Ders Notları

Kim Kime Hizmet Ediyor? Ya da “Hâdim” mi, “Öğrenci” mi?

Kim Kime Hizmet Ediyor? Ya da “Hâdim” mi, “Öğrenci” mi? | Ha-Mim

Ha-mim’in geçtiğimiz hafta sonu (30. 10. 2022) yapılan Risalet dersinde “Mucizât-ı Ahmediye Risalesi” olan 19. Mektup’un okunup müzakere edilmesine devam edildi. Adı geçen eserin Resul-i Ekrem’in (asm) mucizelerinden “duasıyla zahir olan harikalar”ın anlatıldığı On Dördüncü İşaret başlığındaki örneklerden, özellikle aşağıdaki nakil üzerinde değerli tefekkürler ortaya konuldu:

“Hem başta İmam Buharî, ehl-i kütüb-i sahiha haber veriyorlar ki; Enes’in validesi Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Veselama niyaz etmiş ki; “Senin hâdimin olan Enes’in evlad ve malı hakkında bereketle dua et.” O da dua etmiş, “Allahümme eksir mâlehü ve veledehü ve bârik lehü fî mâ a’taytehü: Allah’ım, onun malını ve çocuklarını çoğalt ve ona verdiklerini bereketli kıl” demiş…” (Mektubat, İstanbul 2020, s. 140).

Ben dersin tamamını ilgili kayda (https://www.youtube.com/watch?v=M3_qFL6eQuk) havale edip bu nakille ilgili olarak paylaşılan tefekkürlerden bir kısmına değinmek istiyorum. Bir müzakereci özetle şunları söyledi: “Bilindiği gibi her anne çocuğu için huzurlu bir aile kurmasını ve rahat edeceği maddi imkana sahip olmasını, böylece mutlu bir hayat yaşamasını ister. Enes’in annesinin de böyle istediği anlaşılıyor. ‘Bu seküler dünya görüşüne sahip annelerin istediği şeye benziyor, bunun uhrevi boyut nerede?’ diye bir düşünce akla gelebilir. Oysa metinde ‘senin hâdimin olan’ deniyor. Zira Enes’in annesi (Ümmü Süleym) on yaşlarında olan çocuğunu hizmet etmek üzere Resulullah’a getirerek onun uhrevi hayatıyla ilgili en önemli adımı atıyor. Dolayısıyla bu hanım çocuğu için Resulullah’tan sadece dünyevî bakımdan değil, hem dünyası hem ahireti açısından saadet içinde olacağı bir hayat talebinde bulunuyor.”

Acaba diyorum ben, gerçekte onlar Üstad’a mı hizmet ediyorlardı, yoksa Üstat onlara mı hizmet ediyordu? Bu beş veya altı kişi orada, ‘Aman efendim, Üstad’ın ayağı incinirse hemen tedaviye koşalım, hastaneye götürelim’ diye mi duruyorlardı? Yoksa Üstad’ın davasında yanında bulunalım, o davaya hizmet edelim diye mi orada idiler? Hem de bu vesile ile Üstat’tan bir şeyler mi öğrenmeye çalışıyorlardı?

Bunun üzerine başka bir müzakereci şunları dile getirdi: “Gerek bu rivayette gerekse diğer bazı hadis nakillerinde geçen ‘hizmetçi, köle’ gibi ifadeleri iyi anlamak lazım. Aynı husus Üstad’ın talebeleri için kullanılan ‘hizmetkar, hizmetçi’ gibi kelimeler için de geçerli. Mesela Üstat, hatırlayalım, iki odalı mütevazı bir evde kalıyor. Bir odada kendisi yaşıyor, diğer odada beş-altı hizmet ehli kalıyor. Bunlar Üstad’ın nesine hizmet ediyorlar? Onun hangi işine hizmet ediyorlar? İş hayatında şuraya buraya götürülecek eşyası mı vardı? Yahut üç beş tane çocuğu vardı da onlara mı bakıyorlardı? Çocukların yemeklerini yapıyor, çamaşırlarını mı yıkıyorlardı? Belli yok, yok öyle bir şey! Acaba diyorum ben, gerçekte onlar Üstad’a mı hizmet ediyorlardı, yoksa Üstat onlara mı hizmet ediyordu? Bu beş veya altı kişi orada, ‘Aman efendim, Üstad’ın ayağı incinirse hemen tedaviye koşalım, hastaneye götürelim’ diye mi duruyorlardı? Yoksa Üstad’ın davasında yanında bulunalım, o davaya hizmet edelim diye mi orada idiler? Hem de bu vesile ile Üstat’tan bir şeyler mi öğrenmeye çalışıyorlar? Bir aile hayatı gibi yaşanan bir ortamda bu yönleri öne sürülmeli ve dikkatler bu kişilerin orada eğitim görmek için bulunduklarına ve böyle aslında gerek Rasulullah’tan ve gerekse örneğimizdeki Üstat’tan veya gerekse tekkelerde yaşayan müridlerin, dervişlerin hayatlarını bir ‘öğrencilik’ yapmak üzere orada bulunduklarını ifade etmek gerekir. Bu anlamıyla, aslında ‘ücretsiz özel eğitim’ veren Resulullah, Üstat, şeyhler ve hocalar bu kişilere hizmet veren fedakar eğitimciler, öğretmenler olarak anılmalıdır. Uzun sözün kısası, kim kime hizmet ediyor, bu gerçeği ifade eden kelimeler kullanıp aslında hizmeti görülen değil, bilakis hizmet verenlerin bu kişiler olduklarını dikkatlere sunan ifadeler kullanılmalıdır. Değilse, ‘Müslüman’ toplumlarda genellikle algılandığı gibi, ‘bu din adamları insanları istismar ediyorlar, hizmetlerinde kullanıyorlar, din kurumları din adamlarının menfaati için alet ediliyor’ gibi yaftalamalara, eleştirilere biz kendimiz kapı açmış, insanların dinden uzaklaşmalarına zemin hazırlamış oluruz.”

