Kur'an Okumaları Usûle Dair

Kur’an Okuma Denemeleri: Felak Suresi-7

Kur’an Okuma Denemeleri: Felak Suresi-7 | Ha-Mim

وَمِن شَرِّ ٱلنَّفَّـٰثَـٰتِ فِى ٱلْعُقَدِ

113.4: “Ve düğümlere üfleyenlerin şerrinden.” 

Yaratıcısı insana, düğümlere üfleyenlerin şerrinden Kendisine sığınmasını söylüyor. Düğüm veya düğümlenmek sıkıntılı bir durumu anlatır. İnsanın yaşadığı kafa karışıklığı ve büyü manasına gelir. Düğüm, kötü niyetli insanların yaptığı kara büyü anlamına da gelir. Büyü yapan birinden etkilenmek insanın sorumluluğunda olan bir şey değildir.  Yaratıcı, başkasının yaptığı hata yüzünden bir insanı cezalandırmaz. Hatayı yapan kim ise cezayı da o çeker. 

İnsan, herhangi bir konuda net bir fikre ulaşamazsa ve ikna olamazsa o konu onun için “ukad” yani “düğümler” hâline gelir. Örneğin, aşağılık veya üstünlük kompleksi birer düğümdür. İnsan, seçkin bir konumda ise diğer insanlara tepeden bakabilir. Başkalarından üstün olduğu düşüncesi ve hayalleri insanı içinden çıkılamaz bir hale düşürebilir yani onu düğümleyebilir. Çünkü üstün olduğuna dair önyargıları onu yanlış yola çeker. Bu önyargılar meşru olabilir veya olmayabilir ama insan bu haldeyken doğru düşünemez ve sorunları çözemez.  Doğru düşünemediği için davranışlarını kontrol edemez. Bu düğümlenme hali karanlık ve puslu bir hava gibi insanın etrafını sarar. Eğer biri bu düğüme, puslu havaya üflerse yani yoğun biçimde insana ümitsizlik ve çaresizliği fısıldarsa o zaman bu karanlık insanın üzerine çöker ve kendisini kötü hissetmesine neden olur. Önyargıları bir hakikate dayanmadığı için karanlıktan kurtulması daha da zorlaşır. 

Düğümlere üflemenin sebep olduğu kötü halden kurtulmanın çaresi, insanın Rabbine sığınmasıdır. İnsan düğümlendiği anlarda Rabbine sığınmalıdır. O’ndan yardım dilemelidir. Elinden geleni yaptıktan sonra ümitsizlik veya başarısızlık duygularına kapılmadan Rabbine sığınmalıdır. Eğer O’na güvenir, O’na sığınır ve O’nu hatırlarsa o zaman içinde bulunduğu halin O’nun kontrolünde olduğunu ve sıkıntıdan kurtulmuş olma halinin de O’nun tarafından yaratıldığını idrak eder. İnsan tamamen Rabbine ait bir varlıktır. Hiç kimse teninin rengini, dilini, anne babasını veya doğduğu bölgeyi seçerek dünyaya gelmez. Bundan dolayı bunlarla övünmek veya utanç duymak mantıksızdır. Gurur da utanma da üstünlük veya aşağılık kompleksinin emarelerdir. İnsanın ten rengini Yaratıcısı belirler. Renginden utanan biri Yaratıcısının kararını beğenmiyor demektir. Rengiyle gurur duyan biri ise kendine ait olmayan bir şeyi sahiplenmeye kalkmış olur. Bu nedenle rengiyle gurur veya utanç duymak yersizdir. İnsan, kendisini olduğu gibi yaratan Rabbine şükretmelidir. 

İnsandaki bütün özellikler ona Yaratıcısı tarafından verilmiştir. İnsan, şafak vaktinin Rabbine sığınmakla varlığındaki bütün özelliklerin kendisine ait olmadığını hatırlar. Örneğin güzel, çirkin, uzun veya kısa olmak gibi tüm özellikler Yaratıcının tasarrufu altındadır. O’ndan geldiği için değerlidir. Bu özelliklere insanların değerlendirmelerine göre kıymet biçilmez. Çirkin sanılan var ediliş biçimi de güzel görülen var ediliş biçimi de Sonsuz Kudretin eseridir. Bunlara burun kıvırmak varlığının gayesini anlamamak demektir. Bu halin devam etmesi insanın düğümlenmesine yani kafa karışıklıkları ve umitsizlik yaşamasına neden olabilir. O yüzden kendini Rabbinin aziz bir varlığı gibi görmenin eğitimine girmelidir. Varlığının Rabbine ait olduğunu hatırlamalıdır. İyi, kötü, güzel veya çirkin gibi kavramlar genellikle insanların önyargılarına dayanır. Birisi için iyi ya da kötü olan bir şey, başka biri için tam tersi olabilir. Var olmak bir insanın sahip olabileceği en değerli şeydir. Varlığı, Yaratıcısı tarafından verilmiştir. Varlığı, Yaratıcının indinde değerlidir. Varlığından memnun olmalı ve kendisini Var Eden’e teşekkür etmelidir. 

