“Ey bizi nimetleriyle perverde eden sultanımız! Bize gösterdiğin numunelerin ve gölgelerin asıllarını, menbalarını göster. Ve bizi makarr-i saltanatına celb et. Bizi bu çöllerde mahvettirme. Bizi huzuruna al. Bize merhamet et. Burada bize tattırdığın leziz nimetlerini orada yedir. Bizi zevâl ve teb’îd ile tazib etme. Sana müstak ve müteşekkir şu muti’ raiyetini başıboş bırakıp idam etme”
Bu dua genelde sofra duası olarak okunduğu için “işte burda yedik içtik bunun için sana şükrediyoruz, karşılık olarakta cennette daha güzelini istiyoruz” mahiyetinde bir dua olduğunu düşünürdüm hep.
Bugün “ya burda tam olarak ne diyor?, ne isteniliyor?” diye dikkatli okuyunca, meğer mevzunun hiçte benim anladığım gibi olmadığını gördüm. Şöyle ki:
“Ey bizi nimetleriyle perverde eden sultanımız!”
Nimetler ile perverde olmak demek, her an varlık veriliyor olmak demekmiş ama varlıktan bahsederken öyle bir varlık kasdediliyor ki kalbimin en gizli, ince hatıratının bilinip ve o ihtiyacında riziklandırıldığı bir varlık.
“Bize gösterdiğin numunelerin ve gölgelerin asıllarını, menbalarını göster.”
Bu cümleyide cennete gidince burda yediğimiz elmanın, armutun aslını göreceğiz diye anlıyordum. Meğer burda da çok fena ıskalamışım. Alem-i şehadette müşahade ettiğim nimetlerin asılları menbaları, her bir nimete tecelli eden ayrı ayrı ismi görüp, nimetin hakikatine geçip, o isme tutunarak nimetlerin aslında, menbaina mutlak kaynağa doğru miraca çıkmak imiş. Papayayı papaya olarak değilde orda tecelli eden Rahman, Rahim, Rezzak, Müzeyyin, Latif, Musavvir, Gani….isimler olarak görmek asıllarını ve menbalarını görmek imiş.
“Ve bizi makarr-i saltanatına celb et.”
Saltanatın merkezi ve başkentine çek bizi. Saltanat merkezi bir başkanlık sarayı olmayacağına göre, her bir isme tutunarak Kadir-i Mutlaka ulaşmak, kainat nimetinin O’nun kudretinin tecellisinden başka bir şey olmadığını idrak edip o şuur ile eşyaya muhatap olmak. Mutlak olan Rabbimin benim için özel hazırladığı ikramına mazhar oluyorum şuuru ve hissi ile huzura çıkmak.
“Bizi bu çöllerde mahvettirme. Bizi huzuruna al. Bize merhamet et.”
Bizi esbap-müsebbebat arasında sıkışıp kalıp, insaniyetimizi bozarak mahvolmamıza müsade etme. Şüphesiz ki bizi bize bıraktığında, huzuruna celbetmediğinde, bize merhamet etmediğinde, bize hidayetini göndermediğinde sebep sonuç ilşikisi içerisinde kalıp mahvolmaya mahkumuz.
“Bizi zevâl ve teb’îd ile tazib etme.”
Senden bağımızı kestiğimiz an biz zevale mahkumuz. Bizi tevhid anlayışının dışına atıp, kendinden uzaklaştırıp, sebep-sonuç ilişkisi çöllerine göndererek cezalandırma. Varlığımın Senin varlığınla kaim olduğu bilincinden uzaklaştırarak bizi gurbetlere göndererek cezalandırma.
“Sana müstak ve müteşekkir şu muti’ raiyetini başıboş bırakıp idam etme”
Her halinde Sana muhtaç olan kullarının bu bilinçle yaşamasını nasip et, gaflet ve dalalet ile bizi idam etme, hayri kendimize şer yapmamıza müsade etme, bizi adem kuyularına gönderme….
Allah razı olsun. Çok güzel açıklamışsınız. Bu gece Ramazan-ı Şerif başlıyor inşallah, hayırlı ramazanlar.
Allah razı olsun! Ufkunuzun bu genişliği daim olsun. Bizede dua buyrun.