Yansımalar

Yaratıcımın Görevlendirdiği Elçiye (Resule) İhtiyacım Var mı?

Yaratıcımın Görevlendirdiği Elçiye (Resule) İhtiyacım Var mı? | Ha-Mim

“Öğrenerek insanîyetini geliştiren” bir mahluk olarak, insanîyetimin gereği öğretmen arıyorum. Değilse, kendi kendimi tekrar etmekten bir adım ileriye gidemem. Eğitimsiz insan terakki edemez. Bir araba tamircisinin bile çırak-usta ilişkisi olmadan tamirci olamadığını gözlemliyorum.

Bir öğretmen “online” ders veriyor bile olabilir. Mamafih, şimdi benim “abd-Mabud” ilişkimin öğretmeninin bana online ders verdiğini düşünüyorum. Nasıl yani? 

Benim kendime öğretmen seçtiğim kişi on dört asır önce vefat etmiş. Ders Kitabı elimde ama çok yoğun ve kendine has terimlerle dolu. Eğitime ihtiyacım var. Öyle ya tıp kitapları okunarak doktor olunmuyor. Bu bir musluk tamiri değil ki, “kendin öğren, kendin yap” yöntemi ile gerçekleştirebileyim. Öğretmen ise çok değişik kanallarla bana ulaşıyor. Bu kanalları aramalıyım, yazılı metinler olabilir, canlı yaşayan insanlardan bu öğretmenin öğrencisinin öğrencisinin öğrencisi… olabilir. Ama olmalıdır. Bunları aramadan ben hayatımı Yaratıcımın beni yaratma maksadına ulaşacak şekilde yaşayamam. Ne işle meşgul olursam olayım, “o işi, beni ve o işin içeriğini yaratılış amacına ulaştırmam için nasıl değerlendirebilirim?” diye bir arayış içine girmeliyim; bu arayışa cevap vermesini beklediğim öğretmenleri aramalıyım ve onlardan faydalanmalıyım.

Bu amaca ulaşmak için, “Allah’ın varlığından kesin eminim, yaratılan her şey Onu bana hatırlatıyor” demek benim için doğru ise, beni ikna ediyorsa, ikna olduğum oranda “Bu sonucumu nasıl değerlendireceğim, dünyada bu anlayışa göre nasıl yaşayacağım?” sorularını da sorma ihtiyacı hissediyorum. Kendimin eğitilmeye muhtaç bir kişi olduğumu fark ediyorum. Bu noktanın daha iyi anlaşılması için bir de Kur’an’a bakıyorum.

Allah’a inanmak, o inancımızı ibadete dönüştürmek için yetmiyor diye anlıyorum. Yani inancın ibadete dönüşmesi ikinci bir aşamadır, otomatik neticesi değildir. Gözlemliyorum ki çok insan “Bir Yaratıcının olmasının zorunluluğunu” kabul ediyor, hatta Ondan memnun olduklarını da itiraf ediyorlar. Fakat inançlarının gerektirdiği hayatı yaşamanın yollarını aramak, öğrenmek için bir rehbere değil de kendi duygularının yönlendirdiği mecraya sürüklenerek yaşadıklarını görüyorum. Bunlara değişik isimler veriliyor. Ben şahsen “deizm” denilen akımı da böyle anlıyorum. “Din” denilen resuller tarafından eğitilen bir sisteme gerek yok, ben kendi insanî duygularımı kullanarak hayatımı yaşayabiliyor ve bununla “mutlu” olabiliyorum”, deniliyor. Eğer ölümden sonra bir yaratılış olsa bile, ben kendi bildiğim doğruyu uyguladım, yanlıştan kaçındım, Yaratıcım beni neden sorgulasın ki? Çok yaygınlaşan bir anlayışın bu olduğunu gözlemliyorum.

