Kur'an Okumaları Usûle Dair

Fatiha Suresini Kâinat Şahitliğinde Okuyorum-6

Fatiha Suresini Kâinat Şahitliğinde Okuyorum-6 | Ha-Mim

1:5. “Yalnız Sana ibadet eder ve yalnız Senden yardım dileriz.”

  1. İbadet nedir?
  2. “Biz” kimiz?
  3. Yardım dilemek nedir?

Müslüman toplumlarda ikinci soruya sıklıkla verilen cevap “Biz Müslümanız” biçimindedir.

  • Tekrar düşünelim ve Müslümanlık anlayışımızı gözden geçirelim.
  • Hata yapmaktan korkmamalıyız. Hatalar öğretir.
  • Öğrenmeye çalıştığımız bir şey anlayışımızı ilerletmiyorsa bildiklerimizin tekrarını yapmakla boşuna zaman harcamış oluruz.
  • Ne yaptığımızın farkında olmalıyız. Aksi halde insaniyetimize bir değer katmayan kültürel alışkanlıkları taklit etmekten başka bir şey yapmış olmayız.
  • Bir şeyi doğru veya yanlış yapanın ne olduğu üzerinde düşünmeliyiz.

Sadece insan mı Allah’a ibadet eder? İbadetten ne anlıyoruz?

  • Gerçekliğimizi tasdik etmek.
  • Varlığımızı bir Varlık Kaynağına atfetmek.
  • Varlığımızda emniyet hissetmek.
  • İnsani özelliklerimizle bunların Varlık Kaynağı arasında irtibat kurmak.

Özetle ibadet, muhtaç oluşumuzun farkına varıp aczimizi tasdik etmektir. Muhtaç olmak ne demektir? Her şey yaratılıyor. Sadece insan değil, kâinattaki bütün varlıklar her an değiştirilen halleriyle var edilmeye muhtaçtır. Hiçbir varlık kendi kendine var olma özelliğine sahip değildir. Hiçbir şey kendi kendine varlığını devam ettiremiyor. Her şey her türlü ihtiyaçlarının karşılanmasına muhtaç oluşunu varlığı ile tasdik ediyor. Her var olanın varlığındaki özelliklerin anlamlılığı, onların da Yaratıcının sonsuz özelliklerine şahitlik ederek kendi kapasitelerine göre ibadet ettiklerini gösterir. Onların ibadeti şahitlik türünden olup Kur’an tabiriyle tesbihat ilanı yapmaktır. İnsan ise bilinçli bir varlık olarak şahitliğini ve şükrünü ifade etmek için Yaratıcısı ile abd-Mabud ilişkisi kurar. Buna “insanın ibadeti” denir. İhtiyaçlarımızın ve muhtaç oluşumuzun farkındayız. Bilincimizi kullanarak diğer bütün varlıkların da muhtaç olduğunu anlayabiliriz. Kuşlar muhtaçtır. Atomlar muhtaçtır. Madde muhtaçtır. Kâinatta gördüğümüz her varlık var edilmeye muhtaçtır. Muhtaç olmayan bir varlık var mıdır? Muhtaç olmayan tek varlık, var edilmeye ihtiyacı olmayandır. Kâinatta böyle bir varlık var mıdır? Kesinlikle yoktur. Çünkü tüm kâinat, ondaki düzen ve tüm özellikler ile materyalistlerin “doğa kanunları” dedikleri her şey var edilmeye muhtaçtır. Esasında her şey var edilmeye muhtaçtır. İnsan ise zihnen, var edilme ihtiyacının bilincinde olan bir varlıktır. Yine bu bilinçle diğer varlıkların da var edilmeye muhtaç olduğunun farkındadır. Fakat insan hür iradesiyle, bu bilincini kasten hiçbir şeyin var edilmeye muhtaç olmadığını söyleyecek biçimde de kullanabilir. Gencim, enerji doluyum hiçbir şeye ihtiyacım yok, her ne istersem yaparım diyebilir. Dil bunu söylerken iradenin yönlendirmesiyle insan mantığı da var olmayı böyle yorumlayabilir. Ama beden, tepeden tırnağa tüm azalarıyla beslenip büyütülmeye dolayısıyla yeni varlık biçimleri verilmeye muhtaçtır. Çünkü böyle ihtiyaç duyacak biçimde var edilmiştir. Yaşlanmayı, yıpranmayı durduracak gücü yoktur. Varlık veren, bu şekilde var etmeyi seçmiştir.

Var olmamızda irademizin bir rolü var mıdır? Varlık alemine kendi isteğimizle mi geldik?

