Usûle Dair

Ansiklopedik Bilgi Edinmenin İman Eğitiminde Bir Faydası Olur mu? I

Ansiklopedik Bilgi Edinmenin İman Eğitiminde Bir Faydası Olur mu? I | Ha-Mim

İlyas – Ansikopedik bilginin iman eğitimine hiçbir katkısı olmayacağı aşikardır. Anlamaya çalışıyor, “Her ansiklopedik bilginin mi?” ve “Hiçbir katkı yapmayacağı mı?” diye düşünüp “her” ve hiçbir” kelimelerini yumuşatsak mı? diyorum.

Mehmet Ali – Sayın İlyas hocam. Mesajlarınızda dikkatimizi çekmiş olduğunuz noktalar hakikaten çok önemli ve insani düşünmeye sevk ediyor. Malumunuz olduğu üzre, konuların herbirisi çok önemli ve de bir o kadar da derin. Gönül öyle istese de, hepsini detaylı ele almak herhalde pek mümkün görünmüyor. 

Bu sebeple, şu yukarıda arz ettiğiniz noktanın bana düşündürttüklerini sizinle kısaca paylaşmak istedim müsade ederseniz. Ansiklopedik bilgi hususunu ben de düşünmüştüm bir ara. Neden kitabi bilgi işimize yaramasın? Geçmişten miras olarak gelen bu kadar zenginliği boşvermenin bir anlamı var mı? Şu anki düşünce dünyamıza ve serüvenimize bir şey katamaz mı bunlar? Eğer katar dersek, bunu nasıl bir usul ile yapmak lazım ki, birçoklarının uyardığı gibi anlamadan taklid etme hatasına düşmeyelim?
 
Kendimce buna bulabildiğim cevabı arz edip düşüncelerinizi öğrenmek isterim. Temeline inmesi çok uzun süreceği için biraz ortadan başlıyor gibi olacağım; ama zannediyorum sizin hali hazırda konuya aşinalığınız o eksik kalan yerleri tamamlayacaktır. Şöyle ki; bildiğiniz üzre, bir bilginin insan tarafından algılanması ve işlenmesi diye bir süreç var. Günümüzde, bilgi çağı falan dedikleri zaman kasdedilen şey, sanırım bilgi kümeciklerinin insanların çoğu tarafından geçmişe nazaran çok kolayca ulaşılabilmesi kasdediliyor. Örneğin, bilgisayar teknolojisinin bize sağladığı imkanlar çerçevesinde geçmişin toplu bilgisinin neredeyse hepsine ulaşması artık saniyeler içinde gerçekleşiyor. Bu anlamda “bilgi” her yerde ve büyük bir mebzuliyetle elde edilebiliyor. Eskiden bir kitabı basması ve yayması aylar ve hatta yıllar alırken şu anda bu, kopyala yapıştır yöntemi ile bir kaç saniye içersinde gerçekleştirilebiliyor.
 
Dolayısı ile, bilginin toplanlanması, yayılması ve ulaşılması hiç bir sorun teşkil etmiyor bugün için. Böyle olduğu halde, şu an insanlık bu bilgilerle daha çok marifete ve hikmete ulaşmış mıdır acaba? dediğimizde, bunların etkisi olmakla birlikte aynı oranda ve paralellikte bir gelişmişlik görülmüyor kanaatindeyim. Ben bunun bir sebebinin şu olabileceğini düşünüyorum: su, bol olduğu halde eğer ondan yararlanmak için diyelim baraj gibi bir yapı kurulmaz ise, suyun bolluğu her zaman bize istenen olumlu sonuçları vermeyebiliyor. Bu doğru ise eğer, suyun yani bilginin bolluğu bir noktada gerekli olmakla birlikte, belki ondan daha önemli olarak o potansiyelin işlenmesinde kullanılacak araçların gerekliliği öne çıkıyor.
 
