Ders Notları Risale-i Nur Okumaları Yazılar

Lemaat 88. Ders Notları

12 Ocak 2020 tarihli 88. Lemaat dersinde,“Beklemediğin yerde bazen imdâd alırsın” başlıklı metin okundu. Müzakereler ağırlıklı olarak, birer veya ikişer cümleden oluşan beş paragraflık metnin, “Deli adama iyisin iyisin denilse iyileşmesi, iyi adama fenasın fenasın denilse fenalaşması nadir değildir” şeklindeki ilk cümlesi üzerine cereyan etti (her paragraf bir müzakerecinin açıklamasını yansıtıyor):

*“Deli adama iyisin iyisin denilse iyileşmesi, iyi adama fenasın fenasın denilse fenalaşması nadir değildir” cümlesinin üç anlam boyutu var gibi görünüyor: a) Karşımdaki fena bir insana ‘iyisin iyisin’ dersem iyileşmesi ya da iyi bir insana ‘fenasın fenasın’ dersem fenalaşması bir yaratılış kanunudur, şeklinde ifadelendirilebilecek boyut, b) Karşımdaki fena bir insana ‘iyisin iyisin” deyince iyileşmesinin ya da iyi bir insana ‘fenasın fenasın’ deyince fenalaşması benim nazarında olan bir husustur, biçiminde özetlenebilecek boyut, c) nihayet sadece insan değil karşımdaki bana fena görünen bir ‘şey’ için de ‘iyisin iyisin’ denildiğinde iyileşmesi, keza iyi bir ‘şey’ için ‘fenasın fenasın’ dersem fenalaşmasının söz konusu olabileceğini ifade eden boyut. Bu üçüncü boyuta “vecih doğrultma” ya da “nazar düzeltme boyutu” diyebiliriz, diye düşünüyorum. Böyle bakınca aslında metin bize “nazar yani bakış eğitimi veriyor” gibi görünüyor.

*Pasaja “nazar eğitimi veren metin”, diye baktığımızda çok pratik sonuçlar çıkarmak mümkün görünüyor. Mesela fena bir adam var, karşımda. Söz gelimi, tembel, vehimli yahut korkak. Bu adam için tembeldir, korkaktır, vehimlidir diyerek elini bırakmayacağım. “Çalışabilirsin, cesaret edebilirsin, aşabilirsin” diyerek ona yardımcı olacağım. Yine başka birisi var, diyelim ki, “sabah namazına kalkamıyorum” diyor, “kalkabilirsin, kalkabilirsin” diyerek onu motive edeceğim. Son bir örnek, “Ben Kur’an’ı anlayamıyorum” diyen bir kişiye “anlayamazsın” demek ya da onu suçlamak yerine somut çaba içine girerek ona yol göstermeye çalışacağım…

*Karşımızda ilk etapta “fena” olduğunu düşündüğümüz birisi varsa, şu sorgulamayı yapmamız lazım: Bu adam gerçekten fena mı, yoksa benim nazarımda mı fena? Ya da bu adamın hangi yönü “fena”. O yönünün “fena” olması onu büsbütün “fena” yapar mı? Bu adam hangi şartlardan geliyor ve hangi sebeplerle “fena” özelliği taşıyor? Sonra da şunu düşünmek lazım: Ben bu insana nasıl “pozitif” davranabilirim? Onun nasıl elinden tutar, yardımına koşar, fena yönünü iyiliğe dönüştürmeye çalışabilirim?

*Ben metinden şu mesajı alıyorum: “Her şeye pozitif yaklaş, her şeyle pozitif ilişki kur”. Evet, her şeyle pozitif ilişki kurmak bir taraftan insana, Rabbi ile iyi ilişkiler kurma imkanı sağlarken, bir taraftan da kişinin başarısını artırıyor. Söz gelimi, “bu Müslümanlardan hayır gelmez” diye birisinin, kötümserliği dolayısıyla pratikte yapacağı hiçbir şey yok iken; “pozitif” yaklaşan birisi, “ben ne yapabilirim” sorusunu sorar, belki de atacağı bir adım, başka dev adımların atılmasına, el uzatacağı bir kişi başka binlerce elin uzanmasına vesile olacak “büyük hayırlara” yol açabilir.

*Pratik hayatımızda gördüğümüz, fıtratı ile çelişkili yani “fena” dediğimiz özelliklerdeki her insan, bizim için aynı zamanda “duaya durma” vesilesidir. Bunun için onu itmek, damgalamak, “kötüdür, bitmiştir” demek yerine ona ümit vermek, onun olumlu yönlerini öne çıkarmak, “fena” gördüğümüz zaafının giderilmesi için lafzen dua etmenin yanında ona olumlu, anlayışlı, sıcak hal, tavır ve tutumlar sergileyerek fiili duada bulunmak “insaniyetin” ve Nursi’nin başka bir yerde söylediği söze atıf yaparsak “şefkat-i imaniye”nin gereğidir!