Bu sonuç ancak, resullerin görevlendirilmediği veya mesajlarının ulaşmadığı yerlerde bulunan insanlar için geçerli olması gerektiğini anlıyorum. Kur’an’da bu yönde açıklamaların var olduğunu da öğreniyorum. Resullerden haberi olan kişilerin resullerin mesajını incelemede tembellik yapması veya gereksinim görmemesi tercihi o kişinin kendi sorumluluğu olur.

أَلَمْ يَأْتِكُمْ نَذِيرٌ“Size hiçbir uyarıcı (resul) gelmedi mi?” (Mülk, 67/8).

Başka bir ayetteki ifade de şöyle:

مَّنِ اهْتَدَى فَإِنَّمَا يَهْتَدي لِنَفْسِهِ وَمَن ضَلَّ فَإِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَا وَلاَ تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَى وَمَا كُنَّا مُعَذِّبِينَ حَتَّى نَبْعَثَ رَسُولاً “Kim doğru yola gelirse kendisi için yola gelmiş bulunur. Kim saparsa kendi aleyhine sapar. Hiç kimse başkasının yükünü çekmez. Biz bir resul göndermeden hiç kimseyi cezalandırmayız” (İsra, 17/15).

Bu ayetlerden anladığımı özetleyeyim: İnsan önce kendini tanımalı, insanî ihtiyaçlarını sorgulamalı. Bu sorgulamada insan, ihtiyaçlarının bir kısmının bedeni hayatının devamı ve korunması ile ilgili olduğunu fark eder. Bunun gereği olarak da çevresindeki malzemeleri elde etmesini öğrenir ve onlardan faydalanmaya çalışır. Bu elde etme işlemi bir eğitim gerektirir. Bu ihtiyacın karşılanması için gerekli eğitim her yerde, her düzeyde, herkes için hazır vaziyette hizmet veriyor. Aynı insan bir de kendisindeki diğer ihtiyaçlarını sorgulamalıdır. İnsan, bilinci gereği aklının sorduğu, duygularının özlediklerinin neler olduğunu gündeme getirip bunların karşılanması için bir çabanın içine girmelidir, fakat girer demiyorum. Çünkü insan iradesini kullanarak böyle bir sorgulamayı gerektirmeyen bir tanım yapabilir kendisi için. Örneğin, birisi “ben bedenden ibaretim ve varlık bu kainattan ibarettir” diyerek kendini şartlandırabilir. Bilincini, duygularını, aklını, eğitimini yalnızca kainattan karşılanabilecek ihtiyaçlarının temini için kullanmayı tercih edebilir. İnsanî duygularının gündeme getirdiği soruların önünü kesebilir. Bunlar “sonradan kazanılmış beklentiler veya kurgulardan ibarettir” diye bir tercih yapabilir. İnsan hür yaratılmıştır. Bu kişi artık duygularının, aklının, bilincinin gündeme getirdiği soruların cevabını arama ihtiyacını reddeder ve dolayısıyla bu aletlerini kullanmama tercihi yapabilir.

İnsan gerçeğinin bu olmadığını her hür düşünen, her kendini şartlandırmayan kişi kolayca bilir, sorgular ve cevap arar. Ben kendimi dinlediğim zaman anlıyorum ki, bu sorgulama ve insanî beklentilerime Varlık Kaynağı cevap verip bunları karşılayabilir. Fakat bu beklentilerimin cevabını evrenin içinde bulamıyorum. Çünkü bazı insanî beklentilerimin evrenin karşılayabileceği cinsten olmadığını görüyorum. Mesela, ben insanım ve ebedi mutluluk isterim, ben ölüm ile yok olup gitmek istemem. Fakat evren bana “sen ölüp yok olacaksın” diyor. Evrenin kendisinin devamlı ölüme doğru seyahat ettiğini görüyorum, devamlı değiştiriliyor. Ne evrenin varlığının ve ne de benim varlığımın kendinden olmadığını anlayabilecek kapasitedeyim. O halde beni var edenin mutlaka bana verdiği bu ihtiyacı karşılamasını beklerim. Arayışa girmeliyim. Nereden bulabileceğim cevabını? Benim böylesi sorularımın cevabını verdiğini iddia eden kaynaklara yönelmem gerekir.

