Üslubun hüdhüdün mesleği ile anlatılması
“Eğer böyle sarhoşların sözlerinden hoşlanmıyorsan, suyun mühendisi olan hüdhüd-ü Süleyman’ın Sebe’den getirdiği nebe’ ve haberi dinle: Nasıl inzal-i Kur’an ve ibdâ-ı semavat ve arz eden Zülcelâlin tavsifini etmiştir! Hüdhüd diyor: “Bir kavme rast geldim. Zemin ve âsumandan mahfiyatı çıkaran Allah’a secde etmiyorlar…” Bak, evsaf-ı kemâliye içinde hüdhüdün hendesesine telvih eden, vasf-ı mezburu yalnız ihtiyar eyledi.”
Meyhane temsili çok güzel bir örnektir, fakat içkiden bahsediyor, diyerek temsildeki anlatımın güzelliğini ihmal etmemek gerekir. Eğer bu sarhoşların sözlerinden hoşlanmazsanız, şarapçıların içki içip de efkara dalmaları teşbihinden rahatsız olursanız Kur’an’da anlatılan Hz. Süleyman’ın su mühendisi olarak kullandığı hüdhüdün getirdiği haberi dinleyebilirsiniz. Hüdhüd, ordunun su ihtiyacını karşılamak için yerin altındaki suları tespit edip, haber vermekle görevlendirilmiş bir kuştur. Hüdhüd getirdiği haberi, yerin altındaki gizli suları çıkartma mesleğinin diliyle anlatır: Kur’an’ın inmesiyle (inzaliyle), semavat ve arzı ilk defa yokluktan (ademden) varlık alemine çıkartan Zülcelalin vasıflarını, özelliklerini tanıyın emri gelir. Semavat ve arzın yokluktan varlığa gelmesiyle bize bir sır ulaştırılır. Bu sır O’nu var edeni tanımaktır, vasıflandırmaktır.
Yani bu alemi kim yaptıysa, O’nun ilmi sonsuz, kudreti sonsuz, iradesi sonsuz, merhameti sonsuz, sanatı sonsuz, hikmeti sonsuz olduğu bu alemde görünür. Hüdhüd arzın altında gizlenmiş olan suları bulup çıkartma mühendisi olarak bu haberi kendi mesleği diliyle beliğ bir şekilde ifade eder: Allah’a secde etmeyen bir topluluk olduğu haberini şu teşbih ile anlatır: Semavat ve arz kendileri içinde manalar gizliyorlar. Eğer o manaları çıkarmak için çalışırsanız ulaşacağınız sonuç onların Yaratısı olan Allah olacaktır. Bu kavim, semavatın ve arzın bize sunduğu haberi dinlemeyen ve bunların Yaratıcıları olan Allah’a secde etmeyen bir kavim olarak tasvir edilmektedir.
Bir şey inzal oluyor ve o inzal olan şey semavat ve arzın gizliliklerini ortaya çıkartıyor. Semadan birşeyler inecek ve arzdan da o inenlerin geri çıkartılması gerekecektir. Semavat ve arzın içerisine gizlenmiş olan hakikatlerin ifade ettiği gerçekler vardır. Hüdhüd, semavat ve arzı yoktan var edenin vasıflarının tanınmasını temsil eder. Bu temsili de kendi mesleğine göre yapar. Hüdhüdün işi (mesleği), semadan inen yağmur sularının toplanmasından oluşan yeraltı sularını çıkartmaktır. Nasıl meyhaneci kendi mesleği dahilinde kelam-ı beliği tarif ettiyse hüdhüd de aynı şekilde anlatır.
