Kur'an Okumaları Müzakereler Usûle Dair

Kadir Gecesi

Kadir Gecesi | Ha-Mim

Emin – Kadir Suresi’nin bir meali aşağıdaki gibi:

97:1 Biz bu (ilahî kelâm)i Kadir Gecesi’nde indirdik.

97:2 Bilir misin nedir Kadir Gecesi?

97:3 Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır:

97:4 o gece melekler, Rablerinin izniyle ilahî bir esin taşıyarak bölük bölük inerler; (insanı) her türlü (kötülük)ten

97:5 emîn kılar bu (gece), tâ şafak vaktine kadar.

İlahi kelamın Kadir gecesinde, yani sadece bir günde indirilmesi ne demektir? Tek bir gecede ilahi kelamın indirilmesi ile bu gecede ilahi kelamın indirilmeye başlanması gibi iki ayrı mana anlıyorum ben. Tek bir gecede indirilmesi sizce ne anlama geliyor?

Ali –

leyl:

Biz kendimizin “gece”de olduğumuzu itiraf ettiğimiz anlarda, zamanlarda, yani, aczimizi, fakrımızı, varlığımızın ne anlama geldiğini anlamaya, Var Edenin kendisini niçin var ettiğini bildirmesi gerektiğini fark ettiğimiz takdirde, Kur’an, (ya da, hakikat, Yaratıcımızın bize rehberliği, hidayet) bize konuşur, rehber olur.

Bizim bildiğimiz bir gece değil de, bir “hali”, “halet-i ruhiyeyi” ifade etmesi lazım, Çünkü gecenin, karanlık (yani, zulümat) insanın cehaletine, acizliğine, kendisine kalırsa hiçbir zaman hakkı, hakikati bulamayacağına, rehbere ihtiyacı olduğuna işaret etmesi lazım.

enzelnahu:

Yoksa “Allah, Kur’an’ı, Muhammed asvs’a, gecede indirdi, gündüzde indirmedi veya indirmeye başladı” manasında alırsak, tarihen biliyoruz ki, Kur’an 23 sene boyunca gece gündüz, günün her türlü değişik zamanlarında indirildi. Ayrıca indirmeye başladı diye (hiçbir delili olmadan) yorumlarsak, hadislerde, ilk nazil oluşun gece olduğuna dair hiçbir delil yoktur. Tamamen yakıştırmadır.

Biliyorsunuz, Bakara Suresinin 185. ayetinde,  Kur’an’ın Ramazan ayında indirildiği bildiriliyor. Bu ayeti de aynı şekilde, yani, “Ramazan ayında, yani oruç ayında, Kur’an’ın bize muhatap olmasına vesile yapmamız için oruç tutmalıyız” diye anlamalıyız. Veya bir başka ifade ile “orucumuz bizim için Kur’an’ın hakikatlerine muhatap olmaya vesile olacak şekilde tutulmalıdır” diye anlamalıyız. Değilse, Kur’an birbiriyle çelişkili haber veriyor gibi görünür.

tenezzelu’l-melaiketu wa’r-ruhu:

İşte böyle “gece” de olduğunu idrak eden, aczini, fakrını idrak eden, hidayete muhtaç olduğunun farkında olan bir kişi, Kur’an’a bu ihtiyaçla muhatap olursa, bu durumda olan kişi, meleklerin ve Ruh’un (Ruh meselesi uzun mesele, atlıyorum) kendisine indiğini anlar, hisseder. Kısaca, yaratılmışlığın melekutiyetine muhatap olur.

selamün hiye hatta matla’u-l-fecr:

Bu halden çıkıp, kendisinin cehaletten kurtulduğunu zannedene kadar (artık karanlıkta olma halim bitti, ihtiyacım kalmadı deyinceye kadar) yani, “Şafak Vakti” sökünceye kadar bu hal devam eder. Bu hal (gecede olma hali), selamettir, melekutiyet-i eşyaya muhatap olduğumuz sürece, insanı duygularımız, yani ruhumuz tatmin olur, eşya ile barışıktır, memnundur, yani, selamettedir.

Abdullah Berâ – Kadir gecesi bin aydan hayırlı yani, insanın Rabbini tanıması için Ali Abi’nin bahsettiği şekilde yaşanmayan bir ömürden bu şekilde yaşanan kısa bir zaman daha hayırlı.

İnsanın cehaletten kurtulması da göreceli galiba. Yani her bir makam bir üst makama göre bir nevi cehaleti temsil ediyor. O yüzden denir ya Peygamber Efendimiz (asm) her gün istiğfar edermiş bir önceki günkü durumuna göre daha ilerde olduğu için.

