Yaratıcımla İlişkilerimi Nasıl Kurabilirim?
Eğer “bu kainatın bir yaratıcısı olmalı” sonucuna ulaşmış isem, bu kavrayışı (imanı) geliştirmem ancak kendimi ve kendim gibi yaratılmaya muhtaç olanların aczini idrak ettiğim kadarıyla mümkün olur.
Yaratıcıyı tanımanın sonucu beni Onunla irtibata geçmeye davet eder. O yaratandır, ben ise Ona bağımlı olduğumun bilincinde olan bir yaratık, yani Onun eseri. Bu bilinçliliğim bana varlık kaynağım ile ilişkiye geçmem gerektiğini gösterir. Onunla ilişkiye geçmemin başlangıcı, ancak bana verdiği serbest seçim yetisini Onu tanıdığımı göstermek üzere kullanmam ile mümkün olur.
Annemi şefkatli bir insan olarak tanımışsam, onun şefkatini gördüğüm her yerde annemle duygusal bir bağ kuruyor ve bir karşılıkta bulunma ihtiyacı hissediyorum. Annemin arzuladığı şekilde davranmam, benim onunla kuracağım ilişkimin en güvenli yolu diye anlıyorum. Yani tercihlerimi annemin tercihleri doğrultusunda yaparsam, annem ile olan ilişkimi en başarılı bir tabana oturtmuş olacağımı anlayacak özellik verilmiş bana. Yaratıcım ile de bu özelliğimi kullanarak bir ilişki içine girebileceğimi anlıyorum. Kısacası, hür iradem ile yaptığım tercihlerimi, Onun tercihleri doğrultusunda kullanmam gerekiyor. Hatta hür irade bana bu maksat için verilmiş gibi görünüyor.
Genellikle karıştırdığımı gördüğüm şu konuya dikkat etmem gerektiğini çok iyi anlıyorum: (1) Evrenin kendisini kullanırken onun Yaratıcısının iradesiyle gerçekleştirdiği düzene uymam, Onun iradesine tabi olmam anlamına gelir. Eğer ben evrenin düzenine, onun Yaratıcısının iradesinin sonucu olduğunu bilerek ve Onun mülkünü kullandığımı onaylayarak uyarsam, Onun iradesine tabi olduğumun farkında olurum. Bu, bir tür Onun ile bilinçli ilişki içinde olduğumu gösterir ve varlığımın yalnızca bir amacını gerçekleştirmiş olurum. (2) Diğer daha önemli bir amacı ise, insanlığıma takılan özellikleri nasıl kullanırım da onların Yaratıcısının iradesine uygun tercihler yaparım? Bu ikincisi beni daha da çok ilgilendiren bir konudur.
Bir örnekle bu ayırımı daha belirgin olarak ifade etmeliyim. (1) Ben uzaktaki bir dostum ile görüşmeyi en kısa yoldan gerçekleştirmek istiyorum. Bana böyle bir özlem verilmiş. Bunun için evrenin düzenini incelerim, acaba benim bu ihtiyacıma cevap verecek bir aracı evrende bulabilir miyim, diye bir araştırmaya girerim. Bu araştırmayı yaparken, evrendeki düzenin mutlak bir irade sahibi tarafından gerçekleştirildiği bilincini taşıyorsam, evrende keşfettiğim düzenin her bir unsurunu onun Yaratıcısının iradesi sonucu olduğu bilinciyle değerlendirir ve Onun adına kullanabilirim. Bu benim tercihim olabilir eğer bu bilince ulaşmış isem. Yaptığım her iş bana Onun özelliklerini daha iyi tanıma imkanı verir. Böylece Onun iradesine kendi irademi tabi kıldığımın bilincini taşır ve Onu takdir eder, Ona teşekkür ederim, bana böyle bir imkanı hazırladığı için.
