Bir zaman önce, bir arkadaş grubuyla birlikte olan müzakerelerimizin güzel bir meyvesi olan ve “Yeni Said’in hizmet manifestosu” diye de adlandırdığımız, Birinci Söz’ün başındaki küçük paragrafcıktan çıkarmış olduğumuz prensiplerin gayet kısa bir sunumudur:
“Ey kardeş!“
Prensip 1: Karşımdaki insana aramızda herhangi bir statü farkı (maddi veya manevi) görmeden, yani ‘ben hakikati buldum, o ise muhtaç (aşağılayıcı bir anlamda)’ demeden, bir DERTDAŞ (gerçekten aynı dertle muzdarip) olarak muhatap olabiliyor muyum?
“Benden birkaç nasihat istedin.“
Prensip 2a: BENDEN istedin, demek ki bende birşey gördün, ben öyle bir yaşıyorum ki sen bana gelip bu konuda birşeyler danışmak istedin. Ne ki o gördüğün şey?
Prensip 2b: SEN istedin, yanı sen bana geldin. Benden nasihat istemek senin kendi talebin idi, yani ben senin kapını kırıp evine ‘hizmet’ getirmiyorum. Demek ki kendinde bişeyleri eksik hissettin ve nedense bunlara cevap bulmak için bana geldin. Nedir o eksik olan ve nasıl hissettin bu ihtiyacı?
“Sen bir asker olduğun için…“
Prensip 3a: Belli ki seni tanıyorum ben.
“…askerlik temsilâtıyla…“
Prensip 3b: Senin uğraşını da, seninle uğraşın vasıtasıyla nasıl iletişime geçebileceğimi de biliyor olmalıyım, yani senin anlayacağın dilden konuşabilme, yani meseleyi senin dünyana getirebilme yetisine sahip olmalıyım.
“…sekiz hikâyeciklerle birkaç hakikati nefsimle beraber dinle.“
Prensip 3c: Dikkat et, hala kendime konuşuyorum. Neden?
“Çünkü ben nefsimi herkesten ziyade nasihate muhtaç görüyorum.“
Prensip 3d: Hadi canım… ben nasihate muhtaç miyim gerçekten? Kendimi böyle
görebiliyor muyum? Kendimi bu şekilde görüp de nasihat arama/bulma duasına girdim mi? Bence ben birçok şeyi herkesten daha iyi biliyorum.
“Vaktiyle sekiz âyetten istifade ettiğim…“
Prensip 4a: Ben Kuran’ı bir rehberlik kitabı olarak kendi nefsim üzerinde, ‘kendim’ olarak (her kim veya neysem ben) çalışıyorum.
“…Sekiz Sözü biraz uzunca nefsime demiştim.”
Prensip 4b: ‘Biraz uzunca‘ yani bu çalışmayı da detaylı ve özenli bir şekilde yapıyorum, üstünkörü değil.
“Şimdi kısaca ve avam lisanıyla nefsime diyeceğim.“
Prensip 5: Belli ki sen bu konunun avamısın. Başka birçok meselede havas olabilirsin. Bu da demek oluyor ki, bu meseleyi sana en basit şekliyle anlatabilmem lazım. Bu da demek oluyor ki, ben bu meseleyi önceden kendi nefsimde uzun, detaylı ve iyi bir şekilde çalışmış, hazmetmiş, üzerinde uzmanlaşmış olmam lazım. Çünkü birşeyi basit bir şekilde anlatabilmek, dünyanın en zor işidir, bilhassa mesele karmaşık ise. Eğer KENDİME avam lisanıyla anlatabiliyorsam, ben de meseleyi anlamışım demektir.
“Kim isterse beraber dinlesin.”
Prensip 6: Sonuçlarım işte burada. Aynı soruları soranların ulaşabileceği bir yere kendi sonuçlarımı bırakıyorum. İsteyen arasın, ama aradığı zaman bulabilsin, bulsun, gelsin alsın.
Hakikati sahiplenmemekten de anladığım şu: her daim hakikat arayışı içinde olmak, bulduğu zaman ‘tüm hakikat budur‘ zannetmemek ve sahibinin yani bu hakikati bana verenin Yaratan olduğunu bilmek, sahiplenmeden aktarabilmek ve aktarırken Yaratanın yaratma kurallarına ittiba etmek, yani insan fıtratına uygun davranmak, yani işbu prensipleri hayatında özümsemek demek oluyor.
Çok sevdiğim bir arkadaşımın, çok sevdiğim bir mottosuyla bitirmek istiyorum: ‘insani ilişki olmadan, imani ilişki olmaz‘. Hadi son dönemdeki veche tartışmasına da bağlayayım: vecheyi düzeltmek kaydıyla, insani ilişkilerimiz imani ilişkilerdir zaten. Çünkü hayattır.
Keşke böyle olabilsem de sana böyle muhatap olabilsem demek isterdim karşımdaki insana.