Mucize Nakilleri Şimdi Benim İçin Ne İfade Eder?
Önceki yazılarda, kendisini “Yaratıcının elçisi” olarak sunan bir kimsenin ilk muhatapları açısından, mesajın tamamı ortada olmadığından ve Elçinin hayatının yine bir bütün halinde o mesajla tutarlı bir nitelik taşıyıp taşımadığını görme imkanı bulunmadığından, Yaratıcının söz konusu Elçi’yi kendisinin görevlendirdiğini kanıtlamak üzere insanların alışageldiği yaratılış biçimi dışında bir yaratılış (mucize) sergilemesinin Onun bu alemde gözleyegeldiğimiz hikmetine uygun olduğundan söz etmiştik.
Burada yine çok kısa ve kabaca mucizelerin yaratılış maksadını hatırlamak için değinmede bulunup sonra da mucize nakillerinin şimdi benim için önemine temas etmek gerekiyor diye bir ihtiyaç hissettim.
Mucizeyi, Elçinin kendisi yaratmaz ama Elçi üzerinden gösterilir. Yaratıcısı Allah’tır. Neden böyle bir yaratılışa gerek var? Elçi kainatın yaratıcısı tarafından seçiliyor, görevlendiriliyor ve diğer bütün insanlara bu durumu tasdik etmeleri gerektiğini bildiriyor ise, bu bildiriyi tasdik edebilmek için gerekli delilleri de Yaratıcının göstermesi, sergilemesi gerekir. Kendisinin mutlaklığına inanmanın gerekçelerini kainatı, insan ruhunu yaratarak, insanın bilincine gösteriyor. Her canlıya hem ölüm veriyor ve hem de küçücük, etkisiz bir vesile ile tekrar hayatı vererek Kendisinin mutlak hayat kaynağı olduğunun ve insanları da tekrar hayata kavuşturacağının delillerini kainatta gösteriyor. O halde Elçinin de elçiliğinin delillerini yine kainatta yarattığı örneklerle göstermesi gerekmez mi?
Bu sorunun cevabı, ‘gerekir’ olmalıdır. Yani Elçiyi kainatın yaratıcısı olarak Kendisinin görevlendirdiğini yine kainatta yarattığı örneklerle sergilemelidir. Kur’an’daki mesajın yalnızca yaratılışta delillendirilmesi, Kur’an’ın ‘Yaratıcının konuşması’ olduğunun delilidir. Elçinin de görevlendirildiğine yine kainatın Yaratıcısı şahitlik yapmalıdır. Tıpkı diğer bütün iman konularının delillerini yaratılışta sergileyerek bizzat kendisinin yaratarak şahitlik yaptığı gibi.
Bu nedenle yaratılışta Elçinin elçiliğinin şahitlerinin yaratılmasına “elçilik mucizeleri” deniyor. Aslında her bir yaratılış, başkalarını benzerini yaratmaktan aciz bırakan bir mucizedir. Bu mucizeler Yaratıcının ‘mutlaklığının’ şahitleri olarak yaratılıyor. Bunlardan başka ayrıca Elçinin de Kendisi tarafından görevlendirdiği elçisi olduğu delillerinin, kainat mucizesine ilaveten elçilik mucizeleri olarak yaratılması hikmetin gereğidir.
Bu nedenle Elçinin hayatta iken kendisinin, kainatın Yaratıcısı tarafından görevlendirildiğini ayrıca sergileyecek mucizeler yaratıldığına dair etrafındaki insanların tanıklıkları nakledilegelmiştir. Etrafındaki insanlardan bazıları bunu “sihir” olarak telakki etmekle, kainatın düzeninde gözlemlenmeyen bir yaratılış türü olarak nitelemişler ve Elçinin davasını onaylamamaları için bir gerekçe olarak ileriye sürmüşler. Fakat çevresindeki insanların çoğu, gözlemlemelerinin sonucunda bu mucize yaratılışlarının bir sihir değil, Elçinin iddia ettiği gibi gerçek bir yaratılış olduğuna ikna olup, Elçinin sunduğu mesajı hem kendi hayatlarında uygulayarak ve hem de gerekirse hayatları pahasına savunarak sadakatlerini sergilemişlerdir.