Hayır. Her an üzerimizde başka bir iradenin tasarrufu söz konusudur. Hür irademiz bile bize mevcut olan seçenekler arasında seçim yapmak için verildi. Hür irademizi biz mi elde ettik? Hayır. Serbestçe seçim yapabilmemiz için hür irademiz bize verildi. Ama var olma ya da olmama seçeneği hür irademize bağlı değildir. Kendimizi yok edebilir miyiz? Hayır. Yokluk var mıdır ki? Peki ya ölüm yokluk mudur? Ölüm yokluk olamaz, varlık türünün birinden diğerine geçmenin hızlandırılmış bir örneği olabilir. Çünkü insani duygularımız geçiciliği sevmeyecek bir şekilde var edilmiştir. Onları Var Eden’in yarattığı bir şeye verdiği özelliği yokluğa almaması gerektiğini alemdeki hikmetli yaratılıştan anlıyoruz.

Materyalist felsefe, var olan bir şeyin yok olacağını iddia ederken insanı yalnızca bedene indirgeyen bir anlayışa dayanır. Materyalizm, evrenin kendi kendine varlık verecek özelliğe sahip olduğu için ebeden ve kendi kendine var olduğunu ileri sürer. Ne mantıksız bir sonuç! Bu alemde her yönüyle var edilmeye muhtaç olan ve kendini var edemeyen bir şey nasıl kendi kendine var olabilir? Bu muhtaçlar aleminde hiçbir şey kendi iradesiyle var olamaz ve kendi iradesiyle de yok olamaz. Bunu kimse ispat edemez ama materyalistler bu adımı atlayarak evrenin Ebedi olduğunu iddia ederler. Ebedi olmak nedir? Ebediyeti kimse tarif edemez çünkü evrende ebediyet yoktur. Ancak bu alemin Varlık Kaynağı olan ve bu alem cinsinden olmayan, bu alemin ölçüleriyle düşünülemediği için sınırlı olmayanın Ebedi olduğu sonucuna mantıken ulaşılır. Onun da ebediyetini düşünemeyiz, kavrayamayız. Bu ancak insan kapasitesinde bir mantıki sonuçtur ve insan bu sonucu evrenin şahitliği ile tasdik eder. Düşünme sürecinde hiçbir şüphe ve korkuya yer vermeyecek biçimde kendimizi ikna edecek bir sonuca ulaşmalıyız. Birçok filozof gibi inançsızlık gerekçesiyle bu konuda temelsiz, delilsiz yargılarla hareket edemeyiz. Buna asla izin vermemeliyiz. Kendi kendini var edemeyen bir şey var ise eğer, bir Varlık Kaynağının olması zorunludur. Bu insani, mantıki ve zorunlu bir sonuçtur! Evrenin kendisi buna şahittir. Evren, belli bir düzen dahilinde işler. Düzene uymayan hiçbir varlık yoktur. Bu şartlarda her neyi seçersek o evrendeki seçenekler arasındadır. Bir şeyi tamamen hür irademizle seçiyor gibi görünebiliriz. Ama bu seçim bile evrendeki düzen dahilindedir. Yani yaratılış düzeninde olmayan hiçbir şeyi seçemeyiz. Örneğin, patates yemeyeceğim ama karnabahar yiyeceğim derken yine yaratılıştaki düzenin gereklerine göre hareket ederiz. Düzenden dışarı çıkamadığımız gibi bir şeyi var etmek suretiyle düzene müdahale de edemeyiz.