“Şimdi dönelim, Hz. Enes olayına. Annesi bu çocuğu salt Resulullah’a hizmet etsin diye mi onun yanına bıraktı? Resulullah’ın birkaç tane hanımı var. Kalınan yer küçücük oda. Resulullah’ın hizmete ne ihtiyacı var? Hizmete ihtiyaç olan bir durumun olmadığı gün gibi aşikar! Şunu söylemeye dilimiz varmıyor: İnsanlar böyle saygı duydukları zatlara gittiklerinde, yanlarında çocuklarını götürürler ve ‘bu hizmetliniz’ diye takdim ederler. Bu şu demek: Ah bir fırsatını bulsak, bu çocuğu senin evine koysak da, başka yerlerde bulamayacağı cevherleri alsa, öğrense, değerlendirse!”

“İşte bunun için, bakıyoruz Resulullah’ın (asm) yanında Hz. Enes gibi, Hz. Ali gibi, Abdullah b. Abbas gibi, Abdullah b. Ömer gibi, Ebu Hureyre gibi küçükler ya da gençler var. Bunlar Resulullah’ın yanına konmuş yahut onun yanında yer almış pırlantalar. Peygamber’in yanında yetişmiş, ondan ders almış bu şahsiyetler onun getirdiği mesajın onun hayatını nasıl şekillendirdiğini yakından görmüş, aldıkları dersleri daha sonra ümmete aktararak ümmete de öğretmenlik yapmışlardır. Bunların hepsi tarihe -teknik ifadesiyle- ‘müksirûn’ yani Peygamberden çok hadis nakleden kişiler olarak geçmişlerdir.”

O yüzden ben ‘Hz Ayşe’ demem ona, ‘İmam-ı Ayşe’ derim. Gerçekten Kur’an’ı, Resulullah’ı, Kur’an’ın maksadını, Resulullah’ın misyonunu çok iyi kavramış bir annemiz. Ayrıca çok kişinin de -erkek veya kadın- yetişmesine vesile olmuş bir hanım. Onun için, -tekrar ediyorum- gerek Resulullah’ın yanında bulunan bu tür kimseler gerekse Üstad’ın yakın talebeleri için ‘hizmetçi’ demeyi edebe aykırı buluyorum.

“İşte bu yüzden ben Hz. Enes için ‘Resulullah’ın hizmetçisi’ demekten edep ediyorum, haya ediyorum. Bunun yerine ‘Resulullah’ın öğrencisi’ tabirini kullanıyorum. Çünkü onlar öğrenmek için orada bulunan kimseler. Mesela bunlardan birisi olarak Hz. Ayşe de öyle. Babası Hz. Ebu Bekir, Peygamber’le hemen hemen aynı yaşta. Aralarında iki yaş fark var, Hz. Ebu Bekir daha küçük. Ne yapıyor? Kızını Resulullah’a öğrenci olsun diye nikahlıyor. Öyle olmuyor mu? Onun Resulullah’tan yaptığı nakillere bakıldığında tam da öyle olduğu görülüyor. O yüzden ben ‘Hz Ayşe’ demem ona, ‘İmam-ı Ayşe’ derim. Gerçekten Kur’an’ı, Resulullah’ı, Kur’an’ın maksadını, Resulullah’ın misyonunu çok iyi kavramış bir annemiz. Ayrıca çok kişinin de -erkek veya kadın- yetişmesine vesile olmuş bir hanım. Onun için, -tekrar ediyorum- gerek Resulullah’ın yanında bulunan bu tür kimseler gerekse Üstad’ın yakın talebeleri için ‘hizmetçi’ demeyi edebe aykırı buluyorum. ‘Ama Üstat kullanmış’ denebilir. Üstat ümmete mal olmuş kelimelere yabancılaşmamak için kullanır. Biz onu doğru anlamalıyız diye düşünüyorum.”

