Kur'an Okumaları

Şükür ve Nimetlerin Ziyadeleşmesi

Şükür ve Nimetlerin Ziyadeleşmesi | Ha-Mim

Risale-i Nur’un her zaman duyduğumuz kavramlara getirdiği yeni bakış açısı, Kur’an-ı Kerim’de ki ayetleri çok farklı boyutlarda anlamamıza yardımcı oluyor. Örnek olarak, Bediüzzaman, muhabbetin Cenab-ı Hak adına yapılması gerektiğini anlatırken  (33. Söz, 3. Mevkıf, 2. Mebhas, Mühim bir sualin 2. Nüktesi) diyor ki:

Meselâ, nasıl ki bir padişah-ı âli,* sana bir elmayı ihsan etse, o elmaya iki muhabbet ve onda iki lezzet var:

Biri: Elma, elma olduğu için sevilir. Ve elmaya mahsus ve elma kadar bir lezzet var. Şu muhabbet padişaha ait değil. Belki, huzurunda o elmayı ağzına atıp yiyen adam, padişahı değil, elmayı sever ve nefsine muhabbet eder. Bazan olur ki, padişah, o nefisperverâne olan muhabbeti beğenmez, ondan nefret eder. Hem elma lezzeti dahi cüz’îdir. Hem zevâl bulur; elmayı yedikten sonra o lezzet dahi gider, bir teessüf kalır.

İkinci muhabbet ise, elma içindeki, elma ile gösterilen iltifâtât-ı şâhânedir. Güya o elma, iltifât-ı şâhânenin nümunesi ve mücessemidir diye başına koyan adam, padişahı sevdiğini izhar eder. Hem iltifâtın gılâfı olan o meyvede öyle bir lezzet var ki, bin elma lezzetinin fevkindedir. İşte şu lezzet ayn-ı şükrandır. Şu muhabbet, padişaha karşı hürmetli bir muhabbettir.

*Bir zaman iki aşiret reisi, bir padişahın huzuruna girmişler, yazılan aynı vaziyette bulunmuşlar.

Yukarıdaki açıklama ışığında aşağıdaki ayeti yorumlayabiliriz.

İbrahim Suresi’nin 7. Ayetinde Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor.

وَاِذْ تَاَذَّنَ رَبُّكُمْ لَئِنْ شَكَرْتُمْ لَاَز۪يدَنَّكُمْ وَلَئِنْ كَفَرْتُمْ اِنَّ عَذَاب۪ي لَشَد۪يدٌ

İbrahim, 14:7 

Ve [yine hatırlayın ki] Rabbiniz size (şöyle) bildirmişti: “[Bana] şükrederseniz, muhakkak ki size kat kat fazla veririm; yok, eğer nankörlük ederseniz, bilin ki Benim azabım gerçekten çok çetindir!”

Bir insan eline geçen bir nimete, mesela bir elmaya, şükür gözü ile baktığı zaman, o nimette, o nimeti kendisine veren ve hakiki Münim olan Cenab- Hakk’ın özelliklerini görür ve bu özelliklere muhatap olur. Yani Bedüzzaman’ın verdiği örnekte olduğu gibi elma ile gösterilen bu kainatı yaratn ve yaratmaya devam eden Alemlerin Rabbi’nin iltifatına, ikramına, misafirperverliğine mazhar olur. O elmada, yaratıcısının Cemil isminin tecellisini görür yani yaratıcının güzelliğini tanır. O elmada, o elmayı kendine ikram eden zatın Rezzakiyetini anlar. O elmada, o elmanın hakiki sahibinin o elmayı kendisine ikram etmek için kainattaki elementleri, molekülleri bir araya getirdiğini, topladığını müşahede eder. Faklı bir açıdan bakınca elmadaki canlılığı görerek Allah’ın Hayy isminin tecellisini okur. Bir başka açıdan bakınca bu elma ile kendisine gösterilen rahmeti hissederek, Rahman ve Rahim isimlerini okur. Bir başka açıdan bakınca elmadaki her şeyin ne kadar hikmetli olduğunu, ayrıca bu elma için gerekli kudreti okuyarak yaratıcısının Hakim ve Kadir olduğunu anlar. Rahman, Rahim, Hakim ve Kadir olan yaratıcısının kendisini hiçliğe atmayacağını, sevdiklerinden ayrı bırakmayacağını anlar ve Allah’ın Şafii isminin manevi bir tedavisini ruhunda hisseder ve hakeza…

Şükür ve Nimetlerin Ziyadeleşmesi

İşte ayette bahsi geçen “şükrederseniz, muhakkak ki size kat kat fazla veririm” de kastedilen nimetlerin artması, yukarı paragrafta bahsi geçen marifetullahta ilerleme süreci. Yoksa ayeti “şükrederseniz, bir eviniz varken ikincisini veririm” anlamında yorumlamak, ayeti çok dar bir manaya hapsetmek anlamına gelir. Bu yanlış yorum, “ben şükrediyorum ama maddi olarak artan bir şey göremiyorum” şeklinde itirazlarla karşılaşır.

