Hiç hayatınızda çıkmazlarla karşılaştınız mı? Fikir alışverişi için ileriyi gören deneyimli kişilere ihtiyaç duydunuz mu? Peki, ya Dünya’da kimsenin çözemeyeceği soru(n)larınız oldu mu? Çözümsüzlükleriniz, mana veremediğiniz haller, işin içinden çıkmadığınız zamanlar, boğulurmuş gibi derde battınız mı, ihtiyaçlar havuzunda yüzdünüz mü?
“Tılsım-ı kâinatı keşfeden, Kur’ân-ı Hakîmin
mühim bir tılsımını halleden
Otuzuncu Söz”
Risale-i Nur’un “Otuzuncu Söz” adlı parçası bu anlamları taşıyan cümlelerle başlar.
‘Tılsım-ı kainat’ tabiri, kâinatın manasına dair insanın kendi başına bir çözüm getiremeyeceği yönlerini ifade etmektedir. Acaba biz insanlar kainatı keşfederken neyi keşfetmekteyiz? Bakıyoruz ki sonu gelmeyen keşifler sürerken bu koşuşturmacada bizim için dünyanın sonu gelmekte. Bu keşifler insanın duygularına yansıdığı zaman, ya da insanın duyguları tarafından sorgulandığı zaman, o duygular insanın varlık nedenini araştırmak zorunda kalıyorlar. Çünkü insan duyguları sonsuzluğu istemekte, kâinat ise sonsuz bir kaynaktan geldiğine işaretler sunsa bile kendi içinde sonsuzluğu insana veremiyor.
Kur’an günlük hayattan örnekler vererek bizi sorgulamaya yönlendirir. İlk gözlemimiz olarak Dünya’nın dönmesi ile Güneş’in batması arasında bir düzenlilik görüyoruz. Düzenliliğin değişmediği ve fakat düzenin içeriğinin daima değiştiği bir varlık âlemindeyiz. Bu düzen şu şekilde değişmiş, bu şekilde değişmiş fark etmez. Bir maksada göredir. Düzenlilik daima tekrar ediyor. Fakat şu önemli nokta göz ardı edilmemeli sanat değişmekte ama sanatın sanatlılığı değişmemekte. Sanatın ve düzenin içinde var edilenlerin devamlı değiştiğini görmekteyim. Fakat düzenliliğin hiç değişmediğini de görüyorum. İnsan bir düzen görmeseydi bir bilimden söz edemezdi, ne zaman ne yapacağını da bilemezdi.
İşte bu hem içindekiler değiştiği halde hem de yaratılışın bir düzen içerisinde gerçekleşmesi değişmeyen bir varlık türü ile karşı karşıyayız. İnsan duygularına, “Ne oluyor, nereden geliyor bu böyle, bunların anlamı nedir?” gibi pek çok soruyu sordurtacak tarzda işliyor, bu yaratılış alemi.
İnsanın gerçeği olan duygularıyla sorgulama özelliğiyle sorularının peşine düşüyor. İnsanın gerçekliğindeki duyguların sonsuzluğu istemesinden dolayı, bu duygular bu Dünya’da doyumsuz durumdadır. Zira kâinat, sonsuzluğu isteyen insan duygularını tatmin edemiyor. Böyle bir durumda ise kâinatla insan arasındaki ilişki, anlam alışverişi anlamsızlığa dönüşüyor.
Yıldızların parlaklığına hayran olmamla onların bir vakit sönecek olması, ölecek olması ile benim için manasızlık başlıyor. Duygularım bu anlamlılığın, bu güzelliğin anlamsızlıkla sonuçlanmasını kabul edemiyor. Ben de bu kainatın parçasıyım ancak bu anlamlılığın sonuç vermesi gerektiğini hissediyorum. Bu benim gerçeğim.
İnsan, sonsuzu isteyen ve sınırsızlığa açılan özellikleriyle böyle sınırlı ve sonlu, sonucu anlamsız olan varlık/evren anlayışıyla çelişkide kalıyor.
Burada Kur’an’daki mesaj ile kâinattaki mesajın kendisine yardımcı olduğunu söyleyen ve böylece tılsımı açan bir çözüm getiren biri kişi ile karşılaşıyoruz.
Böylece insanın Kur’an ile kâinat arasındaki bağlantıyı kurması mümkün oluyor. Ruhunun sıkılmalarına, açmazlarına, soru ve sorunlarına çare sunan insanın duygularının ve evrenin tanıklığı altında bir yaklaşım getiriyor.
Kur’an, insanın anlamını çözemediği kâinatın anlamını açıklayan, insan için anlaşılması imkansız olan bir tılsımı çözen tanımlar/cevaplar bütünüdür. Burada geçen tılsım, insanın asla bilemeyeceği değil, kendi başına bilemeyeceği fakat kendisine rehberlik yapıldığında öğrenebileceği anlamını taşımaktadır.
*Not: Bu yazı, Hamim Youtube kanalında yayınlanan 30. Söz derslerinde işlenen konular tarafımızca çalışılarak hazırlanmıştır. İlgili derslere şu linkten ulaşabilirsiniz: 30. Söz, 1. Ders (06.10.2022) Derse Katılmada İhlas
S.aleyküm;
Tılsım-ı kâinatı keşfeden Kur’ân-ı Hakîmin
mühim bir tılsımını halleden
Otuzuncu Söz”
Bu metnin orijinalinde “Tılsım-ı kâinatı keşfeden” ifadesinden sonra virgül (,) geliyor. Araya virgül (,) gelince Otuzuncu Söz’ün hem “Tılsım-ı kâinatı keşfeden” hem de “Kur’ân-ı Hakîmin
mühim bir tılsımını halleden” iki özelliğinin olduğu manası ortaya çıkıyor.
Teşekkürler düzeltme için. Virgül eklendi.