Bu müzakereden sonra ilk konuşan müzakereci tekrar söz alarak şunları zikretti: “Hz. Enes örneğinden yola çıkarak hem Peygamber-i Zişan (asm) hem Üstad’ın yakın talebeleri için ‘hâdim veya hizmetçi’ yerine onların gerçek durumlarını ifadeye denk düşmek üzere ‘öğrenci’ denmesi gerektiği ile ilgili tefekkür bana çok isabetli geldi. Gerçekten bu şahsiyetler için hizmetkarlıktan ziyade çok yönlü bir öğrencilik söz konusu. Fakat mesela Hz. Enes’ten gelen bazı rivayetler bakarsak, -adına ne dersek diyelim- bir tür hizmetçilik de var gibi gözüküyor. Söz gelimi Hz. Enes diyor ki, ‘Resulullah bazen beni bir yere gönderirdi fakat ben sokakta oyun oynayan arkadaşları görünce onlara katılırdım. Sonra Resulullah’ın yanına gelince, o beni bundan dolayı hiç azarlamaz, kötü söz söylemez, bazen güler geçerdi’. Yine mesela Üstad’ın yanında kalan yakın talebeleri de Üstad’ın yemeğini yaparlardı diye kayıtlar var. Yemek elbette basit bir şehriyeli çorbadan ibaretti ama bakınca yine bir tür ‘hizmet’ ameliyesi var gibi görünüyor. Ben müzakerede ortaya konulan tefekkür ile bu hususu kendimce şöyle bir bağdaştırmaya tabi tuttum: Elbette Resulullah’ın hizmetçiye ihtiyacı yoktu. İhtiyaçları alabildiğine basit olan Üstad’ın da. Fakat hem Resulullah (asm) hem Üstat yanlarında bulunan kimselere bazı basit görevler vermiş ki ‘bütünlük’ olsun, ‘katılım’ olsun, ‘birlikte yoğrulma’ olsun, ‘mahcubiyet’ hissetmesinler diye. Bilmem bu bağdaştırma makul geldi mi size?”

Bunun üzerine moderatör şu değerlendirmeyi yaptı: “Eğitimi tek boyutlu olarak aldığımız zaman gerçekten bazı şeyler eksik kalıyor. ‘Kur’an okunacak bir kitaptır’ dediğimiz zaman eksik kalıyor. Zira o aynı zamanda yaşanacak bir kitaptır, yaşanması gereken bir kitaptır. Benzer şekilde Peygamber’in yanında kalan kimseler için de, Üstad’ın yanında kalan talebeler için de eğitimi aynı zamanda ‘yaşama’ boyutuyla ele aldığımız zaman mesele biraz daha açılıyor gibi geliyor bana. Örneğin Peygamber’in Enes’i bir yere göndermesi, yaşam içinde ona belli bir rol vermesi karakterinin gelişmesi açısından son derece pedegojik görünüyor. Üstad’ın bir talebesine çorba yaptırması da aslında eğitimin bir parçası. Ama bunlara liretal anlamıyla, -ben de katılıyorum- hizmetçilik denmez.”

Daha sonra hizmetçiliği öğrencilik olarak anlamak gerektiğini söyleyen müzakereci şu ilavede bulundu: “Dikkatli bir şekilde kullanılması gereken ‘hizmetçi, hâdim’ veya Kur’an’da değişik bağlamlarda geçen ‘gulâm, fetâ, feteyât’ gibi kelimeleri iyi anlamak için çabalamalıyız. Üstad’a çorba yapmak için beş veya altı yetişkin insanın görevli olması hiç de makul görünmüyor. Resulullah’ın yanında kalıp da ailenin bir ferdi olarak yaşayan bir çocuğun şuraya veya buraya gönderilmesi yahut o zaman için önemli olan su taşıma gibi işlerin yapılmasının talep edilmesi her ailede uygulanması gereken ve pedagojik yönü olan bir durumdur. Fakat hiçbir zaman ailenin bir ferdinin yaptığı yemekten bir küçük bölümünü de ailenin bir başka ferdiyle paylaşmasına ‘hizmetçilik yapmak’ denilemez. Zira aile içinde eğitim görürken ve öğrenilenlerin uygulamaya dönüştürülmesinde bazı işlerin yapılmasını talep etmek, bu işlerin eğitim aracı olacak değerlendirilmesi gayet insanî bir tavırdır. Bu tür uygulamalar hizmetçilik değil, bilakis eğitim görmek yani öğrencilik yapmaktır.”

Dersin devam eden bölümlerinde hem söz konusu nakil hem arkasından gelen rivayetle ilgili kıymetli müzakereler ortaya konuldu. Allah razı olsun.

Yazar hakkında

İlyas Üzüm

Dünyalıyım. Güneş Sistemi sokağında oturuyorum. Yaşadığım Samanyolu galaksisi şehrini bile gezemedim. Yolda mıyım, emin değilim ama "yolda olmak, yolcu olmak" istiyorum; zaman ve varlığın sonsuz yolculuğunda.

Yorum yazın