Düzen nedir? Bilimsel keşiflerin yapılmasına imkân tanıyan, kasıtlı var etme sürecinden başka bir şey değildir. Bilimsel keşif, kâinatta olmayan bir şey midir? Hayır. Bütün bilimsel keşifler, zaten kâinatta var olan özelliklerin açığa çıkarılmasıdır. Yani hiçbir insan evrende var olan bir şeyi yok edemez ve yok olan bir şeyi var edemez. Var olan her şey, evrendeki düzene tabidir. Peki bütün evrendeki düzen neye tabidir? Düzen, kendi kendine var olabilir mi? Hayır. Her şey var edildiği gibi vardır. Örneğin, bir bilgisayarın çalışması belli bir düzene tabidir. Bilgisayarı yapan mühendis bütün parçaları belli bir şekilde çalışacak biçimde seçip tasarlamıştır. Peki ya evrendeki düzeni kim veya ne var edebilir? Evrendeki düzenin varlık kaynağı nedir? Bir şey olmalı. Bilgisayarın her parçası, bilgisayardaki çalışma sistemini tasarlayan mühendisin düzenine uyar. Benzer biçimde evrendeki her varlık da evreni Var Edenin düzenine uyar. Çünkü hiçbir varlık kendi kendini var ederek düzene uyamaz. Her varlık, lisanı hal ile ben bu düzene uygun biçimde var edilip varlığımı devam ettirmek için beni Var Edene muhtacım diyor. İşte eşyanın ibadeti budur. Eğer bunun bilincindeysek evrendeki her şeyin bu gerçeği tasdik ettiğini anlarız. Yani bütün varlıklar, kendilerine verilen özelliklerle birlikte varlıklarının devam ettirilmesi için kendilerini Var Eden Yaratıcıya muhtaçtır. Çünkü eşyanın varlıkları ve özellikleri kendilerine ait değildir. Bu şuurla ibadet ettiğimizde bize verilmiş özelliklerin hiçbirinin içinde büyüdüğümüz kültüre ait olmadığını anlarız. Şimdiki Müslümanlık, sosyal bir kimlikten öte bir şey değildir, özel bir anlamı yoktur. Önemli olan yaptıklarımızın ne kadar bilincinde olduğumuzdur. Hareketlerimizin arkasındaki mananın ne kadar şuurunda olduğumuzdur. Kimim ben? İnsan olduğum için yaptıklarımın bilincinde olmalıyım. Robot değilim. Bilincimizle kim olduğumuzu anlarız. Bu bilinçle, ben ve muhtaç olduğunun farkına varan herkese bu bilincin Bilinçli Bir Varlık tarafından verildiğini anlarız. 

Fatiha Suresini Kâinat Şahitliğinde Okuyorum-6 | Ha-Mim

“Göklerde ve yerde olan her şey [ki onların kendilerine göre bilinçleri vardır] istisnasız, Rahman’a birer abd olarak gelecektir.” Meryem (19): 93

Bu tarz ayetler, geleneksel anlayışları yıkıp yerine yeni bir bakış açısı inşa etmeye yardımcı olur. Kâinatta Rahmana dönüp boyun eğmeyecek hiçbir şey yoktur. Esasen, var olan her şey Rahmanın merhameti sayesinde vardır. Her şey kul olarak Rahman’a hasrettir. Varlığını Rahman’a veya Yaratıcısına teslim edene “Müslüman” yani teslim olan denir. Bu demektir ki, yaratılan her şey Müslümandır. Her atom Müslümandır. Her molekül Müslümandır. Maddi olan her şey Müslümandır. Her hücre varlığını Yaratıcısına teslim eder ve ona itaat eder. Lisanı hal ile der ki: “Ben Sana aitim. Sen Var olduğun için ben varım. Sen iradeni bu yönde kullandığın için ben bu görevi yapıyorum.” Her insanın bedeni, “beni Yaratana teslim oldum” der. Bu anlamda Müslüman teriminin belli bir insan topluluğunu ifade etmesi çok yetersiz ve alakasız bir anlayışın eseridir. Peygamber (SAV) zamanında böyle bir sınırlama yoktu. Her kim içinde yaşadığı topluma bakmaksızın, varlığının var edilmek zorunda olduğunu fark ederek Yaratıcısına teslim olursa o Müslümandır. Her varlık, Merhametli Bir Yaratıcıya ibadet etmek üzere varlık sahnesine gelir. Evrensel biçimde anlaşılması gereken “İbadet” kavramını bu şekilde anlamak, Kur’an talebelerinin ulaşması gereken bir farkındalık ve bilinçlilik durumudur.

Kâinatın tümü dahil kâinattaki her şey tek tek, kendilerini Var Eden, Yaratan ve Yaşatan Allah’a ibadet eder. Şuurlu bir insan olarak Yaratıcımıza dönüp, “Yalnız Sana ibadet ederiz” dediğimde ne demek istiyorum? Yaratıcımla iletişim kurarken, evrendeki her şeyin kendi gerçekliğini kabul ettiğinin farkındayım. Biliyorum ki, evrendeki her şey Yaratanı tanıyor ve muhtaçlığını kabul ediyor. Bir insan olarak bu gerçeği bilinçli bir şekilde dile getiriyorum. Bunu yaparsam bilinçli bir abd ya da insan olurum. Aksi halde bedenen ibadet ederken bilincim bunu tasdik etmez. Bunu fark edip etmemekte özgürüm. “Yalnız sana ibadet ederiz” demek budur.

