğitecek geliştirecek yaptığımız yanlışlardan ders çıkarabileceğimiz bir yaratılış olduğunu gösterir. Hayatımızda başarısızlığa düştüğümüzde istiğfar edip hayatımıza yeniden başlamak için bizi eğiten yaratıcıya güvenmek, onun koyduğu kurallar dahilinde tekrar denemek için bize ümit ışığı olur. Yaşamın bir geçmeli kalmalı sınav değil yanlış yaptığımızda özür dileyip öğreneceğimiz bir talim yeri olduğunu bize bildirir.

Ayette son olarak söylenilen soldan yaklaşmak ne demektir? Yanlışlarımı kendi üstüme almamak anlamına gelir. “Biliyorum başarısızlığımdan, tembelliğimden veya zamanında gerekli işlemleri yapmadığımdan, geciktirmelerimden, ertelemelerimden dolayı bu hâle düştüm. “Beni affet ya Rab. Bana istikamet ver. Metanet ver. Kur’an’ın tabiriyle, ayaklarımızı sabit kıl, hak bildiğimiz yolda ısrar etmeyi nasip et,” demem gerekmez mi? “Yanlışlıklar üst üste geldi, işte şanssızlık be, ne olmuş, oldu işte böyle,” diyerek bahane uydurmamalıyım. “Ne bileyim. Ben böyle olacak zannetmiştim. Öyle olmadı işte. Ne yapalım yani” gibi hakikati olmayan tercih yapabilirim. Şeytan hakikati olmayan benzer cümlelerle hatalarımızı itiraf etmemeyi teklif eder. “Ben tembelim. Ben başarısızım. Ben Allah’a güvenmeden kendime güvenerek bir şeyler yapmaya çalıştım. Kendime güvenimden dolayı da gurura kapıldım. Gurura kapılınca da Allah’ın yarattığı kurallara uymadan kendimi empoze etmeye kalktım. Estağfurullah” gibi gerçeğimi ifade eden cümleleri kullanarak hatalarımı tövbeye, istiğfara ve bir daha onları yapmamaya karar vermeliyim. Bahanelerle, mazeretlerle geçiştirmeyip gururumu yere vurmalıyım. Soldan yaklaşma, Rabbin yaratmasında bizi tongaya düşürecek değil bizi eğitecek geliştirecek yaptığımız yanlışlardan ders çıkarabileceğimiz bir yaratılış olduğunu gösterir. Hayatımızda başarısızlığa düştüğümüzde istiğfar edip hayatımıza yeniden başlamak için bizi eğiten yaratıcıya güvenmek, onun koyduğu kurallar dahilinde tekrar denemek için bize ümit ışığı olur. Yaşamın bir geçmeli kalmalı sınav değil yanlış yaptığımızda özür dileyip öğreneceğimiz bir talim yeri olduğunu bize bildirir.

Hayatımızdaki pek çok sorunlarımızın kaynağı bize sunarak yön ve usul gösteren Yaratıcı’mız, başarı ve başarısızlıklarımızı, ileriye dönük planlarımızı, geçmiş ve geleceğe ait kaygı ve beklentilerimizi, bizi mutsuzluğa ve ümitsizliğe sürükleyecek hâllerden nasıl temizleyebileceğimize dair formülleri sunuyor. Şeytan’ın nasıl ve ne şekilde yaklaştığına değinerek geçmiş ve gelecekte iyi ve kötü olan yaptıklarımıza ve yapacaklarımıza yön veriyor.  

Bölümler: 12 4 

Yazar hakkında

Zeynep Kurşun

Yorum yazın