İnsan kolaylıkla komplekslere girebilir. Örneğin bir çöpçü mesleğini belli etmeye çekinirken bir müdür nereyi yönettiğini ilan etmekten geri durmaz. Bu durum, genel bir kültür olarak her millet için problem kaynağıdır. İnsanın varsa herhangi bir kompleksi ondan kurtulmaya çalışması gerekir. Bunun gibi psikolojik sorunların temelinde hep aynı varoluşsal anlamsızlık ve boşluk duygusu vardır. İnsan, varlığını anlamlı biçimde ilişkilendireceği bir dayanak noktası bulamazsa türlü kompleksler ve problemlere maruz kalır. Örneğin böcek veya örümcekten tiksinmek ve onları görmek bile istememek bu türden bir problemdir. Evde böcek veya örümcek görmek istememek normaldir ama onlardan aşırı derecede korkmak ve tiksinmek normal değildir. Örümceği çirkin görmek görecelidir. Onun yaptığı ağlardaki mucizeler ayrı bir araştırma konusudur. Diğer varlıklarla olan hassas ilişkilerini bilemeyiz o yüzden yaratılışındaki hikmeti görmeye çalışmalıyız. Yine bal arısı, ayrı bir mucizevi varlıktır. Kimse bal yapamaz ama o yapıyor.  Bal, insan için yaratılmıştır ve yaratılan her şey varlığında mükemmeldir. İnsanın varlığı da mükemmeldir çünkü Yaratıcısı Mükemmel Olandır.  Eğer Yaratıcı mükemmel olmazsa bir örümceği yaratamaz. İnsan, nasıl yaratılmış olursa olsun, kendisine ne verilirse verilsin en iyisi olduğuna kendini ikna etmelidir. Başkalarıyla karşılaştırma yapmamalıdır. Çünkü bu mukayesenin haklı bir tarafı yoktur. Kendi gerçeği ne ise ona göre davranmalıdır.   Gerçek olmayan bir dünyada gerçekçi davranamaz. Gerçeklikle hayal alemi arasında yaşanan çelişkiler insanın kişiliğine zarar verir. Olduğu gibi davranmayan bir insan asla rahat olamaz çünkü gerçeklikle hayal arasındadır. Hayal aleminin neden olduğu illüzyonlar insanın olduğu gibi görünmesini engeller. İnsan, eğer Yaratıcısının her şeyi hikmetle yarattığını anlarsa, yaratılışını olduğu gibi ve değerli kabul edip kendisine iyi davranır. Böylelikle, komplekslere girmekten kurtulabilir.  

