Çeşitli inanışlarda ve felsefede, insanın ilk yaratılışıyla ilgili olarak genel anlamda bir “yasak meyve” ya da “yasak ağaç” kavramı olduğunu biliyoruz. Kitab-ı Mukaddes’te “meyve” (Tekvin 3/3-7), Kur’an’da “ağaç” (Bakara 2/35) olarak geçen ve Hz. Âdem ile eşinin cennetten uzaklaştırılmasına yol açan bu meyvenin ya da ağacın isminin ne olduğu, nasıl yendiği, onları kandıranın yılan mı yoksa şeytan mı olduğu, yendikten sonra nasıl bir sürecin başladığı konusunda birçok farklı izah ve yorumlar yapıldığını da okuyoruz. Şunu da biliyoruz ki peygamber kıssaları tarihi kurgusal hikayeler olmayıp gerçekliği olan ve insanlara ders veren anlatımlardır.
Kitab-ı Mukaddes bir tarafa, Kur’an kıssalarındaki anlatımlarda tarihsel doküman tarzında detaylar yer almaz; zira Kur’an’ın maksadı tarihi bilgiler vermek değil, nerede ve ne zaman yaşamış olursa olsun ‘insanı’ eğitmektir. Bu konuda müstakil bir telif türü olarak ortaya çıkan “kısas-ı enbiya” kitaplarında da altı çizilen prensip budur: Kıssalardan ders almak! Ancak bu genel ifade yanlış olmamakla beraber, pratikte çoğu defa yüzeysel bir nitelikte kalıyor. Zira “ders almak” sıradan hikayeler için de söz konusu olabilir. Ders almak kıssanın içeriği ile okuyucunun kendini özdeşleştirmesi anlamına gelmez. Böyle bir okumada kıssa insanın dışında gerçekleşmiş bir olay olarak kalır. Eğer bir kıssa ‘Allah kelamı’ olan evrensel kitapta yer alıyorsa, bunun insan realitesine bakan daha somut, daha açık, daha güçlü yanlarının olması lazım. Söz gelimi Hz. Âdem’in kıssasında cennetten kovulmaya sebep olan “yasak ağaç” konusunda bunun buğday mı, incir mi, üzüm mü (Hıristiyanlıkta elma) olması kıssanın bu boyutundan yeterince mesaj çıkarmamız için önem arz etmiyor. Bu bağlamda en çok alacağım ders şu oluyor: Âdem ve Havva Allah’ın koyduğu bir yasağı çiğnediler, sonunda cennet halini yaşamaktan çıkarıldılar. O halde ben de ilahî yasaklara riayette azami titizlik göstereyim ki cennet halini duygularımla yaşayabileyim.
Evet, “Kur’an kıssalarını ders almak için okumak gerekir” demek doğrudur ama bu söz, Yaratıcının evrensel nitelikte konuşması olan Kur’an’a muhatap olmak isteyenler için çok bir şey ifade etmez. Oysa yakınlarda dinlediğim Kur’an çalışmaları dersinde (https://www.youtube.com/watch?v=k2eoF5cyUOk), mesela Hz. Âdem kıssasında geçen “yasak ağaç”ın ne olduğu, nasıl anlaşılması gerektiği, bunun pratik hayatımız açısından hangi mesajı verdiği konusunda çok ikna edici açıklamalar ile karşılaştım. Şöyle deniliyor bu dersin başlarında: “Kur’an’da Âdem kıssasını çalışmaya devam ediyoruz. Bu kıssa aynı zamanda benim kıssamdır, senin kıssandır. Çünkü Kur’an’da yer alan peygamber kıssaları insan eğilimleri, insan psikolojisi, insan gerçeğine işaret eden anlatımlardır. Bu kıssalar etrafında geçen olumluluklar-olumsuzluklar, iyilikler-kötülükler, üstünlükler-zaaflar hep kendi gerçekliğimizi, kendi özelliklerimizi, kendi psikolojik yönlerimizi ifade eden hususlardır. Dolayısıyla Kur’an, anlattığı kıssalar üzerinden insanî gerçekliğimize işaret ederek bize yol gösteriyor.”
Ders özetle şöyle devam ediyor: “Mesela Âdem kıssasıyla ilgili şu ayete bakalım: ‘Hani meleklere, ‘Âdem için saygı ile eğilin’ demiştik, melekler bu emri yerine getirmişti. Ancak İblis bundan kaçınmış, kibirlenmiş ve kafirlerden olmuştu’ (Bakara 2/34). Bu ayette anlatılan aynı zamanda ‘benim kibirli, gururlu’ yanımdır. Yaratıcıya itaate yaklaşmayan, kendinde özellik gören, bunların kaynağının kendisi olduğunu vehmeden yanım! Şeytan Yaratıcıyı kabul ettiği halde kibrinden dolayı Onun emrine uymadığı gibi, ben de bendeki özelliklerin kaynağını kendime vererek kibirlenebilir, bu suretle Ona karşı gelebilirim…”
“Bu alemde ‘düalite’ var. Hayat var, ölüm var. Sağlıklı olmak var, hastalık var. Beden var, ruh var. Kainatın fiziki varlığı var, yansıttığı özellikler var. Ölüm olmasa hayatın farkına varamayız, hayat olmasa ölümü tadamayız. Hayır olmasa şerri bilemeyiz, şer olmasa hayrın değerini fark edemeyiz. Aynı şekilde olumluyu, iyiliği, hayrı temsil eden ‘melek’ varsa, olumsuzluğu, kötülüğü, şerri temsil eden ‘şeytan’ın da olması zorunludur. Bende de bu iki yönün yani melekî yönün ve şeytanî yönün olması lazım. İşte Âdem kıssasında meleklerle şeytanın konumlarına işaret eden anlatımlar aynı zamanda benim bu iki yönüme dikkat çeken ve dikkatli olmamı tembihleyen anlatımlardır.”
