Bilindiği gibi sözlükler, bir dilin bütün kelime ve deyimlerinin anlamını ya da anlamlarını alfabetik sırayla açıklayan eserlerdir. Bir kelime o dilin konuşulduğu toplumlarda dönemden döneme farklılıklar gösterebilir. İyi bir sözlük çalışması, kelimelerin anlamlarını açıklarken dönemlere de işaret eder. Başka bir ifadeyle kelimeler bir toplumun politik, sosyo-ekonomik, kültürel seyriyle bağlantılı olarak değişik zamanlarda değişik anlamlar kazanır.
Kur’an, ilk muhatap kitlesinin dili olan Arapça inzal edilmiş bir kitaptır. Kullanılan kelimeler o toplumda genellikle anlamı belli olan kelimelerdir. Ancak kainatın Yaratıcısının bütün insanlığa ‘rehberliği’ olan bu kitaptaki kelimeler, aynı zamanda onun iç mantığı ve ana mesajına uygun anlamlarda ifadesini bulmuştur. Kur’an’a muhatap olan kişi ve toplumların onu doğru anlayabilmesi için, kelimeleri evrensel olan ‘Kur’anın maksadına’ uygun şekilde anlamaya ve anlamlandırmaya çalışmaları zorunludur. Buna bir bakıma Kur’an kelimelerinin ‘kavramsallaştırılması’ diyebiliriz. Aksi halde Kur’an kelimeleri bir dilden başka dile aktarılırken kaçınılmaz olarak kendi iç mantığından kopuk, sağlıksız, yanlış, hatta Kur’an’ın maksadıyla çelişen anlam kaymalarına ve çarpıtmalarına uğrayabilir. Daha ötesi Kur’anın temel mesajları gözetilmeden yapılan aktarımlar Kur’an’ı seküler bir anlayışa kurban edebilir.
İnsanlara ‘bilemeyeceklerini öğretmek amaçlı bilgi kaynağı olan Kur’an’, muhataplarını seküler anlayıştan kurtarmak için hem onların kullandığı kelimeleri kullanacak hem de bu kelimelere yepyeni ‘terim’ anlamları yükleyecektir. Bu yönüyle Kur’an yepyeni bir bilim dalı özelliği arz eder. Varlığı ve hayatı yepyeni bir perspektifle açıklayan bir bilim dalı. Her bilim dalı gibi elbette Kur’an’ın da kendine has terimleri olmalıdır.
Öte yandan Kur’an, tanımı gereği Ezeli İlimden gelen bir Kaynağın konuşması olduğuna göre, onun, bütün zamanları ve coğrafyaları dikkate alarak, her döneme ve her topluma hitap etmesi gerekir. Bu da Kur’an kelimelerini, Kur’an’ın kendi temel mesajlarına göre anlayıp ona uygun şekilde muhatap olma yoluyla gerçekleşebilir.
Bu kısa ön hatırlatmalardan sonra örnek olarak ‘imtihan’ kelimesi üzerinde durabiliriz.
İmtihan kelimesi Arapça sözlüklerde ‘mihnet altında bırakmak’ anlamına geliyor, yani olumsuz bir anlamı var. Türk kültüründe de imtihan kelimesi genellikle olumsuz anlamda kullanılıyor. Sıkıntıda olduğumuz zaman ‘ne yapalım, bu dünyada imtihan oluyoruz’ diyerek kaçamak bir cevap veriyoruz. Peki bu anlayış Kur’an’ın maksadı ile uyumlu bir anlayış mıdır?
Her şeyden önce insanların bu dünya düzeninde karşılaştıkları sonuçlar ancak kendilerinin kendilerine kazandırdıkları sonuçlardır. Tercih eden insan, fakat insanın hürce yapmış olduğu tercihlerine göre sonuçları yaratan, yani kainata her an yok iken Varlık Veren Allah’tır. Nitekim O, “Allah kimseye gücünün yeteceğinden öte teklif yapmaz, herkesin kazandığı lehine, yüklendiği aleyhinedir,..” (2:286) ifadesiyle bu gerçeğe işaret ediyor. Halen var olanlar arasından hürce seçim yapan insan, yaptığı seçimlere varlık veremediği için, onların yaratılmasını, kâinatın Yaratıcısı bizzat Kendisi üstlendiğini bildirir. Seçmenin sonucundan insan sorumludur. Yaratmadan değil, çünkü yaratamaz.