Ayrıca, kendimde çok tecrübe ettiğim bir özellik daha görüyorum: Hür irademi kullandığımın farkındayım. Kendimin şu dünya hayatımda yaptığım tercihlerde mutlaka doğru olanı tercih ettiğimden de emin olamamaktayım. Tercihlerimi uygular iken bencilce tercihler yapmamın da mümkün olduğunu görüyorum. Bu konuda da eğitim almalıyım. Bu eğitimi bana kim verecek? Bana doğru olanı tercih etme ihtiyacını kim verdiyse onun böyle bir eğitim için malzemeleri de benim önüme sermesi gerekir, diye düşünüyorum.

İki kanaldan gelen ve beni devamlı araştırmaya sevk eden bu ihtiyaçlarımı karşılayacak kaynakları araştırmam gerekiyor. Her iki ihtiyacımın da ancak beni bu ihtiyaçlar içinde yaratan kim ise o karşılayacak olmalı. Evren bana soruları sorduracak, cevaplarını arayacak ve doğru tercihi aramam gerektiğini öğretecek şekilde yaratılmış olduğunu ben kendi varlığımda tecrübe ediyorum. Evren bana yok olup gitmemem, ebedi mutluluk özlemimi karşılamam ve kesin doğru tercihi yapmam için yeterli bir özelliğe sahip görünmüyor. Bu konularda evren suskun, yalnızca olması gerektiğini idrak ettiriyor fakat karşılık vermiyor. Ebedi mutluluk nerede? Doğru tercihin ölçüsü nerede? Ben kendimde bu ölçüyü arama ihtiyacını görüyorum, fakat bu ölçüyü kendimde bulamıyorum, hür iradem nedeniyle bu ölçüyü bulduğumda da, nasıl bir tercih yapmalıyım ki, irademi yanlış bir yönde uygulamayayım? Ben kendimi bu tür soruları soracak şekilde yaratılmış buluyorum.

Resullerin mesajının ulaşmadığı toplumlarda insanlar insanî sorularının cevabında ve doğru olanın tercihinde, ancak kendilerine verilen imkanlar kadar sorumlu olmak durumundadırlar. Bunun başka bir çözümünü ben düşünemiyorum.

Resulün mesajı ulaşmış bir toplumda bulunan kişi olarak kendimi çok daha farklı bir pozisyonda görüyorum. Resul olduğunu iddia edenlerin bize sundukları mesajların araştırılması, sorgulanması gerekir. Bu dünyada herkes, belki de psikolojik sorunları olanlar daha çok, Allah’tan mesaj aldığını iddia edebildiğini duyuyorum. Dikkatli olmam gerekir. Peki, Allah’ın görevlendirip Onun mesajını bana aktardığını ve de hayatında o mesajı kendi içinde yaratıldığı ortamda uyguladığını nasıl bilebileceğim? Benim için çok önemli bir sorudur bu. “Madem” diyorum, “bu kişi ben kainatın Yaratıcısının görevlendirmesiyle ve eğitmesiyle bunları söylüyor ve yapıyorum” diyor, öyleyse, ben de kendimi ve kainatı delil olarak kullanırım. Öyle ya, kainatı ve beni Yaratan bana, benimle ve kainatla çelişen bir mesaj göndermemesi gerekir”.