“’Yalnız sana sığınırız ve yalnız senden yardım dileriz”’ demek, ibadetin ne olduğunu anlamanın otomatik sonucudur. Yani, ibadet bilinciyle bütün kâinatın Yaratıcısını tasdik edip Ondan yardım dileriz. Yardıma her zaman muhtacız ve bunun farkındayız. Her ne istersek isteyelim bunun farkındayız. Evrendeki düzenin dışına çıkarak bir şey elde edemeyiz. Düzene uymak zorundayız. Bu düzene uyarak ihtiyaçlarımızı dile getiriyoruz. Lütfen buna ihtiyacım var veya bunu benim için yarat diye niyazda bulunuyoruz. Bilinçlilikle bu gerçeğimizi fark ederek yaşarsak, hep ibadet halinde oluruz. Buna, bilinçlilik ile adetleri ibadete çevirmek denir. Ayetin ilk kısmındaki ibadet kavramını sağlam bir temele oturttuktan sonra, sığınma ve yardım talebinin dile getirildiği ikinci kısmı anlamak çok kolay oluyor. Başka kim veya ne bize yardım edebilir ki? Örneğin, küçük bir çocuğun tüm ihtiyaçları ebeveynleri tarafından karşılanır. Ebeveynler her ne yaparsa kâinattaki düzene uyarak yapar. Muz isteyen çocuğa muz verebilmek için muz ağacının ve o ağaçtaki meyve verme düzeninin yaratılmasına müracaat edilir. Yaratıcının malı olan muzu alıp çocuğa vermek söz konusudur. Anne veya baba muzu yaratamaz.   

  • “Ben sana bakarım” diyen birisi, kâinattaki düzenin dışına çıkarak bunu yapamaz.
  •  “Senin için ölürüm” diyen birine sormak lazım, bu duyguyu nerden aldın? Kendin mi var ettin? Yoksa, kendini içinde var edilmiş mi buldun?

İradeyi kullanmak bir şeyi yaratmak demek değildir. Sadece yaratılanlardan birini seçmek demektir. Mesela, şefkat duygusuyla yaratılmışız.  Şefkat duygusuyla birine yardım etmeyi seçer veya seçmeyiz. Bunlardan birini seçip uygulamaya koymakta serbestiz.Aç bir insan gördüğümüzde ona acıyarak biraz yiyecek verir veya vermeyiz. Yiyecek verdiğimizde bunu, insaniyetimize yerleştirilmiş şefkat ve acıma duygusuna uyarak yaparız. Vermezsek, yine kâinattaki düzene tabiyiz fakat bu defa insaniyetimize yerleştirilmiş duygulara muhalefet ederek bunu yaparız. Sadece Kur’an değil bütün kutsal kaynaklarda iyiliğin karşılığında mükafat ve kötülüğün karşılığında ise cezalandırma söz konusudur. Hür iradeyi kullanmanın karşılığında bu iki durumla karşılaşırız. İradeyi kullanmak yaratılışa müdahale etmek demek değildir. Örneğin, elimde tuttuğum gözlüğümü birine verip vermemekte serbestim. Gözlüğü birine verdiğimde onun için gözlük yaratmış olmuyorum. Sadece verip vermeme seçeneklerinden birini seçmiş oluyorum. Kâinattaki düzene uygun biçimde var edilen seçeneklerden birini seçiyorum.

Bize yardım etmeyi seçen insanlara teşekkür etmeliyiz. Bunu, bir şey yarattıkları ya da bir şey ortaya çıkardıkları için değil, hür iradeleriyle yaratılış biçimine aykırı davranmamayı seçtikleri için yapmalıyız. Daha fazlası için değil. Sadece bu yüzden yani bu seçimleri için onlara müteşekkir olmalıyız. Bir şeyi seçme düşüncesi insana verilir. İnsan her neyi seçerse bu seçenek onun için kâinatın Yaratıcısı tarafından yaratılır. Her şeyin kâinatı Yaratan tarafından verildiği çok açıktır. Evrende kimse bir şey yaratamaz. Sadece yaratılmış seçenekleri kullanır. Örneğin, bugün muz değil nar yiyeceğim. Zaten var edilmiş olanlar arasından bir şeyi seçmekte özgürüm. Ancak, var edilmemiş şeyler arasından bir şeyi seçemem.

  • Bütün seçenekler var edilenler arasından seçiliyor!
  • Ben hiçbir şey yaratmıyorum!