Şu ayette de, “Eğer siz Allah’a şükreder ve iman ederseniz, Allah size azap edip de ne yapsın? Zira Allah şükredenlerin karşılığını her zaman veren ve her şeyi bilendir.” (4:147) beyanıyla çok açık bir mesaj veriyor! Bu nedenden dolayıdır ki, insan, seçimini kâinatın yaratılış maksadına aykırı ve ondaki düzene ters düşecek yönde kullandığı zaman, yanlışını tanıması için insanın hoşlanmayacağı hisler yaratılır. Ta ki insan aynı hatayı tekrarlamasın, doğru seçim yollarını öğrenip terakki etsin.
Kur’an’da imtihan kelimesi iki ayette geçer, bunların birinde Allah’ın ‘kalpleri imtihan etmesi’ tabirine yer verilir (49:3), diğeri müminlerin muhacirleri imtihan etmeleri ile ilgili olarak yer alır (60:10).
Kur’anda Türkçe’ye intikal etmiş haliyle imtihan ‘ftn” kökünden gelen ‘fitne’ ve “blv” kökünden gelen kelimelerle ifade edilir.
Mesela, “İnsanlar “iman ettik” demekle bırakılıp da imtihan edilmeyeceklerini mi sandılar?” (29:2) ayetinde geçen fiil (yüftenûn) “ftn” kökünden gelen kelime olup mütercimler “fitne” kelimesinin Türkçe’deki olumsuz çağrışımlarından kaçınarak bunu ‘imtihan edilmek” şeklinde meallendirmişlerdir. Ama bu meallendirmede imtihan kelimesinin olumsuz çağrışımlarını hesaba katmamışlardır. Oysa ‘fitne’ kelimesi sözlükte altın ve gümüş gibi değerli madenleri, saflığını ortaya çıkarmak üzere ateşte eritmek’ anlamına geliyor. Kelimenin bir başka anlamı ise ‘kurbanı kolay yüzebilmek için sıcak kuma gömmek’ şeklinde açıklanıyor. Dolayısıyla kelimenin sözlük anlamında bile olumsuz bir mânâ söz konusu değil.
Türkçe’ye imtihan şeklinde aktarılan “blv” kökünün anlamında ise sıkıntı, güçlük, deneme, darlık, musibet gibi mânâlar bulunuyor. Bu kökün geçtiği meşhur bir ayette, “And olsun, sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek imtihan ediyoruz…” (2: 155) buyruluyor. Buradaki sıkıntı, güçlük veya darlığı insanların önüne kurulan bir tuzak gibi anladığımızda, Kur’an’ın temel maksatlarıyla uyumlu olmayan bir anlayışa kapılmış oluruz. O halde bu kelimeyi de Kur’anın temel mesajlarına uygun bir terim içeriğine kavuşturarak anlamak gerekiyor.
Sadede gelelim. İster fitne kelimesi ister bela veya musibet kelimesiyle ifade edilsin Türkçe’ye ‘imtihan’ şeklinde aktarılan bu kelimelerin olumsuz çağrışımlar içerdiği ortada. Mesela öğrenciler imtihan sözcüğünden hoşlanmaz, içerdiği anlam çerçevesinde imtihan edilmeye de hoş bakmazlar. Peki bu kelimeyi Kur’anın maksatlarına uygun bir biçimde nasıl anlayabiliriz?
Kur’an’ın ana mesajı çerçevesinde düşündüğümüzde, biz bu dünyaya, bize verilen insaniyetimizi gerçekleştirerek, kainatın Yaratıcısını tanımak üzere gönderiliyoruz. Daha açık bir ifadeyle biz öğrenciyiz, öğrenmek üzere bu dünyadayız. Eğitimin gereği olarak “Öğretmen” olan Yaratıcımız bize her türlü eğitim aracını sunacak, bize yardımcı olacak, bize destek sağlayacaktır.
