Usûle Dair

Zengin Olmak mı İstiyorsunuz?

Zengin Olmak mı İstiyorsunuz? | Ha-Mim

Said Nursi 14. Lem’a’da “Dünya öküz ve balık üzerindedir” hadisini yorumlarken Kuran’daki bazı ayetler gibi hadislerin de müteşabihâtı olduğunu ve gayet derin meseleleri temsilâtla ve teşbihatla avâma ders verdiğini söylüyor. Ayrıca teşbih ve temsillerin, havastan avâma geçtikçe, yani, ilmin elinden cehlin eline düştükçe, mürur-u zamanla hakikat telâkki edildiğini ifade ediyor.

Bu noktalar çok önemli ve hadisleri okurken Alemlerin Rabbi’nin insanlara mutlak rahmeti bulmaları için rehberlik etmek üzere gönderdiği elçisinin konuştuğunu hatırımızdan çıkarmadan, Resulullah’ın (asm) sözlerindeki mecazi ifadelere dikkat ederek tevhide ve imanın rükünlerine bakan yönleri bulmaya çalışmalıyız.

Örnek olarak aşağıdaki hadisi yukarıda bahsettiğimiz usule göre okumaya çalışalım. Kütübü Sitte’de 3872 no’lu hadis şu şekilde:

Ümmeyye İbnu Mahsiyy radıyallahü anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm otururken bir adam besmele çekmeden yemek yiyordu. Yemeğini yemiş, geriye tek lokması kalmıştı. Onu ağzına kaldırırken: “Bismillahi evvelehu ve ahirehu” dedi. Bunun üzerine Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm güldü ve:

“Şeytan onunla birlikte yemeye devam etti. Ne zaman ki Allah’ın ismini zikretti, karnındakileri hep kustu!” buyurdu.”

Bu hadisi mecazi yapısından çıkararak zahiri manasıyla anlamaya çalışmak hadisi öldürmek anlamına geliyor. Bu şekilde bir yaklaşım, insanı, hadiste çok güzel bir mecazla anlatılan imani terbiyeden yoksun bırakıyor. Hadisi tasdik edemeyeceği, gözlemleyemeyeceği, tecrübe edemeyeceği bir alana atmış oluyor.

Tevhid ve marifetullah eğitimini alma amacıyla ve mecazi yapısını hatırımıza tutarak yorumladığımız zaman ise bambaşka bir mana ifade ediyor bu hadis.

Yemeğe başlarken bismillah (yani Allah’ın adıyla) demek, yemekteki özellikleri, o özelliklerin hakiki sahibine, o yemeği yaratan hakiki Mün’im’e vermek anlamına geliyor. Hadiste anlatılan olayda yemek yerken başta besmele söylemeyen insan, verilen nimetlerin kaynağını görmemişti, o nimetlerde tecelli eden isimleri okumamıştı ve o yemekteki rezzakiyet, rahmet, ikram gibi özellikleri hakiki sahibine vermemişti, o yemeğin sahibini özellkleriyle tanımamıştı. O yemekten alması gereken iman (marifetullah) eğitimini almamıştı. Yani şeytan onunla birlikte yemek yiyordu. Evet, şeytanın yemek yemesi, bir kulun kulluğunun, insaniyetinin farkında olmadan yaşaması demektir. İnsan bismillah dediği zaman şeytanın kusması da insanın alamadığı o eğitimi yeniden alması, Rabbi’ni tanıması anlamına gelmektedir.

Bu usul, Kuran’daki ayetlerden de işari manalar çıkarmakta kullanılabilir. Örnek olarak Said Nursi Tevbe Sûresinin 129 ayetinden ((“Eger senden yüz çevirecek olurlarsa de ki: Allah bana yeter. Ondan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Ben Ona tevekkül ettim. Yüce Arşın Rabbi de Odur.” Tevbe Sûresi, 9:129.)) bahsederken 11. Lem’anın 4. Nüktesinde şöyle söylüyor:

Evet, anladım ki, âyetin mânâ-yı sarihinden başka bir mânâ-yı işarîsi beni teselli etti ki, sükûnet buldum ve sekînet verdi.

Evet, nasıl ki mânâyı sarihi Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma der: “Eğer ehl-i dalâlet arka verip senin şeriat ve sünnetinden i’raz edip Kur’ân’ı dinlemeseler, merak etme. Ve de ki: Cenâb-ı Hak bana kâfidir. Ona tevekkül ediyorum. Sizin yerlerinize, ittibâ edecekleri yetiştirir. Taht-ı saltanatı herşeyi muhittir; ne âsiler hududundan kaçabilirler ve ne de istimdat edenler medetsiz kalırlar.”