Kişisel tecrübelerimden pratik bir örnek vermek istiyorum. Dil ve onunla ilgili akademik çalışmalara yakın olduğumu bilen etrafımdaki bazı arkadaşlar zaman zaman hazırlamakta oldukları çalışmaları bana getirip görüş beyan etmemi rica ediyorlar. Okuduğum her makale ya da araştırma yazısında en çok dikkatimi çeken, şu anda üzerinde konuştuğumuz konu oldu şu zamana kadar. O da şu: bu çalışmaları yapanların artık kaynaklara ulaşması sorun olmadığı için “hammadde” olarak herhangi bir eksiklikleri yok. Ancak, bu hammeddenin işlenmesi hususunu pek çıkartamıyorlar. Daha doğrusu, böyle bir basamak olduğundan veya olması gerektiğinden pek bir haberleri yok. Kopyala yapıştır yönteminin biraz daha akademikçesini yapıp, özgün ve kendilerine has bir eser ortaya koyduğunu zannediyorlar. Eseri hazırlayanlara, bu listelemiş olduğunuz fikirler hali hazırda bir kaç bilgisayar tuşu ile kolayca elde edilebilir; sizin katkınız, sizin yorumunuz, sizin anlayışınız ve sizin sesiniz nerede? diye sorduğumda, ya bunun ne demek olduğunu kavrayamıyorlar ya da kavrasalar da nasıl yapabileceklerini bilmiyorlar. Çünkü ellerinde o anlamda bir alet kutusu yok; yani o şekilde eğitilmemişler.
 
Bu soruna benim bulduğum cevap, ham bilgiyi işleyecek akademik ifadesi ile, bir paradigma yani düşüncenin veya düşünebilmenin teorisi lazım. Düşünmek için teorik bir şablon lazım fikri biraz yabancı kalıyor çoğunlukla. Sonuç olarak ifade etmek gerekirse, gündemimize taşıdığınız bu önemli konu yani ansiklopedik bilgi mevzusunu ben bu prensip dahilinde değerlendiriyorum. Bilmem ne dersiniz? Yani, salt kitabi bilgi, elimizde onu işleyecek bir düşünce sistematiği olmadığı zaman, insanları bilginin sadece zihne aktarılmasından oluşan şeyi marifet veya hikmet edinimi ile karıştırmalarına sebep oluyor.
 
Çalıştığım konuların bir tanesinde geçen basit bir örneği buraya alıp bitireyim müsadenizle. Yüzlerce yemek tarifini içeren bir kitabı ezberlemek ve el altında tutmak ve gerektiğinde ondan referans vermek o kitabı okuyanı aşçı yapmıyor. Aşçı olmak ile kitap arasında bir ilişki var olmakla birlikte aşçı olmak bambaşka bir olay. Sonuçta ortaya çıkan kül, cüzlerin toplamından daha fazlasını içeren bir sonuç olarak karşımıza çıkıyor.
 
Bahsedildiği haliyle, düşünce teorisi nedir? ve nasıl geliştirilir? mevzusu çok uzun bir mesele olduğundan tek bir mesajda ondan da bahsetmemiz mümkün değil gibi görünüyor. Belki, gerekli görülürse, zaman içine yayarak birşeyler söylemek mümkün olabilir bilahere.
Bölüm I |  Bölüm II  | Bölüm III

 

Yazar hakkında

Mehmet Ali Akgün

Dini, insanın kendi gerçeği olarak tanımlamayı doğru buluyorum; dolayısıyla din ve getirmiş olduğu her türlü tanım, hayatın üzerine ekstradan konulan aksesuarlar değil, aksine, olmazsa olmaz kavramlardır demek çok insani bir tavır ve bana çok tatmin edici geliyor. Hal böyle iken, İslamiyet'i de insanın kendi gerçeğini teslim etmesi olarak tarif etmek mümkün. Böylece dinin neden fıtrat dini olduğu ortaya çıkıyor. Bu bağlamda yapılan "dini" sohbetlerden hoşlanan birisi olarak katıldığım ortamlarda dikkatimi çeken bazı noktaları bu sitede ilgilenenlerin dikkatine sunmaya çalışacağım. İnşallah yararlı olur.

Yorum yazın