İçinde yaratıldığımız ve yaşadığımız alem gerçekten çok ilginç göründü bana; belki hepimize! Bir kitap örneğinden başlasam daha kolay sunabilirim düşündüklerimi. Basit bir tanımla kitap,“Kağıt ve üzerinde anlamlı cümlelerinin yazılı olduğu şeydir”. Demek ki iki öğe var, kitapta: Kağıt ve kâğıtta yazılı olan anlamlar. “Kağıdın kendisinin önemli bir değeri yok” deyip bir kenara atabilir miyim onları? Hayır! Çünkü böyle yaptığımda, anlamlı cümleleri kaybediyorum. Üzerinde anlamlı cümleler olmasaydı, kağıdı niçin taşıyayım ki? Çok basit değil mi?
Bu yaratılış biçimi de öyle. Evren bana sunduğu anlamlar için taşınır! Evrenin kağıt kısmı benim bedenimin ihtiyacını karşılarken, anlam kısmı da benim insaniyetimin ihtiyacına karşılık veriyor. Etrafımdaki varlıklar ile kurduğum ilişkide, dikkat ediyorum, örneğin, atmosfer benim hava, ışık nakli vb birçok yönden bedenimin hayatta kalması için görevli iken, böyle bir yaratılış bana neredeyse sınırsız anlamlar taşıyor: Ne harika, bilinçli bir var etme, düzenleme, kasıtla görevlendirme, bilerek, beni ve diğer tüm varlıkları tanıyarak yapma, benimle muhatap olma, “Seni tanıyor, sana Kendimi tanıtıyorum,” diyen bir konuşma. “Sen kendin hiçbir şey yapamazken seni bu dünyaya tüm ihtiyaçlarını hazırlayarak getirdim, seni seviyor, sana hizmet ediyorum” diyen bir iletişim var karşımda. Saymakla bitmez anlamlar çıkarabiliyorum bu evren kitabından.
Düşündüm, o halde bu kitap taşınmaya değer! Eğer evreni terk etsem, taşıdığı tüm anlamlardan yoksun kalacağım. Eğer anlamları terk etsem, evren beni yalnızca bedenden ibaret anlam taşımayan bir madde yığınına dönüştürecek. İkisinden de vazgeçemiyorum. Çünkü kendimin ikisine de muhtaç olacak şekilde yaratıldığımı anlıyorum.
Evren kitabının madde kısmı bedenimin ölünceye kadarki ihtiyacını karşılarken, taşıdığı anlam ise, insaniyetimi sonsuz özelliklere sahip evrenin Yaratıcısı ile tanıştırıyor. İnsanı insan yapan beden olmadığını anlamak hiç de zor değil. Fakat beden olmadan da insaniyetim bu dünya kitabından anlam devşiremiyor.
Evrenin Yaratıcısının özelliklerini tanıyıp Onunla ilişkiye geçmemi sağlayan anlamları, bana verilen anlamları kavrama özelliklerimle tanıştırdığımda, kendimi, Yaratıcımı tanıyan ve Onun huzurunda bulan bir insan olarak fark ediyorum.
Böylece evrenin aslında “kağıt” (madde) yönüyle geçici bedenimin hayatta kalmasına yardımcı olan bir araç olduğunu anlıyorum. Öyle ya, bir yazar, esas amacı olan bilgilerini okuyucularına ulaştırmak için onları bir kağıt üzerine yazar ve okuyucularına sunar. Amaç kağıt sunmak değildir. Açık değil mi? Kağıt bir bahane, bir iletişim aracı, şimdilerde internet gibi araçlar da birer iletişim araçları olmaktan ibarettir.
Benim ile Yaratıcım arasında böylesi bir iletişim kurabilmem ancak kağıtlarda yazılanları anlama özelliğim ile mümkündür. Bu evren bir bahanedir, bir araçtır, maksat olamaz. Fakat gerekli bir araç! Bir tarafa atmamız da mümkün değildir! Fakat beni insan yapan, Yaratıcımın karşısına çıkaran, Onu anlamak için, Ona muhatap olmak için bu evreni kullanan bedenim veya evrenin kağıt kısmı değildir. Ya nedir? Kağıt (madde) kısmının bana taşıdığı anlamlar ve tanıttığı “Yazar”ın amaçları ile benim bu anlamları anlayacak, fark edecek ve evren kitabının Yazar ile ilişkiye geçecek yönümdür.
İşte bu yönümü hareket geçirmek üzere insaniyetimi temsil eden “ruh”u benim bedenime (çamuruma, balçığıma) Yaratıcım, Kendisi ile ilişkiye geçmem için verdi. Benim evren kitabını bu amaçla kullanmam için bana has olmak üzere bir görev verdi: “Şu evren kitabına işlediğim, nakşettiğim anlamlar olan Beni tanıtan özelliklerimi çıkar, anla, onların Benim ile bağlantısını kur ki bu kağıt olan evreni var etmemdeki maksat gerçekleşsin.”
İnsan evrenin anlam yönünü okuyarak, onların taşıdığı haberi alıp, onlar ile gerçek Sahibi olan Yaratıcısıyla ilişkiye geçip, Ona sunmak, “Ey Yaratıcımız! Sen sonsuz kudret, sonsuz ilim, sonsuz hikmet, sonsuz irade, sonsuz sevgi, sonsuz rahmet, sonsuz adalet… sahibi olduğun sonucuna ulaştım bu evrendeki anlamlardan. Evreni, Senin ile benim aramda bir iletişim aracı olması için yarattığını fark ettim. Bu yaratılışın çok anlamlı olduğunun idrakiyle bu evrenin Sahibi olan Sana muhatap oluyorum. Seni tanıyor, Seni seviyor, Seni bu evrende bana gösterdiğin özelliklerin ile anıyor, bu sonuçlarımı Sana sunarak benim ve evrenin ancak Sana muhtaç olduğunu, Senin yardımınla varlığımızı sürdürebildiğimizi anlıyor ve Senin huzurunda Sana sunuyorum.”
Kur’an’da bahsi geçen insanın yeryüzüne “halife” olacak özelliklerle donatılarak gönderildiği haberini böyle anladım. “Halife”, evreni gerçek Sahibine teslim edene denir haberini aldım, aşağıdaki şu ayetten:
وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلاَئِكَةِ إِنِّي جَاعِلٌ فِي الأَرْضِ خَلِيفَةً
“Hani Rabbin meleklere: ‘’Ben, yeryüzünde bir halife atayacağım’ demişti…” (2: 30.)
Şu sürekli eskiyen ve bir gün gelip de toprağa döndürülecek olan beden aracımıza takılan ve bizi “halife” yapan özelliklerimizi hakkıyla kullanıp, evrendeki manaları devşirip Yaratıcımıza sunan halifeler olarak yaşamak nasip olsun hepimize! Değilse, ne anlam taşıdığını tercih etmeden kullandığım bedenimin ve ne de bana anlam taşımayan yönüyle ilgilendiğim evrenin “kağıt-madde” kısmının bir değeri kalır!
Allah razı olsun Ali Mermer. Çok istifade ettim. Kâğıt ve üzerindeki manaların taşıyıcı olan harfler. Evet taşınmaya değer olduğu idraki ile yaşamak nasip ola.