Tahavvül-ü esnafın imkansızlığı (11. Bölüm)
“Tahavvül-ü esnaf, inkılâb-ı hakaikin gayrısıdır.” Bir nevin her bir ferdinin her bir hali yeni bir yaratılıştır. Her yaratılış fiili yeni bir yaratılış kompozisyonu içerisinde gerçekleştiriliyor. Bu kompozisyondaki yeni duruma günümüzde ‘’adaptasyon’’ diyorlar. Hiçbir varlık kendi kendine bir tercih yapma özelliğine sahip olmadığına göre böyle bir adaptasyondan bahsetmek değil, yeni bir yaratılışın gerçekleşmesinden bahsetmek gerekir. Bu yeni yaratılış halinde de düzenin iç tutarlılığını koruduğu gözlemlenir. Düzen kendi kendini yaratmaz, bu düzeni Yaratan/bu düzeni kuran ve ona varlık veren, düzeni hem devamlı değiştiriyor hem de düzenin düzenliliğini/yeknesaklığını bozmadan değiştiriyor. Mutlak olmayan birinin bunu gerçekleştirmesi mümkün değildir. Mutlak olan Yaratıcı, gözlemlediğimiz her bir anı hem değiştirecek hem de düzenliliği bozmayacak, her an sanki yeni bir düzen ile düzenin devamını sağlayacaktır. ‘’Tahavvül-ü esnaf’’ı bu şekilde anlayabiliriz.
Düzen dahil her şey an be an yok iken varlık veriliyor. Düzen değişmez, muhtevanın kendisi kendi kendine değişir, demek yanlış olur. İnsanın kainat ile kurduğu ilişkide Allah’a nasıl müracaat edeceğimizin prensiplerinin değiştirilmeden yaratıldığından bahsettik. Yani eşyadan bağımsız hariçte ayrıca bulunan düzen diye birşeyden bahsedemeyiz. Düzen, eşyanın var edilişinde ona takılan bir özelliktir. Düzen, eşyadan bağımsız vücud-u haricisi olan birşey değildir. 3-5 tane eşyanın bir düzen içerisinde bulunmasına, isim koyuyoruz ve daha sonra bu eşya düzenli diyoruz. Düzen, eşyanın pozisyonlarına verildiği bir özelliktir. Zaman boyutunda, düzen bozulmadan her bir yaratılışın yine bir düzen içerisinde var edildiğini gördüğümüzde buna düzenin sürekliliği diyoruz.
‘’İnkilab-ı hakaik’’i, yukarıdaki bölümlerde açıklandığı gibi, bir partikülün, tesadüfen kendi kendini var edemeyeceğini insan aklı ve muhakemesi anlar. Anne karnındaki bir hücre cenin olur, sonra büyüyerek 9 ayın sonunda bebek şekline gelir. Bir halden diğer bir hale geçerken hücrenin kendini nasıl değiştirdiğini sorguladığımızda, hücrenin bu değişimi yapabilmesi için kendisinin bir karar organı olması gerekir. Hücrenin kendi kendini var etmesinin mümkün olmadığını anladığımızda ‘’İnkilab-ı hakaik’’in de imkansızlığını anlarız. Tekrar etmek gerekirse, hücrenin kendisi var edilmeye muhtaç iken, zaman içinde hücrenin var etme geleneği geliştirdiğini ima eden bir anlayışla, ‘’Hücre şu veya bu şekilde kendini değiştirdi’’ anlamına gelen, ‘’Hücre çoğaldı’’ veya ‘’Hücrenin bir parçası şunu üretti’’ gibi hücrenin bağımsız kendine ait bir fiilinden bahsetmek mümkün değildir. Hücre her haliyle her an var edilmeye muhtaç bir yaratıktır.
Not: Bu yazı serisi 2015 yılında Ali Mermer tarafından yapılan “Muhakemat, 3. Makale, Unsuru’l-Akîde” derslerinde Fatma Özten tarafından alınan notlardan oluşmaktadır. İfadeler, ders esnasında kullanılmış olup, yer yer aynı, yer yer de yaklaşık olarak aynı manaya gelecek kelimeler yazılmıştır. Yazı, son olarak Ha-Mim tarafından düzenlenerek yayınlanmıştır. Yapılan derslerin ses kayıtlarına bu linkten ulaşabilirsiniz.
Diğer Bölümler: 1 | 2 | 3 | 4 | 5 | 6 | 7 | 8 | 9 | 10 | 11 | 12 | 13 | 14