Ölçüyorum, karşılaştırıyorum, bana verilen kabiliyetlerin sınırları içinde bu mesaj benim insanî sorularıma ve beklentilerime cevap veriyor mu? Bana bu dünyadaki hayatımı yaşamaya değer, anlamlı kılacak bir tercih yapmam için rehberlik, öğretmenlik, eğitmenlik yaptırıyor mu? Benim problemim zaten bu idi, “doğru” olanı tercih edip etmediğimden emin olamayacak bir şekilde yaratılmışım. Tercihlerimizi yaparken hem kendimde hem de çevremdeki insanlarda gözlemlediğim bir vakıa var: İnsanlar her zaman otomatik olarak aynı tercihi yapmıyorlar, iradelerini hürce kullandıkları zamanlar oluyor, şartlandırmalar altında kullandıkları zamanlar oluyor. O halde “doğru”nun tercihini yapmam için elimde bir kriter olmalı ki, o kriterin genel olarak kainatta gözlemlediğim özelliklerle ve benim kabiliyetlerimle uyuştuğunu anlayabildiğim kadarıyla bu kriterleri hayatıma uygulamalıyım. Sonra da, kendime, bilincime, aklıma, duygularıma sormalıyım: “Şimdi kendinizi rahat, iç tutarlılık içinde buluyor musunuz?” Eğer cevap “evet” ise o zaman resullerin bana sunduğu kriterleri kullanarak hayatımı o kriterlere göre terbiye etmek için irademi kullanmalıyım. Bu durum, benim için aksi sabit oluncaya kadar geçerli olmalıdır. Kendimin ulaştığı bu sonuçtan ne kadar emin olabilirim? Nihayetinde bu, kendimin ulaştığı ve tercih ettiği bir sonuçtur; kendim ile çelişmediğini gördüğüm sürece bu tercihimde devam etmeliyim. Önemli ve kritik bir sonuç bu benim için.

Hiçbir zaman ben kendimden kaynaklanan bir “doğru” tercihin gerçekten “doğru” olduğuna garanti veremem. Bu ne demektir benim için? Birincisi, araştırmanın, sorgulamanın sonu yoktur. İkinci olarak da, benim gerçeğim o ki, benim “doğru” tercihin kriterine ihtiyacım var. Kendi tercihimin kriteri kendim olursam, kendimi kendimin yanıltma ihtimali kaçınılmazdır, çünkü iradem hür. İrademin yaptığı tercihin doğruluğundan emin olmam için benim dışımda bir kriter aramalıyım. Bu kriter ancak benim gibi yaratık olmayan olabilir. Ki bu da ancak benim Yaratıcımdır. Bu nedenle kriteri Yaratıcımdan beklemeliyim ve onun kriterini aramalıyım. Bu nedenledir ki Onun elçisi olduğunu söyleyenlere dikkat etmeliyim ve onları dinledikten sonra bu dünyadaki uygulamalarımda bir karara ulaşmalıyım. Böyle yaratılmışım. Bunu kabul ediyorum. Kabul etmemek de kişiye kalmış. Eğer Yaratıcının resulü (elçisi) olduğunu iddia eden bir kişi varsa, o kişiyi dikkatle izlemeliyim.

Çok önemli olan şu vakıayı unutmamam lazım: İnsanın iradesini kullanmasında serbest bırakıldığı gerçeği. İradem hürdür, yanlışı da doğruyu da tercih edebilirim. Dürüstçe davranıp, resullerin sunduğu kriterleri değerlendirirken hemencecik en yakınımda bulduğum ”din”in taklidi ile yetinmek yerine imkanlarım elverdiği kadarıyla (herkesin kapasitesi kendisi içindir, bir kişi kendi soruşturma kapasitesini diğer kişilere empoze etmemelidir) tartmam gerekir. Kaçınılmaz olan durumu şöyle özetleyebilirim: En sonunda hangi mesajın benim gerçeğime daha uygun olduğunun kararını da ben vereceğim. Bu durumun benim kendim ile çelişmemeye dikkat etmem gerektiğini sürekli hatırlatmakta olduğunu hep hissediyorum. Çünkü kendi deneyimlerinden biliyorum ki, ben hür iradem ile kendimi bir tavra şartlandırmayı da tercih edebilirim. Devamlı Yaratıcımın bilinciyle Ona yönelip beni kendime bırakmaması için yalvararak bu ihtiyacımın bilincinde olmayı canlı tutmam gerekir diye anlıyorum.