Elçinin hayatı göz önüne alınırsa, o zaman diliminde yaşayan insanların böylesi bir yaratılış örneğine ne kadar ihtiyaçları olduğunu daha önce konuştuk. Soruyu şimdi burada benim ihtiyacım açısından gündeme getirmek için soruyorum kendime: Mucize şimdi bana da gösterilmeli midir? Elimde mesajın tümü var. Ayrıca Elçi vefat etmiş, onun üzerinde bir mucize yaratılışı görmem mümkün değil, görmeyi beklemem de anlamsız. Elimde Elçinin getirdiği mesajın tümü var. Mesaj benim için içeriği itibariyle bir mucize görevi görebilir. Eğer ben mesajı incelersem, sonuçta bu mesaj ancak benim ve kainatın Yaratıcısının konuşması olabilir, diyebilirim. Ayrıca bana kadar ulaşmış ve inananlar toplumunda kabul görmüş fiziki yaratılmış mucize nakilleri de var. Bu mucize nakilleri de bana kadar ulaştırılmak suretiyle bir anlam ifade etmez mi?
Ben bu nakillere ulaşabiliyorum. Daha önce nakilleri nakledenlerin kapasitesinden bahsedilmişti. Mucize nakillerinde ise “nakledenin süzgeçliği” diye adlandırdığımız konunun bu nakiller için çok uygulanabilirliği yok. Çünkü bir yorum gerektirmiyor. Bir arka plan kavrayışı gerektirmiyor. Yalnızca gördüğü fiziki durumu naklediyor. “Yüzlerce kişi vardı, bir tanesi de ben idim, suyumuz kalmamıştı. Elçi eline birazcık bir su dökerek Rabbine yalvardı ve elinden su ırmak gibi akmaya başladı. Oradaki insanların hepsi ihtiyacını karşıladı.” Böyle bir naklin yapılabilmesi için yoruma dayanması ve nakledenin kapasitesine göre olması söz konusu değildir, diye anlıyorum. O ortamda bulunduğu bilinen kişilerden hiçbirisi bu haberi yalanlamadı. Böyle bir yalanlayıcı nakil ile karşılaşmıyoruz. Çevresindeki insanların sadakati o derece idi ki, Elçi hakkında en küçük bir naklin gerçek olup olmadığını araştırmak için belki de bir ay süren yolculuğu yapmışlar, hassasiyet göstermişler. Böylesi insanlar bir yanlış nakli sessiz kalarak onaylayacak karakteri göstermiyorlar. Olayların gelişmesi böyle gösteriyor.
Bana düşen görev, bu nakillerin bazılarının rivayetlerinde tam güvenilir bir ‘nakledenler zinciri’ tespit edilemeyenlerin olması, bu nakillerin hiçbirinin hakikati olmadığı anlamına gelmediğini bilmektir. Bize ulaşan nakillerden anlıyoruz ki, şu veya bu şekilde mucize yaratılışlar gerçekleşmiştir. Yaratıcıdan da böyle bir yaratılış türü ile Elçiyi Kendisinin görevlendirdiğini onaylaması gerekir diye yukarıda değinildi. Bu mucize nakilleri, kainatın Yaratıcısı bir düzen içerisinde yarattığı kainatın bu düzenine Kendisini mahkum etme gibi bir mantıksız anlayışı reddetmeme vesile olan ilave delillerdir. Böyle bir mucize yaratılışının gerçekleşmediğini iddia edebilmem için kainatta hiçbir yaratılış şahidi görmüyorum.