*Bu meselenin kökü “yaratılışta şer yoktur” hükmüne kadar gider. Yani bize “kötü görünen” şeyler vardır, bizim “kötü gördüğümüz” şeyler vardır, bizim “kötü sandığımız” şeyler vardır… Yani gerçekte “kötülük” yok. O halde ben yaratılışa nasıl bakıyorsam benim baktığım şey “o” oluyor. İyi bakarsan “iyi”, kötü bakarsam “kötü” oluyor. Nitekim meşhur bir kutsi hadiste, “Ben kulumun zannı üzereyim” buyruluyor.

*Eşyada aslolan güzelliktir. Bu güzelliği fark etmenin yolu eşyaya “güzel bakış” yapmaktır. Bakışımız yanlış olursa gördüğümüz şey bize “çirkin” gelir. Bunu ifade eden meşhur söz şudur: “Güzel bakmak savâbtır”. Buradaki “savâp” doğru demektir. Yani “güzel bakış, doğrudur”. Ne yazık ki bu söz çarpıtılarak “güzele bakmak sevaptır” şekline dönüştürülmüştür. Yani ilk söz tam bir “nazar” öğretisidir!

*Metinde deli bir adama “iyisin iyisin” denmesinin onu iyileştireceği ifade olunuyor. Buradaki “iyisin iyisin” ifadesini sadece bir söz olarak almamak gerekiyor, diye anlıyorum. Yani deli bir kimseye sözle olanı dahil olmak üzere “iyisin” deme içinde değerlendirilebilecek her türlü tutum ve davranışlar bütünü sergilemek.. İyi bir adama “fenasın fenasın” demek de aynı şekilde lafızla sınırlı olmayıp bu kapsamda akla gelecek her çeşit tutum ve davranışları ortaya koymak.. Metin iyi ya da kötü bir kimseye bu tutum ve davranışlar bütünü ile muhatap olmanın ona bir şekilde yansıyacağına, yahut onunla ilgili bizim dünyamıza bir biçimde yansıyacağına işaret ediyor. Biraz daha vurgulamak gerekirse metin “fena” gördüğümüz insanlara “iyisin” tavrı ile yaklaşmamız gerektiğine, iyi bir kimseye de “fenasın” tutumu ile yaklaşmaktan sakınmak gerektiğine dikkat çekiyor.

*Aslında metin “fena adama” demiyor, “deli adama” diyor. Her halde bunun bir sebebi müellifin, kötü veya fena gibi değerlendirmelerin izafi olabileceğinden hareketle, mesajı delilik, hastalık gibi daha somut örnek üzerine bina etme hassasiyetidir.

*Bizim insanlara ve eşyaya bakışımızın bir arkaplanı var: “ene”. Biz her şeyi “ene”mizin gösterdiği çerçeveden bakıp değerlendiriyoruz. Yani eğer eşyaya “kendine bakan yönüyle” muhatap oluyorsak hükmümüzü ona göre; şayet Yaratıcısına bakan boyutuyla muhatap oluyorsak da ona göre veriyoruz. Yani burada belirleyici olan hususun “nazar” olduğu anlaşılıyor. Bundan dolayıdır ki, Nursi başka bir yerde, “nazar mahiyet-i eşyayı tağyir eder” diyor.

*Nazar, evet, “eşyanın mahiyetini değiştirir. Nerede? Bizim dünyamızda, bizim algımızda. Nitekim bu sözün ya da prensibin çağrıştırdığı başka bir söz ya da prensip var: “Eşyanın hakikati sabittir” anlamında. Bu iki prensip birbiriyle çelişkili değildir. Eğer, nazar eşyanın mahiyetini bizim algımızda değil de “gerçekte” değiştirir, dersek bu iki prensip birbiriyle çelişmiş olur. Dikkat etmek lazımdır!

*Bizim fena bir adama “iyisin iyisin” bakışıyla yaklaşmamız ona tesir eder mi? Biz bir ‘sebebiz’. Biliyoruz ki sebebin tesiri yoktur, müessir Yaratıcıdır. Fakat bizim sorunlu bir kimseye pozitif duygularla yaklaşmamız bir tür duadır. Biz bu duayı yapmakla yükümlüyüz. Netice Ona aittir. Bilfarz muhatabımızda değişiklik olmasa bile pozitif tutumuzu sürdürmeliyiz. Kur’an “size barış teklifi ile gelenlerin teklifine olumlu yaklaşın” der. Sonuç, bizi aşar! Biz sonuç amaçlı değil, “görevini yapma” amaçlı hareket ederiz, etmeliyiz. Bu dünya eğitim yeri. Biz de her vesile ile kendimiz eğitmek, geliştirmek için burada bulunuyoruz. Fena bir adama “iyisin iyisin” diye yaklaşmak en azından benim dünyamda ona karşı iyi davranmama, ona dua etmeme, böylece kendimi terakki ettirmeme vesile olur!

Yazar hakkında

İlyas Üzüm

Dünyalıyım. Güneş Sistemi sokağında oturuyorum. Yaşadığım Samanyolu galaksisi şehrini bile gezemedim. Yolda mıyım, emin değilim ama "yolda olmak, yolcu olmak" istiyorum; zaman ve varlığın sonsuz yolculuğunda.

Yorum yazın