Peki ayetin ikinci kısmını nasıl anlamalı? Yani “eğer nankörlük ederseniz, bilin ki Benim azabım gerçekten çok çetindir!”. Bu kısım da yukarıda bahsedilen “artan nimetlerden mahrum kalmak” şeklinde anlaşılmalı. Evet, elmaya şükür gözüyle bakmayan insan, Yaratıcının o elmada tecelli eden isimlerini okumaktan mahrum kalarak daha bu dünyada iken azap çekmeye başlayacaktır. Yani mesela elmadaki rahmete gözünü kapayan insanın, gözünü kapaması neticesinde kendisini rahmete muhatabiyetten mahrum bırakarak öldükten sonra hiçliğe gideceğini düşünmesi, sevdiklerinden ebediyyen ayrı kalacağını düşünerek yaşayacağı firak acısı gibi şeyler… Bu rahmeti görmeyen ve tanımayan insan, fiziki olarak bu dünyadan ayrıldığı zaman da yine bu rahmetten mahrum kalacaktır. Çünkü serbest iradesiyle kendisine sunulan rahmeti görmemeyi tercih etti.

İnsan, bu azaba kendisini kendi elleriyle maruz bırakmaktadır. Elmada tecelli eden özellikleri, ikramı, iltifatı görmeyen insan, serbest olan cüz-i iradesiyle (özgür seçimi ile) bir tercihte bulunarak ve gözünü kapayarak gündüzü kendisine gece yapmaktadır.

Burada “Peki, neden Cenab-ı Hak ayette ‘azabım gerçekten çok çetindir’ “şeklinde kendisinin azap vereceğinden bahsediyor. Bunu iki şekilde anlamak lazım. Birincisi, evet, insan cüz-i iradesiyle seçim yapıyor ve seçtiklerinden sorumlu. Ama seçilen bu şeylerin yaratıcısı Allah.  Dolayısıyla Cenab-ı Hak ayette  ‘azabım gerçekten çok çetindir’ buyuruyor. İkinci olarak da yukarıdaki açıklamalar ortaya koyuyor ki insanın yaratısından uzak kalması, O’nu isim ve sıfatlarıyla tanıyamaması, insanın kendisini soktuğu büyük bir azap denizi. İşte Cenab-ı Hak ayette “azabım yani benden uzak kalmanız gerçekten çok çetindir” buyuruyor.

Ayette “Rabbiniz” kelimesinin kullanılması Cenab-ı hakk’ın Rububiyetine, terbiye ediciliğine vurgu yapıyor. Elmaya şükür gözü ile bakan insan, yaratıcının o elma ile yaptığı terbiyeye muhatap oluyor demektir. Şükür, Cenab-ı Hakk’ın bizi terbiye etmek için gönderdiği mevcudatı okumak ve mevcudatta tecelli eden özellikleriyle yaratıcıyı tanımak demektir.

Bu ayetin hakkaniyetini kendimiz yukarıda bahsedilen usulle tasdik edebiliriz. Bize verilen nimetlere şükür gözüyle baktığımız zaman bu nimetlerin ziyadeleştiğini, nimetlere şükür gözüyle ve yaratıcısı adına bakmaz, yani  O’nun özelliklerini tanımadan bakarsak, şiddetli bir azaba düştüğümüzü bizzat kendi dünyamızda müşahede ediyoruz. Zaten ayet, içerdiği “Hatırlayın ki” manasıyla bu gerçeği kendi hayatımızda tecrübe ettiğimizi bize hatırlatıyor.

Yazar hakkında

Abdullah Berâ

Bu köşede çeşitli platformlarda yapılan müzakereler sonucunda ortaya çıkmış bazı hakikatleri paylaşmaya çalışacağım. Bu hakikatlerin ortaya çıkmasında yorum ve eleştirileri ile büyük katkı sağlayan bütün hakikat yolcularına teşekkürü bir borç biliyorum. Yazılardaki eksiklikler hiç süphesiz bana aittir.

Yorum yazın