(2) Diğer taraftan, insanî duygularımı, arzularımı Ona yöneltme, Onunla birebir ilişki içine girme ihtiyacı hissediyorum. “Ben yaratılmışım bunun farkındayım, beni yaratan Sen var olmalısın, bunun da farkındayım. Fakat devamlı değiştiriliyorum, neden? Sonunda ölüme mahkum ediliyorum, neden? Benim beklentilerime kainat cevap vermiyor, sonsuz var olmak istiyorum, fakat ölüyorum, bunun anlamı ne? Beni neden var ettin ve şimdi de ölümü veriyorsun? Bana sınırını koyamadığım duygular vermişsin, bu duygularımı niçin verdin? Bu duygularımı nasıl yönlendirmeliyim ki onları yanlış alanlarda kullanmayayım? Eğer bu duygularımı kendim merkezli kullanmaya başlarsam, sevmediğim bencillikler, gururlar içinde buluyorum kendimi. Her şey benim istediğim gibi olsun diyorum, ama olmuyor. Neden? Bendeki duyguları kullanırken, Senin verdiğin duyguları bu dünya şartlarında Senin bana bu duyguları veriş amacına göre nasıl kullanayım ki, Senin İradene kendi irademi tabi kılarak Sana karşı saygısızlık etmiş olmayayım?
Ben ve benim Yaratıcım, ben kimim, O kim? Aramızda bir ilişki olmalı mı? İnsan bilinci, buna ‘evet’ diyor. Eğer ilişki olmayacaksa ben niçin var edildiğimi anlamıyorum. Ye, iç, eğlen, araçlar yaparak hayat koşullarını kolaylaştır, “bunları bana veren bir Yaratıcı var olmalı” de ve Onunla ilişkiye geçmeden öl, yok ol. Ne kadar insan bilincine aykırı değil mi? Benim varlığımın böyle bir anlamsızlığa dayanabilmesini ben hayal dahi edemiyorum.
Ben kendimde hissediyorum ki, bir insan için en zor tercih, kendisi gibi bir insana iradesini teslim etmesi, Yaratıcısı olan mutlak varlığa iradesini teslim etmekten çok zor görünüyor bana. Kolay yolu ise, mutlak olana irademi teslim etmem ancak ve ancak yaratık cinsinden, Onun tercih ettiği bir örnek varlığın aracılığı ile mümkün olabileceğini anlayıp onaylamamdır. Nasıl ki Onu, yarattığı şu dünyadaki varlıklarda gösterdiği özellikleri ile tanıyorum, Onun benden ne istediğini de, bana örnek olarak sunduğu bir yaratık aracılığı ile tanıyabileceğimi anlıyorum. Kendisine tabi olacağım insan, Yaratıcımın özel olarak bana her yönden örnek olsun diye yetiştirdiği bir insan olmalı. Kendisine verilen kabiliyetleri deneme-yanılma yöntemiyle geliştirerek yetiştirmiş bir alim, bilge kişi değil. Mutlak olan yaratıcımın iradesini deneme-yanılmaya terk etmem beni güvensiz bir ortama götürüyor. Bu ölçü çok önemli görünüyor bana. Kainat bana yalnızca Yaratıcımın mutlak irade sahibi olduğuna işaret ediyor ve fakat insanî sorularıma cevap vermiyor.
Evren kendisini nasıl kullanacağım konusunda bana yol gösteriyor. Bana Yaratıcımı tanıtıyor. Fakat Onunla nasıl ilişkiye geçmem gerektiği konusunda “Bu kainatta bunun da bir sebebi olması gerektiğini” bildiriyor ve bunun ötesinde bana bir açıklama yapmıyor.
İrademi Yaratıcımın iradesine teslim etmeyi gerçekleştirmek için ne yapmalıyım? Onun ne irade ettiğini nasıl bilebilirim? Bu sorular beni ilgilendiriyor. Bakıyorum her şey yaratık cinsinden bir sebebe bağlanarak var ediliyor. Onun iradesini anlamanın da varlık aleminde bir sebebi olmalı. Bana verilen özellikleri kullanarak hem kendimde ve hem de çevremde gözlemlerimle ulaştığım sonuçlar, ancak Onun iradesine kendi irademi teslim etmem gerektiği haberini veriyor ve fakat ötesine geçerek, Onun iradesi kesinlikle şudur diyemiyor. Ancak deneme-yanılma yoluyla tahminlerde bulunabiliyorum. Fakat Yaratıcım ile olan ilişkim tahminler üzerine kurulursa ben kendimi hiç bir surette emniyette hissedemiyorum. Tahminlerin ötesinde Onun bana güven veren bir “sebep” hazırlayıp benim erişimime sunması gerekir. Çünkü beni bu ihtiyaç ile yaratan O. Bu ihtiyacı karşılamasını beklemek benim hakkım.