Laboratuvarda deney yaparken, eğer deney kurallarına uymaz isek, kendimize zarar veririz. Bıçak yaratılmıştır. Bıçağı Yaratan beni uyarıyor: “Bıçağı kullanırken dikkat etmezsen kendine zarar verebilirsin. Öğrencilik görevini hakkıyla yapmak için size sunduğum ‘imkanları’ gereği gibi degerlendirmezsen kendine zarar verebilirsin. “Evet ben öğrenciyim, öğrencilik pozisyonumu da kabul ediyorum (inandım) dedim diye, öğrenmenin gereklerini yerine getirip getirmedigini ‘tecrübe’ ettirmeden seni öğrencilikten çıkarmam. Bunu ‘tecrübe’ edeceksin, bizzat göreceksin bu dünyada. Dikkatli ol, öğrencilik gorevini sana verdigim kapasite içinde kullan, tembellik yapma!” diye uyarıyor.
Öyleyse biz Türkçede olumsuz anlam taşıyan ‘imtihan’ kelimesi yerine başka bir kelime kullanmak zorundayız. Burada bana en makul gelen kelime “imkân”dır. Bu kelime hem Kur’an’ın maksadına uygun, hem Öğretmen’i sevdirten, hem de O’na saygı duymaya vesile olan bir kelime olarak gözüküyor.
Risale-i Nurlar’ın kelime tekrarlarının genellikle açıklayıcı mahiyette olduğunu dikkatli okuyucular bilirler. Aşağıdaki metinde yer alan virgülleri “yani” diye okumak gerekir. Birlikte okuyalım:
“Şu dünyayı tecrübeye mahal ve imtihana meydan ve esma-i hüsnasına âyine ve kalem-i kader ve kudretine sahife olmak için yaratmış. Ve tecrübe ve imtihan ise neşvünemaya sebeptir.”
Tekrar okuyalım: “Şu dünyayı tecrübeye mahal, yani imtihan meydanı, yani esma-i hüsnasına ayine, yani kalem-i kader ve kudretine sahife olmak için yaratmış. Ve tecrübe yani imtihan ise neşvü nemaya sebeptir.”
Müellif peki, neden birçok açıklayıcı kelime kullanarak sanki tekrara düşüyor? Işte sır burada. Türkçe konuşan kişilerin bu kelimeler ile kastettiklerinin açık olmadığı, kültürün Kur’an’ın maksadına aykırı düşecek çok anlamlar içerdimesi söz konusu olduğundan, müellif, problemi çözme çabasına girişmek zorunda hissediyor kendisini. Sanki şunu diyor: Sen imtihan deyince korkuyorsun. Tecrübe diyelim, oldu mu? Dikkat et, hala yetmez. Neden? Çünkü tecrübe deyince, “Allah beni tecrübe ediyor, sanki bilmiyormuş gibi” diye anlarsın ve Allah’sa bilmesi gerekmez mi benim ne olduğumu? diye itiraz etme ihtimalin çok fazla. Sana tecrübe imkanı veriyor. Yani, sana deney yapacak bir alan hazırlamış, tecrübe etmen için, yani deneyerek öğrenmen için. Fakat Türkçede böyle anlaşılmaz. Devam ediyor: “esma-i hüsnasına âyine” şimdi anladın mı? Yani: “Senin Benim mükemmel özelliklerime ayna görevini yaparak Beni tanıman için sana imkân veriyorum” diyor. Devam ediyor: “kalem-i kader ve kudretine sahife olmak için yaratmış.” Tamam, şimdi anlaşıldı. Kur’an’ın imtihan dediği şey, O’nun insanı yaratmasındaki ana maksat olan Kader ve Kudret tecellilerine bir sahife olması içinmiş. İnsan bunun için yaratılmış.
Sonuç olarak bizim ‘imtihan’ dediğimiz şeyin Kur’an’ın maksadındaki yeri tamamen farklı olup, bizim başlangıçta düşündüğümüz olumsuz anlamla uzaktan yakından alakası bulunmuyor!
Not. İlyas Üzüm tarafından yayına hazırlanmıştır.
Maşallah Ali Abi Allah razı olsun.
“Öyleyse biz Türkçede olumsuz anlam taşıyan ‘imtihan’ kelimesi yerine başka bir kelime kullanmak zorundayız. Burada bana en makul gelen kelime “imkân”dır. Bu kelime hem Kur’an’ın maksadına uygun, hem Öğretmen’i sevdirten, hem de O’na saygı duymaya vesile olan bir kelime olarak gözüküyor.”