İnsanlar yaşadıkları psikolojik sorunları çözmek için ilaçlara veya kendi gerçekliklerinin dışındaki kaynaklara müracaat ederler. Oysa problemin kaynağı insanın içindedir. Bu problemler genellikle insanın kendi varlığı ve diğer varlıkları yanlış değerlendirmesinden kaynaklanır. Örneğin beyaz tenliler genellikle siyahlardan daha makbul görünür. Her ne kadar ırkçılığa karşı olduğunu söylese de bir insan genellikle beyaz olmayı tercih eder. Halbuki var edilmesinin şükürle karşılanması gerektiğini bilmesi lazımdır. Var olmak başlı başına şükür vesilesidir. Bedenin rengi veya biçimine takılıp kalmak anlamsızdır. İnsanı bu şekilde var eden onun Yaratıcısıdır. Bu haliyle Yaratıcısının indinde çok değerlidir. Yaratıcısı, varlığının farkında olması için insana bilinç verdi. Yaratıcı tarafından inşa edilen hiçbir şey değersiz değildir. Çünkü Sonsuz Var Etme Kudretinin eseridir. Eğer insan bunun farkına varmazsa o zaman türlü psikolojik problemler yaşar. Kendini değersiz hisseder. Şeklini, şemalini beğenmez. Kendinden utanır. Sürekli gergin ve huzursuz olur. Bu sıkıntılar, insanın iç dünyasında kendini doğru biçimde tanımlamamasından kaynaklanır. İnsan kendisiyle barışmalı, varlık kaynağını tanımalı ve varlığının değerini anlamalıdır. Varlığından memnun olmalıdır. Kendisini başkalarıyla kıyaslayarak gerçek olmayan hislere aldanmamalıdır. Çevredeki insanların standartlarına göre varlığına değer biçmemelidir. Kendisini başkalarıyla kıyasladığında ve yanlış fikirlere kapıldığında kişiliği zarar görür. Sürekli çirkin ve çelimsiz kalacağım gibi hakikati olmayan vesvese ve düşünceler nedeniyle acı çeker. Bir insanı kötü hissettiren, yaratılışın gerçeklerine aykırı bir şekilde değerlendirmesi sonucunda ciddiye aldığı kötü düşüncelerdir. İnsan Yaratıcısını ciddiyetle tanımaya çalışmalıdır. İnsan için Yaratıcıdan daha önemli ve dikkate değer bir varlık yoktur. O yüzden insanların konuşmalarını ve yersiz yakıştırmalarını ciddiye almamalıdır. Yaratandan daha çok insanları ciddiye alırsa sıkıntılardan kurtulamaz. Yaratana sığınmazsa o zaman insanların değer verdiği fani şeylere sığınmış olur ki, bu bir insan için felakettir. 

Yaratılmış olma açısından bütün insanlar eşittir. Her şey Yaratıcının iradesine ve kararına göre yaratılmıştır.  Bir kedi, Yaratıcısının seçimine göre kedi olarak yaratılır. Bir insan da Yaratıcısının iradesiyle, olduğu gibi yaratılır. İnsan yaşlı olmayı seçmez. Bu nedenle yaşlı olduğu için kendini değersiz ya da üstün hissedemez. Bu, insanın vazifesi değildir. İnsan yaratıldığı için neşeli ve mutlu olmalıdır. Çünkü varlığı Yaratıcısının eseridir. Varlığını besleyip büyüten ve koruyup gözeten, insanın Rabbidir. İnsanı Yaratan, tüm kâinatı da Yaratandır. Bu hakikatleri fark edip hayatına yansıtabilenler bütün sıkıntılarını çözerek aydınlığa çıkabilirler. 

Şafak vaktinin Yaratıcısına sığınmak insanı kurtuluşa erdirir. Şafağın Varlık Kaynağını kendi varlığının da Varlık Kaynağı olarak tanıyan insan için kâinat aydınlanmaya başlar. Şafakla birlikte artık karanlık ve sıkıntılar son bulur. Sükûnet ve huzur hissedilir. Etraf aydınlanır ve her şey net biçimde görünmeye başlar. İnsanın varlıklarla iki yönlü ilişkisi vardır. Birincisi maddi yön, ikincisi ise psikolojik yöndür. Varlıkları veya olayları önce maddi yani cismen daha sonra da manevi yani hissen algılar. Örneğin, bozulmuş bir yiyecek kötü kokar ve etrafta  bu kokuyu alan  herkes rahatsız olabilir.  Yiyeceğin bu halde yaratılması kötü değildir fakat insanın onu ihmal ederek düzgün biçimde saklamaması hatadır. Gerektiği biçimde saklanmayan ve korunmayan yiyecekler bozulmuş biçimde yaratılır. Yaratıcının kâinattaki düzeni ve kanunu bunu gerektirir. Bu sonuçla karşılaşmak istemeyen bir insan tedbir almakla sorumludur. İnsan bu inceliği anlarsa kötü görünen şeylerin yaratılmasındaki hikmetleri de anlamaya başlar. İnsanlar genellikle başkalarıyla mukayese yaptığı için fıtratlarına aykırı bir şekilde yaşarlar. 

