Kur'an Okumaları Ders Notları

Hz. Âdem ve Ben-2

Hz. Âdem ve Ben-2 | Ha-Mim

İnsani özelliklerimizin neler içerdiğine dair bilgileri Âdem as. kıssasından alacağız ki insaniyetimiz neyi ifade ediyor ise hayatımızı ona göre düzenlemiş olalım. Kendisini tanımayan hayatını neye göre düzenleyeceğini bilemez. Bende hangi özelliklerin olduğunu bilip ona göre nasıl kullanacağımı düşünmem gerekir. İşte bu tanıma sürecinde hamim sitesinde paylaşılan “İnsanın Varlık Serüveni” adlı derste çalışılan Bakara suresi 31, 32, 33. ayetlerini (https://www.youtube.com/watch?v=Sq7rB3-4c6g&list=PLhFqxOqD-x1r5NKz1huIT2Thq0r07jjJx&index=18) inceleyeceğiz. 

وَعَلَّمَ اٰدَمَ الْاَسْمَٓاءَ كُلَّهَا ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلٰٓئِكَةِ فَقَالَ اَنْبِؤُ۫نٖي بِاَسْمَٓاءِ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ اِنْ كُنْتُمْ صَادِقٖين

“Ve Âdem’e bütün isimleri öğretti. Sonra bunları meleklere gösterip “Sözünüzde doğru iseniz şunların isimlerini bana söyleyin” dedi.”(Baqara, 2: 31)

Esmâ kelimesi ulemanın ihtilafı olmakla beraber isim ve isimlerin işaret ettiği şeyler olarak anlamak gerekir. Allah’ın Sıfatları, Özellikleri (Esmaü’l-Hüsna, mukemmel İsimleri) ile onların tecellileri arasındaki bağlantıyı kurma kabiliyetini esmâ olarak tanımlayabiliriz. Bir sonraki ayet bu söylediklerimize delil olarak esmâ kelimesini Allah’ın isimleri ve sıfatları olarak anlatır. Kur-an’da Allah’ın kelimelerinin sonsuz olduğunu ifade etmek için “yeryüzünde ne kadar ağaç varsa hepsi kalem, deniz de mürekkeb olsa ve bundan sonra da yedi deniz daha mürekkeb olup o denize katılsa yine Allah’ın sözleri yazılıp tükenmez.” (31: 27) şeklinde ifade eder. Allah’ın insana kendisini tanıtması bitmez, tecellisi bitmez. Buradan da anlaşılıyor ki esmâ kelimesi Allah’ın isimlerinin ve sıfatlarının tecellilerini ifade etmek için kullanılmış bir kelimedir. Her bir harfin her bir tecellisini, yeryüzünde yaratılmış formuna sokulmuş şeklini bir melek uygulamakla görevlidir. Kur-an’da mealen, “meleklere emir verilir onlar emri olduğu gibi yerine getirirler.” (66: 6) demek sureti ile her bir meleğin Allah’ın bir emrini mahlukat aleminde mahluk formunda tecelli ettirdiğini anlarız. Her bir mahluk Allah’ın bir tür konuşması ve Kendisinin Özelliklerini, İsimlerini yaratılanlar aracılığı ile bilinçli insanlara bildirdiği konuşmasıdır. 

Burada esmâ kelimesini öğrettik demesindeki kasıt bize esmâ-i ilahiyenin tecellilerini anlama, Yaratıcı’nın tecelli ettirdiği esmâsını tanıma, onun kime ait olduğunu kavrayabilme özelliği verilmesi demektir. İlişki kurarken o eşyanın varlık alemine gelişindeki özelliklere dikkat ederek o özelliklerden o eşyayı varlık alemine getireni ve Onun özelliklerinin burada yansıdığını anlayacağım.

Burada esmâ kelimesini öğrettik demesindeki kasıt bize esmâ-i ilahiyenin tecellilerini anlama, Yaratıcı’nın tecelli ettirdiği esmâsını tanıma, onun kime ait olduğunu kavrayabilme özelliği verilmesi demektir. Bir yaratık olan ben, bir yaratık olan eşya ile ilişki kuracak şekilde yaratılmışım. Bu ilişkiyi kurarken o eşyanın varlık alemine gelişindeki özelliklere dikkat ederek o özelliklerden o eşyayı varlık alemine getireni ve Onun özelliklerinin burada yansıdığını anlayacağım. Bir sanat eserinde onun sanatkarının özellikleri yansır ve insanlar o özellikleri ile sanatkarının sanat kabiliyetini anlarlar. Değilse, insanlar sanatkarın kabiliyetini bir başka şekilde anlayamazlar. Bu dünya şartlarında mutlaka bir eser üzerinde yansıması zorunludur. İnsan olarak sonuna ulaşamayacağımız evreni var eden kaynağın mutlak bir Zât olması gerektiğini anlayacak şekilde yaratılmışız. 

قَالُوا سُبْحَانَكَ لَا عِلْمَ لَنَٓا اِلَّا مَا عَلَّمْتَنَاۜ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَل۪يمُ الْحَك۪يمُ

“Melekler: “Seni tesbih ve her türlü noksanlıktan tenzîh ederiz! Senin öğrettiğinden başka hiçbir bilgimiz yoktur. Elbette her şeyi hakkıyla bilen, her hükmü ve işi hikmetli ve sağlam olan ancak sensin!” dediler.” (Baqara, 2: 32)

 Bu ayette meleklerin bütün Esmâ-i İlahiye’yi birden kavrama özellikleri olmadığını itiraflarından anlıyoruz. Bir kelime diyebileceğimiz bir yaratık bir çok özellikleri ile Yaratıcısını tanıtan bir anlam kazanır. Demek ki, her bir varlıkta yansıyan çok özelliklerin her biri bir melek tarafından Mutlak olan Yaratıcı’nın özelliğinin bir tanesini yaratık âlemine taşır. Meleklerin de kendi kapasitelerine göre ancak taşıdıkları özelliği tanıdıklarını anlıyoruz. Ayette de geçtiği üzere Yaratıcı’nın sayesinde o anlama ulaştığını söylerler. Melekler Yaratıcı’nın kendilerine verdiği imkan doğrultusunda özelliklerin kaynağına işaret eden yönü ile haber verecek şekilde yaratılmışlardır. 

