Bu konu hakkında aklıma gelen bir örneği nakletmek istiyorum.
Zamanın birinde falanca alanın filanca konusu üzerinde derinlemesine bir çalışma yapmam icab etmişti. Konuya aşina olmadığım için elime geçen tüm eserleri okumaya başladım. Epey bir uğraştıktan sonra zihnimde konuyla ilgili herhangi bir tablonun çıkmadığını farkettim. Akabinde okumaya devam ettiğim halde bir türlü o konu hakkında yeterli bir noktaya gelemediğimi hissediyordum. Problemin ne olduğunu bilemiyordum ama okuduklarımın bana birşey katmadığının farkındaydım. Bilgi yığıyordum ama bunların içinden kendi adıma bir marifet çıkmıyordu.
Daha sonra hasbelkader yöntem yani usul öğreten bir kaç eserle karşılaştım ve ilk kez o zaman beynimde depoladığım bilgi yığınlarının anlamlı bir resme dönüşmeye başladığını farkettim. Ayrıntısına burada pek giremeyeceğimiz için ilgilenenler olursa diye söylemek istedim: Bu konular genelde bilgi ve düşünce teorileri veya bilim felsefesi alanlarında işleniyor bugünlerde. Paradigma inşaası, bu anlamda anahtar kelimelerden bir tanesi.
Konuya dönecek olursak, şu kitaptaki bilgi mi daha iyi yoksa diğerindeki mi? diye bir karşılaştırma yapmak pek anlamlı bir ifade şekli değil. O zaman sadece, kitaplar veya isimler üzerinden bir kavgaya dönüşüyor mesele. Onun yerine şunu sormalıyız; elimizde, okuyacağımız bilgiyi işlenmiş bilgi haline getirecek bir aracımız var mı yok mu? Yoksa eğer, hangi kitabı okusak bize pek birşey katmayacak. Varsa, ansiklopedi okusak da ondan birşeyler elde etmek mümkün. Dolayısı ile burada kategorik bir değerlendirme gerekiyor. Değilse, ansiklopedik bilgiyi az mı okumalı çok mu okumalı? veya az mı yararı olur yoksa hiç mi yararı olmaz? diye bir soru yanlış bir soru olur.
Bu anlamda, kısalığından dolayı konuya haksızlık etme pahasına özetin özeti olacak şekilde şunu ifade edip bitireyim — ki, konu az da olsa muğlaklıktan çıkıp biraz pratik anlamda birşeyler ifade edebilsin. Bir ifadeyle perspektif ve benim bahsini etmeye çalıştığım konular çerçevesinde ise paradigma denilen veya belki daha Türkçesi ile teorik bir düşünce şablonunun ana kaburgasını şu noktalar oluşturuyor:
En temelde, varlığın tanımı. Sonrasında, bu varlığa dayalı olarak bilginin ve bilgi edinmenin tanımı ve nasıl elde edilebileceği. Sonunda da, bu varlık ve bilgi tanımlarına göre geliştirilmiş yöntem ve metodlar. (Bunları yabancı kaynaklardan okuyacaklar için: ontology, epistemology ve methodology.)
Bu kavramların bu sırada verilmesinin önemi de şu: temelde varlık tanımı yapmayanların metod ile uğraşmaları verimli olmaz ve yanlışa düşmeleri kuvvetle muhtemeldir. Ya da en azından, çok yüzeysel kalır. Dahası, temelini atmaksızın sadece yöntem yani yüzeydeki araç gereçlerle uğraşanlar, kısır tartışmaların içine girmeye mahkumdur. En önemlisi de, isimler ve kişiler üzerinden tartışırlar; fikirlerin derinliğine inemezler ve kendilerine ait bir düşünce örgüsü geliştiremezler.
Yine çok basit bir örnek üzerinden bunların uygulamasını göstermek icab ederse eğer. Varlık: müşahedelerime göre benim içinde bulunduğum varlık alemi yaratılmıştır ve mutlak değildir. Dolayısı ile, benim mutlak alem ile doğrudan bir temasım mümkün olamaz. Bilgi: bu varlık tanımına göre mutlak olana dair edinebileceğim her türlü güvenilir bilginin muhakkak yaratılmış ve müşahede edebildiğim alemden kaynaklanması zorunludur. Metod: o halde, kainata bakmadan Mutlak olan hakkında konuşmak temelsizdir ve savunulamaz. Sonucunda da, taklid ve doğma getirir.