Kur’an-ı Kerim’deki anlatımlarda da hangi konu ele alındıysa, o konunun mesleği dahilinde tasvirat yapılır. Hüdhüd, Kur’an’dan gelen mesajı kendi mesleği dahilinde anlatır. Su çıkartma görevlisi olan hüdhüd, Sebe kavminin semavat ve arzın gizliliklerini, gizli sırlarını çıkartan Allah’a secde etmediklerini anlatır. Biz de Kur’an’ın, semavat ve arzın yaratılışındaki gizli sırları açıklayan, dolayısıyla Yaratıcının vasıflarını tanıtan bir kitap olarak anlayacağız. Yalnızca “Semavat ve arzın gizliliklerini ortaya çıkartan Allah’a secde etmiyorlar” diyerek basitçe literal bir okumayla geçiştirmemek gerekir. Meslek dahilinde sunulan üslubun içerisindeki gizli manayı çıkartacak bir teşebbüste bulunmalıyız.
Hüdhüdün bu anlatımı, Kur’an-ı Kerim’in niçin gökten indiğini anlatır. Yani “Cenab-ı Hakk, Kur’an’ı ile bana niçin konuşuyor?” sorusunun cevabı, hüdhüdün tasvirinden anlaşılacaktır. Ama bunu anlamak için üslubun ne demek olduğunu bilmek gerekir. Bunları bilmeden Kur’an’ı okumak ya da anlamak mümkün değildir. Kur’an tercümesi okumakla vahyi anladığımız zehabına kapılmamamız gerektiği de böylece anlaşılmış oluyor.
Evsaf-ı kemaliye içinde, yani güzel mükemmellik vasıflarının içinde hüdhüdün hendesesine (mesleğine) ince işaretlerle göndermeler yapılarak, Kur’an’daki anlatım tarzı seçildi. Hüdhüdün kendi sanatının telahuku ile, yani gizli suları çıkartma mesleğine göre konuşturuldu. Kur’an’da ne kadar güzel ve latif bir belâgat olduğunu bu örnekler gösterir.
Bu bölümde, Kur’an-ı Kerim’de hüdhüd-ü Süleyman’ın hangi tür bir kuş olduğunu anlamaya çalışmadık. Bu temsilin verilişinin nedenini ve bu temsilde neyin kastedildiğini hedeflediğimiz zaman Kur’an’ın inzalinin maksadını da anlarız. Burada önemli olan hüdhüdün mesleği değil, üslubun hüdhüdün mesleğini giymesidir. Üslupla verilen işaret ve o işaretle kastedilen manadır. Kur’an’ın anlaşılması için verilmiş güzel bir örnektir.
Not. Fatma Özten tarafından hazırlanmıştır.
Allah razı olsun,Hüdhüd diyor: “Bir kavme rast geldim. Zemin ve âsumandan
mahfiyatı çıkaran Allah’a secde etmiyorlar…” Bak, evsaf-ı kemâliye
içinde hüdhüdün hendesesine telvih eden, vasf-ı mezburu yalnız ihtiyar
eyledi.”
Ben muhakematı okuduğumda etraflıca istifade edemesem de çok sevdiğim kısımlardan bir tanesi olan bu kısımda, hüdhüdün nidasında bir hayret hissediyorum. Şaşırıyor. Allah, zemin ve asumandan mahfiyatı çıkarandır, öyle bir Allah’a secde edilmeli, ama etmiyorlar, diyor. Bence Allah’ı “zemin ve asumandan mahfiyatı çıkaran” tarifinden başka türlü de bilemiyor. Üslubuna kendi mesleğinin elbisesini giydirirken, başka türlü yapamadığı için öyle yaptı diye düşünüyorum.
“vasf-ı mezburu yalnız ihtiyar eyledi”.
Allah’ı kendi kabiliyeti nisbetinde, mesleği nokta-i nazarıyla tanıdı, bu sebeple başka vasıflarla tavsif etmedi.Yani, “Kalbim benim Rabbimden haber veriyor.” Demiyor, “Rabbü’l-âlemînden haber veriyor.” Hem der: “Kalbim, Rabbimin aynasıdır, arşıdır.” Demiyor, “Rabbü’l-âlemînin arşıdır.” Çünkü, kabiliyeti miktarınca ve yetmiş bine yakın hicabların nisbet-i ref’i derecesinde, mazhar-ı hitâb olabilir. Bilmiyorum bana ışıklanan bu mana doğru mudur, fakat doğruysa buradan çıkarılabilecek manalarından bir cüzdür diyebilirim zannımca.