Bunu anlamak önemlidir çünkü hür irademizi kullandığımızda bir şeyler yaptığımızı zannediyoruz. Hayır, hür irademizle bir şeyi seçerken de sadece düzene uyuyoruz, başka bir şey yapmıyoruz. İnsaniyetimize uygun davranmak zaten yaratılışımız gereği görevimizdir. Bunu övünç veya gurur vesilesi yapmak doğru olmaz.

Misal 1: Bir fakire 10 lira vermek yerine 100 lira vermeyi seçtim. Bir şey yarattım mı? Hayır. Zaten var olanlardan verdim. Verilen miktar değişse de var etme değişmez. Cömertlik de Yaratıcıya aittir. Verirken O’nun malından veririz.

Misal 2: Ramazan’da 1000 kişiye iftar verdim. O insanları yedirip besleyen ben değilim, ikram ettiğim yiyecekler ve yemek yeme fiili kâinatın Yaratıcısı tarafından yaratılır. Ben irademi iftar verme yönünde kullandım. Zaten kâinatın Yaratıcısı tarafından yaratılmış olanlardan bir kısmını vermeyi seçtim. Bir şey yaratmadım.

Misal 3: Şimdi 20 yaşındayım ve bu yaşa kadar hiçbir namazımı kaçırmadım. Tamam, bunu bana verilen sağlık ve hayat dolayısıyla yapabildim. Bu fiillerim kâinatın Yaratıcısı tarafından yaratıldı. İbadet etmeyi seçtim. Bu süreçte yaratılışıma aykırı davranmadım ve kendimle çelişmedim, hepsi bu.

Misal 4: Bir yerlerde adının geçmesi için para bağışlamak. Böyle yapmak da bir şey yaratmak demek değildir. Bunu yapan, sadece bir yerde adının geçmesi için kendine verilen özelliği ve imkânı kullanmış olur.

Neticede, her ne yaparsak yapalım yaratılışa bir şey eklemiyoruz. Benim hesabımda olan bir parayı bir başkasının hesabına geçirmek yeni bir para yaratmak değil, transfer için Yaratıcının kuralına tabi olmaktan ibaret bir seçimdir. Mükâfat bu seçim için olur eğer mükâfatı verebilecek olan Yaratıcıyı tanıyarak bu seçimi yapmış isek. Kâinattaki varlıklar mükâfat kaynağı olamaz. Doğal kanunlara uyarak yaptım diyenin mükâfatını doğal kanun veremez, çünkü öyle bağımsız bir kanun yoktur ki versin. Kanun dediğimiz yaratılışı gerçekleştirme düzeninden ibarettir. Her an hür irademizi kullanırız. Herkes, her işte ister dindar olsun ister olmasın ne yaparsa yapsın Yaratıcıya yardım için müracaat eder. “Yalnız Senden yardım dileriz” (Ve iyyake neste’in) der. Başka hiçbir şey bize yardım edemez. Yaratılışımızla çelişmemek için yardım etmeyi seçiyoruz. Bu dünyada bulunma nedenimiz de budur. Burada yaptığımız şey, bu seçimlerde bulunmaktır. İyi bir şey yaptığımızda, o zaten yaratılışta vardır. O kadar iyi olmayan yani biraz “kötü” bir şey yaptığımızda, o da evrende var olan bir şeyi yaratılış maksadıyla kullanmamanın adı olur. Her hâlükârda biz, bir şey yaratmıyoruz. İyi bir şey yaptık diye de gurur duyamayız. Mesela, bir portakal ağacı bize portakal meyvesinin gelmesine vesile oldu diye övünmez. Hal diliyle kendi kapasitesinde hep Yaratıcıyı tesbih eder ve Ona şükreder. Biz de iyi bir şey yaptığımızda onun gibi fakat insani bilincimizin kapasitesini kullanarak samimi ve sadık şükredenlerden olmalıyız.  Ancak insaniyetimizle çeliştiğimizde, fıtratımıza ters bir şey yaptığımızda da utanmamız gerekir. Örneğin, muhtaç olan birine yardım etme imkânımız varsa yardım etmeliyiz. Yaratılışımıza uygun olan budur. Ama imkânımız olduğu halde yardım etmezsek işte o zaman kendimizden utanmalıyız. İnsan olarak böyle yaratılmışız.

*Islam From Within Youtube kanalında yayınlanan “Quran-Universe Parallel Reading: Chapter Fatiha– Part 6–07/06/17” başlıklı videonun transkriptinin çevirisidir.

Bölümler: 12 3 | 4 | 5 | 6 | 7 | 8

Yazar hakkında

Yunus Erkan

Yorum yazın