Resulü duymuş bir kişi olarak “kendi bildiğim doğru”nun uygulamaya geçirilmesinde, bendeki iradeyi kullanarak ben merkezli, bencilce bir tercihi yapmayacağımın garantisini veremiyorum. Eğer insan kainatın şahitliği altında bir Yaratıcının olması gerektiği sonucuna ulaşmış ise, bu sonuçtan sonra artık, o Yaratıcının insanın iradesini kullanmada takip edeceği seçim prensiplerini de bildirmesini beklemesi, yani rehberlik yapmasını beklemesi insanîyetin gereğidir. Bu durum, insana verdiği seçim özgürlüğünde kendisine güvenebileceği bir kriteri insana ulaştıracak olanın Yaratıcının kendisi olması gereğini de beraberinde getirir.

Nihayetinde, unutmamam lazım ki, insan, kabiliyetlerini kullanarak kendi yaptığı tercihlerden kendisi sorumlu olur. Önemli olan insanın iradesini, yaratıcısının iradesine tabi kılıp Onun iradesini izleme gayreti içinde olmasıdır. Yani, benim görevim, resullerin getirdiği mesajı ve aynı zamanda da o mesajı kendi hayatında uyguladığı örnekleri, mesajının ışığı altında değerlendirme bilinciyle hayatıma uygulama gayreti içinde olmaktır, diye anlıyorum. 

Madem resulün getirdiği mesajdan söz edildi, şimdi de benim muhatap olduğum mesajın konumuzla ilgili ayetlerini ve meallerini aktarıp tefekkürünüze havale ediyorum:

 مَّنْ يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ أَطَاعَ اللّهَ وَمَن تَوَلَّى فَمَا أَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَفِيظًا

“Kim Resul’e itaat ederse, gerçekte Allah’a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse (bilsin ki), Biz seni onların üzerine koruyucu göndermedik” (Nisa, 4/80).

 قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ

“De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana (Resulüne) uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.” (Al-i İmran, 3/31).

Bu ayetler de bize hatırlatıyor ki, Allah’ı sevenler, Allah’ı sevmenin öğretmeninin bu hayatı yaşama prensiplerini öğrettiği şekilde yaşayanlardır. O öğretmenin eğitiminin örneklerini aramamız lazım. Çünkü o öğretmen bir ağaç gibi olmalıdır; kökleri, kendisinden önce görevlendirilen öğretmenlerin temel hayat prensiplerini sürdürüp, bugünün insanının da hizmetine sunacağı öğretmen çiçeklerini, meyvelerini veren bir ağaç. Pratikte görüyorum ki her öğretmen kendisinden önce var olan bir öğretmenden öğreniyor ve öğrendiklerini öğrencilerine öğretiyor ve bu silsile devam edip geliyor. Resullerin öğretmeni Yaratıcımız olmalıdır, diye anlamıştım. Şimdi ben resulün benim zamanımdaki öğrencilerinin eğitimine girmeliyim.

Sonuç olarak, resulün miras bıraktığı eserlerin öğrencilerinin rehberliğinde bu hayatı yaşamanın adına “ibadet” veya “abd-Mabud ilişkisi” veya “aşık-Maşuk ilişkisi içinde hayatı sürdürmek” diyorum. Bu öğrencileri ancak kendi kapasiteleri içinde, kendilerinin hissettikleri ihtiyaçları kadarıyla arayanlar bulur. 

Resulullah’ın bize miras bıraktığı sünnetinin yani hayat prensiplerinin pratik bir örneği: Resulullah kimsenin mesleğini değiştirtmedi, herkesin kabiliyetine göre sevdiği mesleğini devam ettirmesine imkan sağladı. Ancak, insanlar arasındaki ilişkileri olumsuza teşvik edenleri ve Kur’an’ın sunduğu temel itikadî esaslara ters düşenleri değiştirmek için teklif etti, lakin zorlamadı. Bunlar Resulün bizim hayatımıza yansıyan pratiğinin (sünnet deniyor) yalnızca iki örneğidir!

Yazar hakkında

Ali Mermer

Yorum yazın