‘’Her hayır O’nun elindedir.’’
İnsanın ihtiyaçları, arzuları, istekleri, emelleri, elemleri, hayalleri sonsuzdur. Bu sonsuz duygularımızı karşılayacak, bunlara cevap verecek bir Halık-ı Zülcelal olması lazım gelir. Çünkü bu ihtiyaçlarımı ancak ve ancak kainatın yönetimini elinde bulunduran, bir Sultan-ı Zülcelal karşılayabilir. Bu kainatın yaratıcısının azametini görmediğimiz taktirde, bu sonsuz ihtiyaçlarımızı kimden isteyeceğimizin farkında olamayacağımızda aşikardır. Bir şeyi birinden istemek için ilk önce o isteyeceğim şeyin onda mevcut olduğunu bilmem ve ihtiyacımın o zat tarafından karşılanabileceğinden emin olmam gerekir.
Bundan emin olmam O zatı ne kadar iyi tanıdığıma delildir. Yani her hayrın O’ndan geldiğini, her şeyin anahtarının O’nda olduğunu, rahmet hazinelerinin sonsuz olduğunu bilmeliyim ki bu sonsuz ihtiyaçlarımı isteyebileyim. Yani işin sırrı önce O’nu tanımakta; sonra kendini tanımakta. O’nu tanımanın yolu kainatı dikkatle okumaktan ve bakmaktan geçiyor. O’nu tanımak istiyorsan önce kainatı dikkatle mütalaa et. Eşyayı yaratanı ve sana ihtiyaç olarak sunanı bil. Bunun gibi kalbinin, dimağının, cesedinin, midenin ihtiyaçlarını karşılayan Zat-ı tanı. İnsaniyetim gereği varlığım sonsuz, mutluluğum sonsuz, memnuniyetim sonsuz olsun istiyorum. O zaman bunları bana verebilecek sonsuz bir Kudret lazım gelir.
İkinci olarak kendimi tanımam gerekiyor. Kendimi tanıdığım ölçüde, yani acizliğimin ve fakirliğimin farkında olduğum sürece, ihtiyacımın şiddeti ölçüsünde ihtiyacımı karşılayanı tanıyabilirim. İhtiyacım arttıkça bunu kendi kendime karşılayamayacağımı, elimin yetişmeyeceğini anlıyor ve O’na; her şeyin anahtarı ve hazinesi elinde olan Zat’a yaklaşıyorum.
Evet hazine O’nun elinde anahtarı da; öyle ise açılmayacak kapı yok. Belki bazılarının anahtarının elimize geçmesi için istemesini bilmemiz gerekiyor. İhtiyaçlarım bana Kerim-i Mutlak olan Cenab-ı Hakkı tanıttırıyor ve hakiki Matlub’a ulaştırıyor. İhtiyaçlarım bana onları verebilecek bir Zat’ın olduğunu göstermekle birlikte, isteme duygusunu vereni tanıttırıyor ve istemesini öğretiyor. Ve Mucib ismi ile iste kulum vereyim diyor. Bu farkındalıkla kulluğun ne manaya geldiğini anlıyorum. Bir bebeğin annesine muhtaç olduğu gibi O Zat’a muhtaç olduğumu; O’nun ise Samed olduğunu anlıyor, ve ‘’Allah ganidir; muhtaç olan sizsiniz’’ (Muhammed Suresi:47;38) ayet-i kerimesini bütün ruh-u canımla hissetmeye çalışıyorum.
İstemek böyle kutsi bir şey olduğuna göre istemenin bir yolu yordamı vardır. Bu sonsuz hazinelerin kapılarını açan anahtarlar yani sebepler (zemin hazinesini yağmur anahtarıyla açtığı gibi) (Şualar;522), yalnızca ve yalnızca dua ile gönderilir. Ferşten Arşa, ezelden ebede kadar en geniş dairelerde insanın vazifesi, yalnız duadır. (Mesnevi-i Nuriye;95)
Öyleyse bu vazifemizin gereğini yerine getirebilmek için duanın mahiyetini anlamaya çalışmalıyım. Rabbim katında yalnız dua ile insanın kıymet ve ehemmiyet kazandığını bilmeliyim. Ve ihlasla, tertemiz bir ağızla, tertemiz bir kalple yapılmış duaların makbuliyetinin farkında olmalıyım. Yalnızca istemekle bütün hazinlerin anahtarlarnı elde edebilmek benim kabiliyetimle alakalı. Yani Tevhid anlayışımla. İşte istemenin esrarı… Madem her kapının anahtarı var, o zaman açılamayacak kapı yok inşaallah. Rabb-i Rahim duanın sırrına erebilenlerden eylesin.