Bu dünyada belli bir seviyeye gelince işim bitti denemeyeceğine göre “gece” bu dünya hayatına, “şafak vakti” de ölüme (insan bu dünyada ölüdür, ölünce uyanır) işaret ediyor olabilir. Yani, dünya hayatı boyunca insan Rabbini tanımaya, yani eşyanın melekutiyetini tanımaya devam eder, meleklerin gelmesi, melekler bahsi ile irtibatlı olarak düşünürsek mananın insana taşınması şafak vaktine kadar (ölüme kadar) devam eder.

Kuran’ın insanın dünyasına nazil olması (yani ayetleri anlayıp terbiyesine girmesi) kadir gecesinde (ali abinin anlattığı şekilde yaşanan ömür) olur ve bu bir ömür boyu şafak vaktine kadar devam eder.

Peygamber Efendimiz vefat ettiğinde Hz. Ömer’in heyecanına karşı Hz. Ebubekir’in Âl-i İmran, 3:144 ayetini okuması ve bunun karşısında Hz. Ömer’in “bu ayet ilk defa nazil oluyor gibiydi” demesini hatırlayalım.

Zafer – Allah razı olsun.  Elhamdülillah benim açımdan güzel bir örnek oldu Kur’an’ın nasıl okunabileceğine dair.  Yalnız bir sorum olacak.

Selamün hiye hatta matla’u-l-fecr

Bu halden çıkıp, kendisinin cehaletten kurtulduğunu zannedene kadar (artık karanlıkta olma halim bitti, ihtiyacım kalmadı deyinceye kadar) yani, “Şafak Vakti” sokunceye kadar bu hal devam eder. Bu hal, selamettir, melekutiyet-i eşyaya muhatap olduğumuz sürece, insanı duygularımız, yani ruhumuz tatmin olur, eşya ile barışıktır, memnundur, yani, selamettedir.

Kur’an bizi karanlıktan aydınlığa çıkarıyor değil mi?  Risalelerde de çeşitli yerlerde imanın nasıl insanın gecesini gündüze çevirdiğinden bahsediliyor.  Neden karanlıkta/gecede kalmak selamet oldu şimdi?  Ya da, neden insanın cehaletten kurtulduğunu zannettiği ve ihtiyacının kalmadığını düşündüğü an aydınlık oldu?

Ali – Kur’an’dan, yani bize konuşan Rabbimizin konuşmasından ancak, ihtiyaç duyduğumuz oranda faydalanırız. İhtiyacımız bitti, artık aydınlığa çıktım, anlayışına girdiğimizde, artık Kur’an’dan faydalanmamız biter; faydalanamayız ki zaten. Sorusu olan cevap alır, sorum yok artık, halet-i ruhiyesine girince cevap da alınmaz.

Kur’an ile insaniyetimize gelen aydınlığın sonu yoktur. Ruhumuz ebede namzet, ebedin sonu olmaz, hidayetin sonu olmaz, ahiretin sonu olmaz, Rahmetin sonu olmaz. Ve aynı zamanda da, “Allahü nuru’s-semavatı wa’l-arzı” dir. Her şey her an o Nur’u yeniden ruhumuza takdim etmektedir.

Bu ayet mutlaka, yukarıdaki vurgu doğrultusunda anlaşılırsa doğrudur, demek değildir. Bu bir anlayış, bir yaklaşım, bir açıdan bakıldığında böyle de anlayabiliriz ve dolayısıyla, bu yönüyle de faydalanabiliriz, demektir. Zaten yapılan tüm yorumlar bir teşebbüsten, bir duadan ibarettir. Tek doğrunun tesbiti için yazılmış yazılar değildir. Doğrulardan birinin de böyle olabileceğinin ihtimali ve ümidiyle yazılanlardır, inşaAllah.

Abdullah Berâ – Anladıklarımı bazı eklemelerle birlikte yeniden özetlemek istiyorum.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1. Biz o (Kur’ân)nu Kadir gecesinde indirdik.
2. Kadir gecesinin ne olduğunu sen nereden bileceksin?
3. Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır.
4. Melekler ve Ruh (Cebrail veya Ruh adındaki melek) o gece Rablerinin izniyle, her iş için inerler.
5. O gece, tanyeri ağarıncaya kadar süren bir selâmettir.