Gerek kainat ile olan ilişkilerimde, gerek diğer insanlarla olan ilişkilerimde, gerek kendi duygularımı kullanırken takip etmem gereken davranışlarımda, gerekse Yaratıcım ile irtibata geçip, benim Kendisi karşısındaki konumumu ve Onun mutlak varlığına karşı takınacağım ilişki biçimimde takip edeceğim prensipleri ve bu prensiplerin benim pratik hayatımda uygulamalarını bana bizzat gösterecek bir öğretmen, bir eğitmen görevlendirmeli ki ben onu kendime rehber olarak alayım. Ben bu dünya hayatına, doğum ile ölüm arasında bana sunulan imkanları kullanıp daha rahat bir hayat yaşayıp ve daha rahat bir şekilde ölmek için getirilmiş olamam. Bütün duygularımın bu sonuca isyan edecek şekilde yaratıldığını bizzat yaşıyorum. Varlığımın amacına ulaşabilmem için görevlendirilmiş bir öğretmenin eğitimine ihtiyacımı anlayabiliyorum.
Bana Onun iradesini bildirecek olan sebep ne olabilir? Bu dünyada Onun iradesini bildiren sebep olarak bir yaratık olmalı. Bana Onun iradesini bildirmekle görevli olan bir yaratık. Bu yaratık bana benim anlayacağım bir şekilde, tahmine dayanmadan açık ve kesin ifadelerle konuşan bir yaratık olmalı. Böyle bir görevi yerine getirecek peygamber denen resul görevlendirilmesinin zorunluluğunu benim ihtiyacımdan anlıyorum. Böyle bir elçi olmalı, kesin konuşmalı ve ben de bana sunduğu cevaplardan emin olacak bir sonuca ulaşabilmeliyim. Bu elçiyi arayıp bulmalıyım. Bu elçinin getirdiği mesajı, kainatta gördüğüm özellikler, bu özelliklerin anlamlı işaretleri ve kendimde emanet edilen aletler ile kontrol ettikten sonra onu tanıyıp, onun getirdiği mesajdan faydalanma yollarını aramalıyım.
Eğer varlığımın amacı olan Yaratıcıma ulaşmak istiyorsam, o takdirde resulüne tabi olmam, yani onun örnekliğine uymam zorunlu görünüyor. Onun örnekliğini yalnızca maddi kalıplardan ibaret görmeden, onun Yaratıcıdan getirdiği mesaj ile anlamlandırarak hayatımın temeline oturtmalıyım.
Buraya kadar yazılanları şöyle özetleyebilirim: Ön hazırlıklar yapıldıktan sonra, resulün örnekliğine tabi olmadan varlığımın amacını gerçekleştirme çabamda ilerlemem mümkün görünmüyor. Resul ile gönderilen mesaj da “Resulüme tabi ol, itaat et” talimatıyla dolu. Evet, farkındayım çok zor bir iş. Neden benim gibi bir insana tabi olacağım ki, deyiveriyorum. Gerçekten iradesini ben merkezli veya Yaratıcım merkezli tercihini özgürce kullanabilen insan için ben merkezli tercihi terk etmek biraz zor görünüyor. İyi düşünmek gerekiyor. Mamafih, resulün getirdiği mesajda da resule tabi olmak istemeyenlerin gerekçeleri olarak “bizim gibi bir insana mı tabi olacağız?” diye itiraz ettikleri dikkatimize sunuluyor. Evet, bizim gibi bir insan, yemesiyle, içmesiyle, pazarda alış-verişiyle, yolda yürüyüşüyle benim gibi bir insan. Fiziki, bedensel, entelektüel, duygusal ve bilinçsel her türlü alanımda bana örnek olacak şekilde mutlak Yaratıcım tarafından eğitilmiş bir insan. Kendisine emanet edilen mesaja inanmakla, yani eğitildiğinin bilincinde olmakla ve bu mesajı diğer insanlara da her ne pahasına olursa olsun bizzat hayatında uygulamaları eşliğinde ulaştırmakla görevli bir insan.
Bu kadar uzatmamın sebebi, daima daha iyiyi arayan insanın bu duygusunu varlık amacına ulaştırmada ancak ve ancak bir Allah resulünün örnekliği ile ubudiyete dönüşebilmesini açıklamak içindi. Kanaatimce, eğer, “dine tabi ol, dinin dediğini yap, ubudiyeti orada bulursun” gibi bir ezbercilikten kurtulmak istiyorsam, bu konu üzerinde daha çok düşünmeliyim.