Kur’an kendisinin, “Allah’ın insanlara rehberlik eden konuşması” olduğunu iddia eder. Herhangi bir metin de bir iddiada bulunabilir. İnsan olarak bizim görevimiz bu iddianın doğruluğunu araştırmaktır. Bu oturumda, Fatiha Suresi üzerinden Kur’an’a nasıl yaklaşılması gerektiğini ve onun iddiasının nasıl sorgulanacağını açıklamaya çalışacağız.
- Kur’an, bana göre nedir?
- Kur’an, nasıl konuşur?
- Allah’ın konuşmasını, nasıl anlayıp hayatıma uygulayacağım?
Bu soruları cevaplamaya geçmeden önce aşağıdaki sorulara da cevap vermeliyiz.
- Allah kimdir?
- Kâinatın Yaratıcısı.
- Böyle olduğunu nerden biliyoruz?
Allah’a inanma iddiamızı bir temele dayandırmamız gerekir. Pek çoğumuz doğuştan veya ön kabulle kendimizi Müslüman sayarız ama aslında bunlar iddiamızı destekleyen kanıtlar değildir. Kâinatın şahitliğine müracaat etmek, Allah’a inanma iddiasını destekleyen temel delildir.
Kâinat, Yaratıcısına nasıl şahitlik eder?
Kâinatın en önemli özelliği belli bir düzende olması ve bu düzene göre işlemesidir. Düzen, kâinatta olanların bilinçli bir biçimde gerçekleştiğini gösterir. Kimileri bu düzenin kendi içinde açıklayıcı olduğunu düşünürken, kimileri de bir dış etkenin bu düzeni açıklayacağını savunur. Materyalist bilimciler, evrenin kendisinin hem varlığını ve hem de kendindeki her şeyi açıklayacağını iddia ettiği için düzenin Kaynağını ve dolayısıyla Yaratana olan inancın gereğini açıklama ihtiyacını ortadan kaldırır. Materyalist bilimcilerin zihniyeti budur. Belli bir dine inanan insanlar ise, her şeyin bilinçli bir dış Kaynak tarafından var edildiğini savunur, bu da onların zihniyetidir. Her ikisi de taraflıdır, çünkü birincisi bir dış Kaynak olduğu sonucuna varmak istemez, ikincisi ise kâinatın şahitliğine başvurmadan bir dış Kaynak olduğu sonucuna varır. Genel olarak, insan belli bir önyargıya sahipse her şeyi bu önyargıya göre yorumlamaya başlar.
Materyalist bilim zihniyetinin savunduğu gibi gerçekten kâinattaki her şey, kendi kendini mi açıklar? Evrenin kendisi ve onun varlığındaki düzen, kendiliğinden mi var oluyor? Örneğin, bir ağacın varoluşu ve bir düzen içinde büyümesi nasıl açıklanabilir? Ağacın büyümesine su mu sebep oluyor? Suyun kendisi var edilmeye muhtaç değil mi? Peki, suyun özellikleri nasıl açıklanabilir? Ayrıca suyun varlığındaki özellikleri ve dolayısıyla evrendeki düzene varlık verip o düzenliliği sürdüren nedir? Bu gerçeğe daha yakından bakıldığında, evrenin sabit olmadığı, kendine varlık verecek özelliklere sahip olmadığı ve sürekli biçimde var edilmeye muhtaç olduğu fark edilir.
Bilim, evrenin kuantumlardan oluştuğunu iddia ediyor. Kuantumlar ancak evrenin yapı taşı olabilirler. Her saniyenin üç trilyonda biri veya daha azında, evrenin yapı taşlarının maddeden anti maddeye geçerek değiştiği iddia edilir. Bu değişimin varlığı nasıl açıklanabilir? Kuantumda kendini var edebilen bir özellik bulunduğu delilleriyle ispat edilebilseydi, bu evrenin kendi kendine var olduğu sonucuna varmak için yeterli bir kanıt olabilirdi. Fakat şimdiye kadar böyle bir delil bulunamadığı gibi, materyalist bilimciler varlık kaynağını sorgulamayı gündeme bile getirmezler. Yalnızca hiçbir delile dayanmadan evrenin kendi kendine sonsuz olarak var olduğu önyargılarını sanki ispat edilmiş bir sonuç gibi derin düşünmeyen insanlara yuttururlar.
Ayrıca bazı Müslüman alimler, sabit bir zaman diliminden bahsedilemeyeceğini iddia etmişlerdir. Yani, bir anın sabit olarak var olduğunu ispatlayamazsınız. Varlığı gözlemlediğimiz anda onun değiştiğini ve yerine yeni bir varlık getirildiğini görüyoruz. Çünkü sabit bir zaman olamaz. Zaman, yaratma işleminin kesintisiz sürekliliğinden dolayı sabitlenemeyen, yalnızca pratik nedenlerden dolayı kabullenilmiş bir kavramdan ibarettir. Zaman kavramı, deneyimlerimizin bizim zihnimizdeki hatırasının hatırlanmasıyla yapılan bir kıyaslamanın sonucudur. Hiçbir zaman yakalayamadığımız “daima hareketli bir hareket” söz konusudur.