Kur’an-ı Kerim’in söylediklerinin mantıklı olup olmadığını her insan bizzat kendisi sorgulamalıdır. Tahkik edilen bir Allah inancı, insanın tüm sıkıntılarını çözmesine rehberlik eder. İnsan herhangi bir sıkıntısının Allah tarafından giderildiğini idrak ettiği kadarıyla O’na şükreder. Her halini sadece Yaratanına arz ederek Onunla irtibat kurabilir. Bunun için de yaratılanlara değil Yaratana yüzünü çevirmelidir. Örneğin bir marangoz yapmış olduğu bir sandalyeye sen kötüsün derse sandalye varlığıyla ona beni sen yaptın, kötü isem ben senin eserinim der. Benzer şekilde, Yaratan insana kötüsün demez çünkü Kendi eseridir. İnsan, tüm kâinatı ve kendisini en iyi biçimde yarattığı için Yaratıcısına minnet duymalıdır. Sadece Yaratanın karşısında aciz ve zelil olduğunu itiraf etmelidir. Yaratılanlara asla minnet duymamalıdır. Hatalarını sadece Yaratıcısına itiraf etmelidir, başkasına değil. Çoğu psikolojik sorunlar insanın uydurduğu sanal algılardır. İnsan kâinattaki varlıkların hikmetli, kasıtlı yaratıldığını bilir ama bazen yaratılmakta olanı tercih etmez. Bir şeyin yaratılması insanın istemediği biçimdeyse o zaman kendisini koruyacak şekilde tedbir almalıdır. Örneğin, soğuk havayı sevmiyorsa bundan şikâyet etmeyip kendini üşütmekten korumalıdır. Dünyadaki bazı varlıkların ve olayların soğuk havaya ihtiyacı var. Bu, yaratılışın hikmetindendir. İnsan bazen kendini hiçbir değer taşımayan şeylerle karşılaştırır. Kendini başkalarıyla kıyaslamak herhangi bir üstünlük ya da aşağılık kompleksine neden olmamalıdır.  Başkalarından ders almalı ve buna göre özgür iradesini kullanarak bir seçim yapmalıdır.

Yaratılan her şey varlığıyla mükemmeldir ve var olma hakkını almıştır. Örneğin, bal arısı yaratılışında mükemmeldir. Hasta bir insanın hasta hali, varlığı açısından mükemmeldir. Bir kanser hücresinin yaratılışı, var edilişi bakımından mükemmeldir. Ancak, insan olarak bu var ediliş biçimlerine karşı takındığımız tavır mükemmel değildir. Çünkü bu varlıklara kendimizle olan ilişkileri çerçevesinde önyargılı bakarız. Hoşumuza gitmeyen var edilişleri kötüye yorabiliyoruz. Kanser hücresinin yaratılışı ile ondan kaçınmak ve kansere yakalanmayı istememek arasında dikkatlice ayrım yapmak gerekir. Bir böcek tarafından ısırılmamak için önlem almalıyız ama bunu yaparken onun varlığını eleştirmekten kaçınmalıyız. Birine çirkin demek bizim algımızla ilgili bir karardır. Ama bize çirkin görünen bir varlığın var ediliş biçimine hakaret etmekten sakınmalıyız. Buna dikkat etmezsek o şeyin Yaratıcısına hakaret etmiş oluruz. Sanki Yaratıcı’nın yaptığını beğenmemiş, bizim ise daha iyi bildiğimizi ve yapabileceğimizi iddia eder gibi oluruz. Algılarımızın dikkat etmediğimiz takdirde yanılabildiğini hesaba katarak bize çirkin görünenin varlığının mükemmel olduğunu hatırlamalıyız. Bu varlığın var edilmesi için sonsuz kudret gerekir sonucuna ulaşabilmeliyiz. Böylece Var Edene saygılı olmamız gerektiğini unutmamalıyız. Çirkin bir insanın var edilişi mükemmeldir. Yaşlı bir insanın var edilişi mükemmeldir. Kâinatta hiç bir kudret çirkin veya yaşlı bir insan var edemez. Bunları Var Eden sonsuz kudret sahibidir. Ayrıca güzel bir insan da güzelliğiyle övünemez. Güzellik Yaratıcının eseridir. Övgü Ona layıktır. İnsan, her halükârda Yaratıcısına borçludur. Ona şükretmelidir. Yetenek veya becerileriyle gurur duyamaz. Çünkü onların gerçek sahibi Yaratıcıdır. İnsan sadece belli bir süre Yaratıcısını tanımak amacıyla onları kullanmak için emanet almıştır. 

Islam From Within Youtube kanalında yayınlanan “Quran-Universe Parallel Reading: Chapter Falaq – Part 7 –08/07/19” başlıklı video kaydı çalışılarak hazırlanmıştır.

Yazar hakkında

Yunus Erkan

Yorum yazın