Elimdeki Kur’an delilini, Elçinin Allah tarafından görevlendirildiğini göstermede yeterli delil görsem bile, bu Kur’an delili Elçiyi Allah’ın görevlendirdiğini ve onu bütün diğer dünya görüşlerinin üzerinde hakim kılacağını Kur’an mesajında bildiriyor:
هُوَ الَّذِي أَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَى وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ وَكَفَى بِاللَّهِ شَهِيدًا
“Ki O, elçisini hidayetle ve hak din ile, diğer bütün dinlere karşı üstün kılmak için gönderdi. Şahid olarak Allah yeter.” (48: 28)
Allah’ın şahitliğini ben ancak yarattığı kainatta sergilemesiyle görebilir ve onaylayabilirim. Kur’an’ın bu ayetinden, Elçiyi görevlendirenin Allah olduğunu ve Allah’ın bizzat Kendisi bu şahitliğini yarattığı kainatta sergileyeceğini vadettiğini anlıyorum. Şimdi ben ne yapmalıyım bu nakillerle? Benim şahsi kanaatim, madem kainatta böyle bir yaratılış gerçekleşti, öyleyse ben yaratılmış alemin her bir unsurunun hem Yaratıcının mutlaklığına (tevhide) ve hem de Elçinin elçilik iddiasına delil olacak bir kaynak olarak görüp, şimdi gözlemlediğim yaratılışı çok boyutlu görme çalışması yapmalıyım.
Kainat, (1) anlamlılığı ile benimle ilişkiye geçen bilinçli varlıklar bütünüdür. Dolayısıyla kainat ile bilinçli ilişkiye girmeliyim. Yaratıkları bir madde yığınından ibaret görmemeliyim. Ayrıca (2) kainat Yaratıcısının mutlaklığına delildir. (3) Bu mutlak Yaratıcı, bana verdiği duygularla sorduğum sorularıma benim açıkça anlayabileceğim konuşma türünden bana mesaj göndererek cevap göndermezse ben kendimi sahipsiz, cevapsız bırakılmış ve anlamsız bir hayata mahkum edilmiş olarak bulurum. Yaratıcım benim ile konuşarak da bana Kendisini tanıtmalıdır. (4) Aynı zamanda kainat Yaratıcının görevlendirdiği bir ‘öğretmen elçisinin’ gerekliliğine de delildir. Ta ki bu anlamlı yaratılış bir öğretmen aracılığı ile bana anlamını anlama ve değerlendirme eğitimi verebilsin. Aksi halde anlamlı yaratılışın anlamını ben ancak deneme-yanılma yoluyla çıkarmaya çalışırım. Halbuki Yaratıcının eğitip bana gönderdiği ‘eğitmenin’ önderliğinde, ben bu anlamlılığı nasıl çözeceğimi güven içinde öğrenebilirim. (5) Eşyanın devamlı değişip ölmesinin hikmeti, benim ise sonsuz mutluluk duygumun tatmin edilmeye muhtaç olarak yaratılmamın hikmeti, bu mutluluğun yaratılacağına şahitlik yaptıklarını görüyorum. Kainat ve benim gerçeğim, ahiret veya haşir dediğimiz bir gerçeğe şahitlik yaptığı boyutunu da kendi varlık anlayışıma taşımalıyım.
Sonuç olarak ‘mucize nakilleri’ hem Yaratıcının yarattığı düzenin mahkumu olmadığını anlamama, hem Elçinin elçiliğini destekleyen ilave deliller olduğunu görmeme hem de yaratılışla çok boyutlu ilişkiler geliştirmeme davetiye niteliği taşıdığını fark etmeme yol açıyor, diye düşünüyorum.
Selamun aleykum Ali Mermer agabey,
Oncelikle yazdiginiz bu yazi serisi icin Allah’in sizden razi olmasi icin dua edecegim, gercekten tefekkur ve bireysel tekamul yolculugumda bana genis ufuklar acti, bakis acimi cok gelistirdi, imanim dahi kuuvetlendi insaAllah. Allah’a hamd olsun.