Fakat kuantumu ancak bakıldığı anda görülen, görüldüğü anda da yok olan evrenin yapısında kullanılan temel malzeme olarak tanımlayabiliriz. Bu durum bizim kişisel gözlemlerimize dayanır. Sürekli yaratma eylemi nedeniyle, zamanı istikrarlı bir olgu olarak algılarız. Hafızamızda bir şeyleri tutabildiğimiz için bir zaman duygusuna sahibiz. Ama bir düşünelim, var etme eyleminin kendisi durduğunda, evrende onu devam ettirebilecek kim veya ne olabilir? Ne evrenin kendisinde ve ne de evrenin bir parçasında kendi varlığını kendisinin sürdürebileceğine dair hiçbir delil gösteremeyiz.
Üzerinde dikkatle düşünülmesi gereken bazı sorular: Beyin kendi varlığının varlık kaynağı olabilir mi? Hafızanın varlık kaynağı olabilir mi? Ayrıca, beyin kendi bilincinin varlık kaynağı olabilir mi?
Evren, bir düzen içerisinde birbirini takip eden ve her birisinin varlık verilmeye muhtaç olan bir yaratılış sürecinin bizim tarafımızdan sanki sürekli var olan şeyler gibi algılanmasından başka bir şey değildir. Evrenin varlığı gerçektir, fakat onu yaratıcı bir güçten bağımsız olarak düşünmek aklın kabul edebileceği bir iddia değildir.
Akıl yürütme usulünün temeli:
- Evrenin kendisinin, parçacıklarının ve onlardaki düzenli varoluşun Varlık Kaynağı nedir?
- Düzen, kendi kendini sürdürebilecek özelliğe sahip midir? Düzenlilik nasıl sürüyor?
Evrenin yapı taşlarının kendi varlıklarını sürdürebilecek özelliğe sahip olduğunun delillerini şimdiye kadar hiç kimse gösteremedi ve mantıken de gösterilemez. Kendisinin varlık kaynağı olabilmesi için varlığının öncesiz (kıdem) ve sonrasız (beka) olması zorunludur. Eğer evren kıdem ve bekaya sahipse bir başka varlık verene ihtiyacı olmaz ki! Bütün sorun, evrenin varlık kaynağının kediliğinden, dışarıdan bir etken olmadan var olabileceğinin delilleri olmadığı halde, sanki varmış gibi peşin yargıya dayanan iddiadan kaynaklanır. Bir şey, varlığını sürdüremezse kendisinin ve bir başka şeyin Varlık Kaynağı olamaz. Evrenin varlığı bunun delilidir, tanığıdır ve mantık evrenin kendi varlığını kendisinin sürdürdüğünü kesinlikle kabul edemez. Bu durum, ancak sorgulandığı zaman anlaşılabilir hale gelir.
Bazı bilimciler, kuantumların varlığını nasıl sürdürdüğünü açıklayamayarak sıkışıp kaldıklarında, olayı kendisi de kuantumların toplamından başka bir şey olmayan tabiata havale ederler. Doğal olarak böyle vardırlar diyerek “doğal” kelimesi ile neyi kastettiklerini delilleriyle göstermeden insanlara yaptıkları araştırmaların sonuçlarını gösterirler. Sonrasında ise sanki yorumlarının doğruluğunun delili imiş gibi ilgisiz bir iddiada bulunarak, “teknoloji işe yarıyor, görüyorsunuz” derler. Teknolojik ürünler, evrenin mevcut olan düzeninden faydalanılarak yapılır. Bu ürünler asla, evrenin kendi kendine var olduğu iddialarının delili olamaz. Böyle bir iddia kısır döngüye götürür. Çünkü evrenin sınırlarının içinde hareket etme zorunluluğu varken evrenin ötesini açıklama iddiası geçerli olmaz. Aslında, “tabiat” diye Mutlak olan yani sonsuz bilgi, kudret, yaratma ve var etme gibi özellikleri olan bir şeyi kastediyor olabilirler. Fakat materyalist zihniyetteki bilimciler, evrenin mutlak olmadığının farkında oldukları için bunu söyleyemezler. Kendilerinin ileri sürdükleri şey, peşin hükme dayanan “Yaratıcıya inanmama” iddiası ve “bilimsellik” kılıfıyla üzeri örtülen gerçeklerin, materyalist bir yorumundan ibarettir. Sonuç olarak, Allah’ın Konuşmasının kâinat şahitliğinde okunması gerekir.
*Islam From Within Youtube kanalında yayınlanan “Quran-Universe Parallel Reading: Chapter Fatiha– Part 1–05/27/17” başlıklı videonun transkriptinin çevirisidir.