“Bu açıdan Âdem’in ve eşinin yaratılmasından sonra Yaratıcının onlara söylediği şu uyarıya bakalım: ‘Ey Âdem! Sen ve eşin cennete yerleşin. Orada dilediğiniz gibi bol bol yiyin, ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz’ (Bakara 2/34). Âdem cennette, eşi cennette, burada her türlü imkandan yararlanabilecekleri söyleniyor fakat sadece ‘şu ağaca yaklaşmayın’ deniyor. Sonra ne oluyor? Şeytan onlara vesvese vererek aldatıyor. Ne diyor şeytan? Şu ayette buna değiniliyor: ‘Nihayet şeytan ona vesvese verip şöyle dedi: ‘Ey Âdem! Sana ebedilik ağacını ve yok olmayan bir saltanatı göstereyim mi?’ (Taha 20/120). Sonrasında neler olduğunu da ayetlerin devamı anlatıyor. Her ikisi de bir şekilde aldanıyor, o ağaca yaklaşıyor ve cennetten uzaklaşıyorlar.”
“Burada önce Kur’an’ın kullandığı ‘İblis’ ve ‘şeytan’ ayırımına dikkat çekelim. İblis ve dolayısıyla İblisî düşünce Allah’a karşı itirazı, bir tür meydan okumayı ifade eder. Şeytan ve şeytanî düşünce ise insan fıtratına, insan gerçeğine aykırı tutum ve düşünceyi ifade eder. Peki şeytan Âdemi ve eşini nasıl kandırıyor? Yasak ağacın gerçekte ‘beka ağacı’ olduğunu, bu ağaçtan yiyince ebedi bir ‘mülk’e, saltanata ulaşılacağını söylüyor. Burada mükemmel bir anlatımla karşılaşıyoruz. İnsan gerçekten ‘geçici bir mutluluk değil, daimî bir mutluluk’ ister. Ölümsüzlük değil, ebedi varlık ister. Devamı olmayan bir tatmin değil, yok olmayacak olan bir tatmin ister. İşte şeytan insana tam da bu noktada bir vesvese veriyor, ağacın kendisinin ebedi tatmin verecek özelliğe sahip olduğunu telkin ediyor, yasak ağacı böyle tasvir ediyor.”
“Peki, Allah’ın, ‘yaklaşmayın’ dediği yasak ağaç nedir? Bu ağaç kainattır, kainatın her hangi bir unsurudur, kainatın kendisine bakan boyutudur! Çünkü kainat kendisine bakan boyutuyla geçicidir, fanidir, muhtaçtır, yaratılmış olandır. Daha açık ifadesiyle, var olması ve varlığını devam ettirmesi kendinden değildir, kendinde böyle bir özellik yoktur. Kainata baktığımızda, sahip olduğu özelliklere kaynaklık edecek bir durumda olmadığını anlıyoruz. Ama üzerinde düşünmeden baktığımızda caziptir, cazip gelir, bizi çeker. Geçici heveslerimize hitap eder, tatlı görünür. Ama sonuçta insaniyetimizi doyurmaz. Ebedi olmak isteyen duygularımızı tatmin etmez. İşte Yaratıcımız Âdem’in şahsında bize şu dersi veriyor: Varlığa, dünyaya, hayata kendileri adına bakmayın, ümit bağlamayın. Çünkü varlıkları kendinden değildir -biz de görüyoruz bunu-, geçicidir, fenaya gidicidir! Böyle yapar da yasağı çiğnerseniz yani insaniyetinize ters düşerseniz huzurunuzu kaybetmiş olursunuz!”
“Şeytan burada gerçek olanın tam tersi bir tavır sergileyerek insanı varlığın Kaynağına değil, varlığın kendisine yönelmeye çağırıyor. İşte bu benim dünyaya, bir anlık tatmin için bağlanmak isteyen yönümdür. Böyle bir bağlanma bana geçici bir süre olarak çekici görünebilir, lezzet verebilir ama sonunda onlar elimden gittiğinde canım çok yanar. Nitekim onları elde ettiğim anda elimden çıktığını, tamamen kaybettiğimi biliyorum. Şeytana uyanlar kaybettikleri anı tekrar yaşamak için hemen bir diğerini elde etme teşebbüsü planları yaparak kendilerini oyalar ve en sonunda da elde edemeden ölür giderler. Sonuç olarak dünyaya, dünyanın kendisine bağlanmak insaniyetimi tatmin etmez. Benim insaniyetimi tatmin edecek olan; varlığa yansıyan özellikleriyle tanıdığım, mantıkî bakımdan ‘Mutlak olması’ zorunlu olan Varlık Kaynağıdır. Onu varlıklar üzerindeki özellikleriyle tanır, Onun sonsuz-sınırsız olduğunu bilir, Onun bana verdiği duygularımı ‘yasak ağaca’ yani evrenin kendisine yöneltmez de, onların Kaynağına yöneltir ya da döndürürsem gerçek anlamda ebedi mutluluğu hissetmeye başlar, ahirette de Onun ihsanı olarak, bedenen de ebedi mutluluğu yaşayabilecek bir yaratılış yeri olan cennete ulaşırım.”
Bir seri olarak devam ettiği görülen “Kur’an’da Âdem kıssası” (The Story of Adam in the Qur’an) derslerinde, sadece “yasak ağaç” değil, bu kıssanın bütün parçalarıyla ilgili olarak kendi insanî gerçekliğimizle irtibatlandırılan çok özgün, çok ikna edici tahliller yapılıyor. Allah razı olsun.