قَالَ يَا آدَمُ أَنبِئْهُم بِأَسْمَآئِهِمْ فَلَمَّا أَنبَأَهُمْ بِأَسْمَآئِهِمْ قَالَ أَلَمْ أَقُل لَّكُمْ إِنِّي أَعْلَمُ غَيْبَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَأَعْلَمُ مَا تُبْدُونَ وَمَا كُنتُمْ تَكْتُمُونَ

Allah, “Ey Âdem! Onlara (onlarda tecelli eden Yaratıcı’sının) İsimlerini haber  ver” dedi. Âdem, onların isimlerini meleklere bildirince Allah, “Size demedim mi, göklerin ve yerin (Yaratıcı’larına işaret eden) gayba gösteren yönlerini) Ben bilirim ve Ben sizin açıkladığınız ve gizlediğiniz şeyleri de bilirim” dedi.(Baqara, 2:33)

Yaratıcı’nın sonsuz özelliklerinin evrende sınırlı bir şekilde tecelli ettiğini ve bu sınırlı özelliklerin yaratık olduğunu ancak yaratık olanın kaynağının “gayb” yani mutlak olduğunu ilan ettiler. İnsan eşyanın gaybı gösteren tarafını, manasını eşyada yansıyan özellikleri kavrayacak kapasitede yaratılmıştır. Bu Dünya’da Rabbin insana öğrettiği kendisini tanıma araçları olan özellikler (insana öğretilen isimler) doğrultusunda, Rabbin insana verdiği fırsatlar kadar, insanın da o imkanları kullanma tercihi ile kullanabildiği kadarı ile Rabbin özelliklerini anlamaya çalışması onun en birinci vazifesidir.

Yaratıcı’nın sonsuz özelliklerinin evrende sınırlı bir şekilde tecelli ettiğini ve bu sınırlı özelliklerin yaratık olduğunu ancak yaratık olanın kaynağının “gayb” yani mutlak olduğunu ilan ettiler. Semanın gayb olan tarafını, eşyanın gayb olan, yaratık cinsinden olmayan Yaratıcı’larının bütün özelliklerini ilan eden tarafını bilme kabiliyetinde olmadıklarını anlıyoruz. Varlık âlemini oluşturan her şey, yani görülenler, görülmeyen melek, şeytan, cin, ahiret hayatı hepsi varlık verilmeye muhtaçtırlar, dolayısıyla yaratıktırlar. Bu tüm yaratılmış olan her şey gayb olan gözle görülemeyecek olan Yapıcısına, Yaratıcı’sına delalet eder. Hadis-i Şerifte sanki gökyüzünde Ay’ı gördüğümüz gibi Rabbi de böyle göreceksiniz diye rivayet edilir. Biz Ay’ı görmüyor ondan yansıyan tecellisini görüyoruz, ondan yansıyan ışığı görüyoruz. Aynı verilen misal gibi gayb hiçbir zaman görülemez. Ondan yansıyan ışık yani tecellisi görülür. Bilgisayar bilgisayar olarak kaldığı sürece yapıcısını göremez, ama Yapıcı’sının özelliklerini yansıtır. İnsanlar da o bilgisayarda yansıyan Yapıcı’sının yaptıklarına bakarak anlar, mühendisinin kabiliyetlerini tanır.

İnsan eşyanın gaybı gösteren tarafını, manasını eşyada yansıyan özellikleri kavrayacak kapasitede yaratılmıştır. Bu Dünya’da Rabbin insana öğrettiği kendisini tanıma araçları olan özellikler (insana öğretilen isimler) doğrultusunda, Rabbin insana verdiği fırsatlar kadar, insanın da o imkanları kullanma tercihi ile kullanabildiği kadarı ile Rabbin özelliklerini anlamaya çalışması onun en birinci vazifesidir. Âdemin isimlerin hepsini (kulleha) bildirmesi üzerine melekler de: “Senin bize verdiğin dar, küçük, tek bir ismi tanıma ve tesbih etme özelliği ile tümünü birden tanıma özelliğini bilmiyorduk. Ancak senin bildirdiğin kadarını biliriz.” diye itiraf ettiler. Âdemin isimlerin tümünü tanıma kabiliyeti, kâinat şahitliğini gösterecek şekilde yaratılmış insanın bu özelliğini Rabbin izni doğrultusunda göstermesini ifade eder. Hangi düzeyde ise bu düzeyin Hakkını gösterecek şekilde çabaya girmesini, yaşamına geçirme uğraşını, uygulamasının gerekliliğini böyle bir düzen içerisinde yaratıldığını ifade eder.

Kur’an’da Rabbimiz ihtiyacımız doğrultusunda bize konuştuğunu bize bildirir, yaratılışımız hakkında bize ihtiyaçlarımızı ve sorumluluklarımızı haber vererek selâmet içinde olmamız için bize konuşur.

Bölümler: 13 | 4 

Yazar hakkında

Zeynep Kurşun

Yorum yazın