Yansımalar

Kur’an’da İsmin Geçiyor!

Kur'an'da İsmin Geçiyor! | Ha-Mim

Hepimizin ismi ‘insan’!

Kadın-erkek, genç-yaşlı, fakir-zengin hepimiz ‘insan’ız.

Kuzeyli-güneyli, doğulu-batılı, nereli olursak olalım, ‘insan’ız.

Avrupa’da-Asya’da, Afrika’da-Amerika’da, nerede yaşıyor olursak olalım, hepimiz ‘dünyalıyız’ ve hepimiz ‘insan’ız.

Budist-Hindu, Hıristiyan-Müslüman, kendimizi içinde bulduğumuz ya da seçtiğimiz inanç kimliğimiz ne olursa olsun, hepimizi kuşatan ortak kimliğimiz ‘insan’.

Peki, -eski tabirle- bu ‘malumu i’lâm etmek’ nereden aklıma geldi? Şuradan: Geçenlerde, bir ders öncesi, derse erken gelen arkadaşlar, diğer katılımcıları beklerken, kendi aralarında konuşmaya başladılar ve sohbet esnasında, söz nereden açıldıysa, adı “râşid” olan bir arkadaş, esprili biçimde adının Kur’an’da geçtiğini söyledi. Ayeti de orijinli ile okudu: “Ülâike hümü’r-râşidûn: Onlar doğru yola ulaşmış kimselerdir” (Hucurât 49/7). Adı “Hamdi” olan bir arkadaş söze girerek “benim de adım Kur’an’da geçiyor; ayette “et-tâibûne’l-âbidûne’l-hâmidûn” (Tevbe 9/112) buyruluyor”, dedi. Peşinden adı “Muhsin” olan başka bir arkadaş devreye girerek, “Kur’an’da benim adımdan da bahsediliyor. Zira, ayette bazı özellikler sayıldıktan sonra “İşte biz muhsinlere böyle mükafat vereceğiz” (Saffât 37/110) buyruluyor, demez mi?

Zira ben ‘insan’ım. “Ey insan” diye başlayan bütün ayetler bana hitaptır, benden bahsediyor, benim adımı anarak bana konuşuyor. Kaldı ki ‘ey insan!’ denmese bile bütün ayetler biz insanlara, ben insana değil mi? O halde benim adım tüm ayetlerde var…”

Geriye birkaç arkadaş kalmıştı. Ben onların da diğerleri gibi kendi isimleriyle ilgili bir ayete atıf yapacağını beklerken adı, -en azından benim bildiğim kadarıyla- ayetlerde tasrih edilmeyen bir arkadaş, “benim adım da Kur’anda geçiyor, ama sizlerinki gibi bir yerde veya birkaç yerde değil, birçok yerde! Zira ben ‘insan’ım. “Ey insan” diye başlayan bütün ayetler bana hitaptır, benden bahsediyor, benim adımı anarak bana konuşuyor. Kaldı ki ‘ey insan!’ denmese bile bütün ayetler biz insanlara, ben insana değil mi? O halde benim adım tüm ayetlerde var…” şeklinde bir açıklama yaptı.

Bu arada katılımlarını beklediğimiz arkadaşlar da odaya dahil olmuşlardı. Bu açıklama üzerine fazla yorum yapılmadan ders başladı. Ama ben dersten sonra zihnimde o açıklamayı çeşitli cepheleriyle yorumlamaya çalıştım.

Ben “anılmaya değer bir şey değilken” (İnsan 76/1) beni yoktan yaratıp, yaratıkları arasında bana özel değer vererek bu dünya memleketine gönderen, ayrıca bana ‘anlama’yı ve ‘konuşma’yı öğreten Yaratıcım; elbette benim adımı anarak bana konuşacak ve mesajlarını bana iletecekti. İşte vahiy yahut Kur’an tam da buydu: Yaratıcımın adımı anarak bana yaptığı konuşma!

Kur’an’a böyle muhatap olmak, adeta her ayetin başında ‘mahzûf’ olarak “Ey filanca” diye ismimin yazılı dolduğunu düşünmek eminim ki bende ve herkeste Kur’an’la daha sıcak anlam teması kurmada çok önemli bir hususiyet!

Tefekkürün burasında kendi kendime şöyle dedim: “Tamam da, ben bunu biliyorum. Kur’an Allah’ın kelamı ve Onun bütün insanlara hitabı, bunda ne var?” Oysa tefekküre devam ettiğimde anladım ki, mesele genel anlamda bunları ‘bilgi’ olarak bilmek değil; aksine bunların farkında olmak, bunları derinden duymak, bunları derinden duyarak Kur’an’a muhatap olmak…

Masanın başına oturdum. “Ey insanlar” diye başlayan ayetleri sıralayayım, dedim. İşte ilk ayet: “Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize ibadet edin…” (Bakara 2/21). Hemen “Ey insanlar” hitabına kendi adımı yerleştirip kendime uyarlayarak okumaya başladım: “Ey İlyas! Seni ve senden öncekileri yaratan Rabbine ibadet et”. Ayetin mesajı ile temasım adeta farklılaşmıştı. Ayet, evet, bana söylüyordu, benim adını zikrediyordu, benim yaratılışımı hatırlatıyordu, benim Yaratıcıma ibadet etmemi emrediyordu…

“Ey insanlar” diye başlayan ayetleri sıralamanın anlamı yoktu. Zira bu nida edatının dikkat çekmeye dönük fonksiyonu olduğu belli idi. Madem Kur’an Yaratıcımın bana konuşmasıydı. Her defasında ya da sık sık bana adımla seslenmesine gerek yoktu. Tıpkı benim başkasıyla konuştuğumda sık sık adını anmam gerekmediği gibi. Benim için önemli olan; a) Yaratıcımın bana konuşması gerektiğini bilmem, b) Kur’an’ın Onun bana bir tür konuşması olduğunu hatırımda tutmam, c) Kur’an’ın bütün ayetlerinin –elbette başkalarını da- ama öncelikle beni muhatap aldığına ve doğrudan bana konuştuğuna kâil olmam, d) Kur’an’ın her mesajına, Yaratıcımın açıktan veya üstü örtülü şekilde adımı anarak bana seslendiğinin bilincinde olarak kulak vermem.

Bunu ne kadar başardığım ya da başaracağım soru işareti ama şüphe yok ki Kur’an’a böyle muhatap olmak, adeta her ayetin başında ‘mahzûf’ olarak “Ey filanca” diye ismimin yazılı dolduğunu düşünmek eminim ki bende ve herkeste Kur’an’la daha sıcak anlam teması kurmada çok önemli bir hususiyet!

Sonuç olarak adım ya da adımız ne olursa olsun, hepimizin adı Kur’an’da geçiyor! Hem de her ayette geçiyor. Her ayetin başında geçiyor! Elbette görmek istersek ya da duymak istersek…

Yazar hakkında

İlyas Üzüm

Dünyalıyım. Güneş Sistemi sokağında oturuyorum. Yaşadığım Samanyolu galaksisi şehrini bile gezemedim. Yolda mıyım, emin değilim ama "yolda olmak, yolcu olmak" istiyorum; zaman ve varlığın sonsuz yolculuğunda.

Yorum yazın