Ali agabey, bu son yazisiniza iliskin ve genel olarak mucizenin delil olmasi ile ilgili uzun suredir aklima takilan bir husus var, kendi dunyamda bunu cozunurluge kavusturmamda buyuk yardiminiz olabilecegini dusunuyorum. Aklima takilan nokta 19. Mektup’ta gayet acik bir sekilde beyan edilmis, soyle ki;
Peygamberimiz nübüvvetini muannidlere karşı ispat etmek için hârikulâde işlere mazhar olur ve inde’l-hace ara sıra mu’cizatı gösterirdi. Fakat sırr-ı teklif olan imtihan ve tecrübe muktezasıyla, elbette bedahet derecesinde ve ister istemez tasdike mecbur kalacak derecede mu’cize olmazdı.
Çünkü sırr-ı imtihan ve hikmet-i teklif iktiza eder ki akla kapı açılsın ve aklın ihtiyarı elinden alınmasın. Eğer gayet bedihî bir surette olsa o vakit aklın ihtiyarı kalmaz. Ebucehil de Ebubekir gibi tasdik eder. İmtihan ve teklifin faydası kalmaz. Kömür ile elmas bir seviyede kalırdı.
Dolayisiyla Elci zamaninda dahi gozle gorulur, adeta aklin ihtiyarini asacak mucizelerin olmasi, imtihan sirrini ortadan kaldirmaz mi? Bizim yasadigimiz donemde Elci tarafindan asikar delil gosterilmemesi bizim tahkiki iman sahibi olmamizi zorlastirmaz mi, bunun Yaratici’nin adil sifati ile nasil iliskilendirebilirim?
Tekrar Allah razi olsun,
Dua ile.
Ve aleykumusselam kardesim,
Simdi dikkatimi cekti yorumunuz ve sorunuz. Daha once haberlesip haberlesmedigimizi hatirlamiyorum. Acaba cevapsiz mi biraktim diye suphelendim.
Kisaca, Rasulullah doneminde mucizelerin apacik olmadigini, naklettiginiz metinde ifade ediyor. Insan eger dikkate almak istemezse, mucizeyi, Kur’an’in da ifade ettigi gibi, sihir olarak degerlendirir ve inanmaz. O kisi icin mucize olmaz, sihir olur. Kisinin niyetine gore yorumlamasinda hurdur.
Simdi bizim icin ise bu mucize rivayetleri, tarihi bir vakianin naklinden ibarettir, inanirsiniz veya inanmazsiniz, cunku ispat edemezsiniz. Nakilden baska elinizde video kayitlari yok. Bizim icin mucize yukaridaki yazinin ana metninde degerlendirildigi gibi algilanmalidir.
Rasulullah zamaninda vahiy tamamlanmamis, insanlarin vahyin icerigini hayatlarinda tecrube etme imkani olmamis oldugundan, gerekli idi. Cunku bir anda karsinizda bir insan goruyorsunuz, sadik, samimi gorunuyor ama bilemezsiniz, Allah’tan vahiy aldigini, garantileyemezsiniz. Vahyi simdiki gibi incelemeniz de sozel kultur nedeniyle mumkun degildi Rasullullah zamaninda. Ancak duyabileceginiz kadariyladir. Simdi siz, bir kisi boyle aniden karsiniza ciksa inanir misiniz onun Allah’tan vahiy aldigina? Ben inanmam, soylediklerini tam inceleyip bir sonuca ulasincaya kadar.
Demek ki bizim icin vahiy tam karsimizda, icerigini inceleyip, kainatin da sahitligini arayip, kendi insaniyetimi de kullanarak bir sonuca ulasmaliyim. Mucize benim icin fiilen gormek zorunda oldugum birsey degil artik. Ben mucizeyi Rasulun getirdigi mesajin icinde aramaliyim.
Kusura bakmayin gec cevap verdim ise.
Allah razi olsun dualariniz icin.
ali mermer