Kadir gecesinde melekler ve ruh iner. Yani kuran bize nazil olunca varlık aleminin melekutiyetine (ya da bir başka ifadeyle müekkel meleğine), manasına, manay-ı harfine muhatap oluruz. Kurana bu şekilde muhatap olmadığımız bin aydan hayırlıdır bu şekilde muhatap olduğumuz bir gece. Her gece kadir gecesi haline getirilebilir.

Yukarıdaki ikinci ayette “Kadir gecesinin ne olduğunu sen nereden bileceksin?” diyor. Bu ayet Kadir Gecesi’ni bilmezsin ya da bilemezsin demek değil. “Kadir gecesini nasıl tanıyacaksın?” demek. Hani mesela yol tarif ederken deriz, “oraya ulaştığını nerden bileceksin? Sağda şu mağazayı gördüğün zaman”.

“Kadir gecesinin ne olduğunu sen nereden bileceksin?”

Cevap: sana kuran nazil olup, varlığın melekutiyetine mazhar olduğun ve o gecenin senin için bin aydan daha hayırlı olduğunu gördüğün zaman.

Gece ifadesinin kullanılması da masiva ile ilişkinin kesilmesine işaret ediyor olabilir. Surede anlatılanlara mazhar olmak için bizim için gece olması lazım. Yani sebepleri bırakıp, kendimizi aradan çıkarıp, acz ve fakrımızı tam anlayarak “reşha” olmamız lazım.

“O gece, tanyeri ağarıncaya kadar süren bir selâmettir.”

Yani yeniden gaflete, kendine bakan yönüyle dünyaya dönünceye kadar bu selamet sürer. Bu gecenin devam etmesi, ihsan şuuruna ermekle, kul olarak yaşamaya devam etmekle mümkün olabilir.

Kısacası bu surede anlatılan gecede olma hali aslında insan için aydınlığı ifade ediyor.

“İnsanlar uykudadırlar, ölünce uyanırlar” ifadesini Ha-Mim’de geçen önceki bir yazıda1Bakınız: “İnsanlar Uykudadırlar, Ölünce Uyanırlar” başlıklı yazı. olduğu gibi anlarsak, gecede olma halimiz ya da kendimizin hiç bir şeye sahip olmadığımızı, bize verilen her şeyin emanet olduğunu anladığımız anlarda eşyanın melekutiyetine muhatap olur ve marifetullahta ilerleriz. Bu hal, yani ilerleme hali, sonuca ulaşıncaya kadar (şafak sökünceye kadar) devam eder. Şafak sökünce yani kapasitemiz dahilinde o olaydaki marifetullah tecellilerini okuyunca, yeni bir gece başlar ya da başlamalı bizim için. Yani Cenab-ı Hakkın Rububiyetinden gelen yeni bir olayda yine kendimizi sıfırlamalı ve yeni bir gece sürecini yaşayarak yeni bir şafağa ulaşmalıyız. Şafağa ulaşmayı bu şekilde yorumlarsak, yukarıda geçen

İhtiyacımız bitti, artık aydınlığa çıktım, anlayışına girdiğimizde, artık Kur’an’dan faydalanmamız biter; faydalanamayız ki zaten. Sorusu olan cevap alır, sorum yok artık, halet-i ruhiyesine girince cevap da alınmaz.

yorumunda olduğu gibi şafağa ulaşmak negatif değil, bilakis pozitif bir anlama sahip olur.

Katılanlar: Emin, Ali Mermer, Abdullah Berâ, Zafer Özdemir.

Yazar hakkında

Müzakereler

Çeşitli imani konular üzerine yapılan e-posta yazışmaları Müzakereler kullanıcı ismiyle yayınlanmaktadır.

Yorum yazın

3 Yorum

  • Allah razı olsun. Hiç bu açıdan düşünmemiştim.Her yazınızı iple çekiyorum artık..

  • Abdullah Berâ’dan gelen son özet bölüm, bana elmanın bedelini hatırlattı. Elmada Rabbimizin isimlerini okurken ve okuduktan sonra yemeye başladığımız zaman. Birincisinde okumayanlar uykuda (Gecede), eğer okursak biz o gecenin uyanık olan, rabbine şükür eden kulları hükmüne geçiyoruz. Bu durumda, bir nimette Allah’a ait ismi okumak da bizi her an Kadir Gecesine ulaştırabilir.

  • Maşallah. Kur’anı ve bu asırdaki tercümanı Risale-i Nur’u okuduktan sonra ilmim arttı demek ilimsizlik, cahilliğim arttı demek ilimdir.