Öyle de, mânâ-yı işarîsiyle der ki: “Ey insan ve ey insanın reisi ve mürşidi! Eğer bütün mevcudat seni bırakıp fenâ yolunda ademe giderse, eğer zîhayatlar senden mufarakat edip ölüm yolunda koşarsa, eğer insanlar seni terk edip mezaristana girerse, eğer ehl-i gaflet ve dalâlet seni dinlemeyip zulümata düşerse, merak etme. De ki: Cenâb-ı Hak bana kâfidir. Madem O var, herşey var. Ve o halde, o gidenler ademe gitmediler. Onun başka memleketine gidiyorlar. Ve onların bedeline o Arş-ı Azîm Sahibi, nihayetsiz cünud ve askerinden, başkalarını gönderir. Ve mezaristana girenler mahvolmadılar; başka âleme gidiyorlar. Onların bedeline başka vazifedarları gönderir. Ve dalâlete düşenlere bedel, tarik-i hakkı takip edecek muti kullarını gönderebilir. Madem öyledir; O herşeye bedeldir, bütün eşya birtek teveccühüne bedel olamaz” der.

Said Nursi’nin yukarıdaki cümlelerde yorumladığı Tevbe, 9:129 ayeti ile ilgili Ebû Dâvud’un Sünen’inde şöyle bir hadis rivayet ediliyor:

Ümmü’d-Derdâ(r.anhâ) Ebu’d-Derdâ(r.a)’dan naklen Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu rivâyet eder:

“- Kim sabah- akşam, “Hasbiyallahu lâ ilâhe illâ Hû aleyhi tevekkeltü ve huve Rabbü’l-Arşi’l-Azîm / Allah bana kâfîdir. O’ndan başka ilâh yoktur. O’na tevekkül ettim. O, büyük arşın sahibidir” diye yedi kere söylerse Allah onun sıkıntılarını giderir” buyurdu.

Bu hadis, 9:129 ayetini, manasını hiç anlamadan, bu ayetin terbiyesine hiç girmeden ezbere bir şekilde okuyan bir insanın sihirli bir değnek değmişçesine sıkıntılarının gitmesi anlamına gelmiyor diye düşünüyorum. Bilakis, bu ayeti anlayarak, hissederek, tefekkür ederek 7 defa okuyan bir insana Allah tabii ki yeter. Çünkü ayette bahsedildiği gibi Allah’ın kendisine yeter olduğunu anlayan, O’ndan başka ilah olmadığını, O’nun kendisine şah damarından daha yakın olduğunu bilen, her anın ve bütün olayların O’nun, yani sonsuz merhamet, hikmet ve ilim sahibi olan Alemlerin Rabbi’nin izni ve yaratmasıyla ortaya çıktığını bilen bir insanın sıkıntıları tabii gider. Gözünün önundeki perde kalkıyor çünkü. Bakış açısı değişiyor. Abd olarak yaşamaya başlıyor. Ayetin terbiyesine giriyor bu insan.

Buradaki önemli bir başka nokta da şu: Bu hadis sahih olmasa idi bile, mana itibariyle bu cümle doğrudur diyebilirdik. Çünkü bahsi geçen ayet, muazzam bir iman eğitimi veriyor. Bu ayetin terbiyesine giren insanların hayata bir başka açıdan bakmamaları, dünyevi sıkıntı ve üzüntülerden kurtulmamaları mümkün mü?

Bir başka örnek:

“Her kim, Vâkıa sûresini her gece bir defa okumayı âdet haline getirirse, ömründe fakirlik görmez.”

Bu hadis, zenginlik hadisi olarak yorumlanıyor ve bu hadisi okuyunca maddi olarak sıkıntılardan kurtulmanın mümkün olduğu söyleniyor. (Nimetlerin ziyadeleşmesi ile ilgili bakınız: Şükür ve Nimetlerin Ziyadeleşmesi) Kanaatimce bu hadisi de Tevbe Suresindeki yukarıda bahsi geçen hadis gibi yorumlamak gerekli. Bu suredeki yoğun imani eğitime giren insan fakirlik görmez tabii ki. Maddi olarak geliri artar değil! Bu sure tükenmez bir hazine değerinde bir bakış açısı kazandırır insana.

Zengin olmak mı istiyorsunuz? Buyurun Vakıa suresininin terbiyesine girmeye.

Yazar hakkında

Abdullah Berâ

Bu köşede çeşitli platformlarda yapılan müzakereler sonucunda ortaya çıkmış bazı hakikatleri paylaşmaya çalışacağım. Bu hakikatlerin ortaya çıkmasında yorum ve eleştirileri ile büyük katkı sağlayan bütün hakikat yolcularına teşekkürü bir borç biliyorum. Yazılardaki eksiklikler hiç süphesiz bana aittir.

Yorum yazın