Ha-mim’de, geçtiğimiz hafta sonu (19. 03. 2022) yapılan Ayetü’kübra dersinde (https://www.youtube.com/watch?v=B70VNhBY21g), Üçüncü Menzilin Dördüncü Hakikati olan “Rahîmiyet ve Rezzakiyet” bahsinin müzakeresine devam edildi. Benim fiilen katılamadığım ve kayıtlardan dinlediğim derste, metnin anlaşılmasına yönelik hem moderatör hem de katılımcılar değerli tefekkürlerini paylaşıyorlar. Ben bunlardan aşağıdaki paragrafa ilişkin müzakerelerden birine işaret etmek istiyorum:
“Bu kâinatı yaratan Zât-ı Kadîr-i Hakîm, nasıl ki kâinattan hayatı bir hülâsa-i câmia olarak halk edip, umum maksatlarını ve isimlerinin cilvelerini onda temerküz ettiriyor. Öyle de, hayat âleminde dahi, rızkı bir cemiyetli merkez-i şuûnât yaparak, iştiha ihtiyacını ve zevk-i rızkîyi zîhayatta halkederek, hilkat-i kâinatın en ehemmiyetli bir gayesi ve bir hikmeti olan daimî ve küllî bir teşekkür ve minnettarlık ve perestişlikle rububiyetine ve sevdirmesine karşı mukabele ettiriyor.”
Görüldüğü gibi pasaj; bu alemi yaratan Hâlık’ın, “hayat”ı kapsayıcı bir öz kılıp maksatlarının gerçekleşmesini ve isimlerinin/özelliklerinin görünmesini bu özde merkezileştirdiğini ifade ediyor. Ardından aynı şekilde Onun hayat içinde de canlılara iştiha ve zevk alma duygusu vererek “rızk”ı merkezî bir konuma koyduğunu, bu suretle varlığın temel var kılınma hikmeti olan kapsamlı ve sürekli bir şükür, minnettarlık ve rubûbiyetine ve sevdirmesine karşı mukabele ettirdiğini belirtiyor.
Derste, metinde vurgulanan hakikatlerin muhtelif boyutlarına yönelik açıklamalardan sonra bir müzakereci şunları dile getiriyor: “Söz alan arkadaşlar konunun çeşitli yönlerini dile getirdiler. Ben burada anlatılan bir hususu, bir örnekle, basit şekilde anlamak istedim. Ben bir insanı eve niçin misafir olarak davet ederim? Kendime bunu sordum. Aklımdan şöyle geçti: İlgili kişi açsa yemek verebilirim yahut bir yerlerde karnını doyuracak şekilde nakdî yardımda bulunabilirim. Susuzsa susuzluğunu gidermek üzere içecek temin edebilirim. Açıkta kalmışsa giysi sağlayarak ihtiyacını gidermeye çalışabilirim… Evde misafir etmeye gelince, burada bütün bunları aşan bir maksat olmalı. Her halde, ‘Bizim eve gel de sana güzel bir yemek yedireyim, karnını doyurayım’ demezdim böyle birisi için. Evime davet ettiğim bir kimseyi niçin çağırırım? Sohbet etmek için, halleşmek için, muhabbetleşmek için. O halde misafirliğe davette ‘rızıklandırma’ yahut ‘ihtiyaç temininden’ ziyade sevgi ilişkisi kurma, karşılıklı muhabbetleşme devreye giriyor.”
“Sevgi ilişkisi karşılıklı gerçekleşiyor. Davet alınca insanlar da gidiyorlar. Diyelim ki yemeğin masrafı şu kadar, ama giderken aldıkları hediyenin masrafı daha fazla oluyor. Demek ki maksat maddi bir ilişki değil, yemek değil. Ya? Birbirleri arasında sevgi ilişkisi kurmak. Arkadaşlar temas etti. Evet, rızık merkezî bir konumda. Hangi rızık? Her nevi rızık. İhtiyacım olan her şey. Midemin ihtiyacı, gözümün ihtiyacı, kulağımın ihtiyacı, aklımın ihtiyacı, kalbimin ihtiyacı, duygularımın ihtiyacı… Bunlar karşılanıyor bu hayatta. Mesela, burada erik ağaçları var. Küçük küçük çiçekler açıyor. İnsanın yüzü gülüyor. Bu çiçeği yiyecek miyim, Hayır? Büyüyecek, sonra da ölüp gidecek. İnsan düşünmeden edemiyor, niçin bu çiçek beni sevindiriyor? Meyve de çok güzel yaratılıyor. Niçin? Belli ki bunun arkasında kendini sevdirme arzusu var. Burada tek mesele hayatın devamı değil. Hayatın devamı aracılığıyla beni kendisine davet ediyor. Kendisi ile sevgi ilişkisi kurmamı istiyor. Ta ki severek ben kendisine, ‘Sen benim Ev Sahibimsin, ne güzel yapıyorsun her şeyi, benim bedenimin ve ruhumun ihtiyaçlarını karşılıyorsun, beni sevdiğini gösteriyorsun, ben de seni tanıyor ve sevgine teşekkür ve sevgi ile mukabele ediyorum’ diyeyim.”
“Diğer taraftan bu hayatta çok sınırlı oranda sevmediğim şeyler de yaratılıyor. Mesela sel oluyor, fırtına oluyor, hastalıklar oluyor. Diyelim, -Allah korusun-, İstanbul’da sarsıntı oluyor, evler yıkılıyor vs. Böyle durumlarda hemen memnuniyetsizlikler ifade ediliyor. Ama düşünmek lazım ki, Rab bununla da kendisini tanıtıyor. Burada tanıtmanın bir başka boyutu karşımıza çıkıyor. İnsanın nelere ihtiyacı var? Kainat evinin sahibi kimse beni O en güzel şekilde misafir ediyor ve A’den Z’ye tüm ihtiyaçlarımı karşılıyor. Ama nadiren sevmediğim şeyler de yapıveriyor. Yüzde doksan sekizi, doksan dokuzu sevdiğim şeyler. Yüzde bir-iki de sevmediğim şeyler yapıveriyor. Bütün bunlar iletişim aracı olarak kullanılıyor. Temelinde yine sevgi ilişkisi var. Merhamet ilişkisi var. Kendisini merhametiyle tanıtıyor. Yani her gün deprem olmuyor. Her gün her yeri sel basmıyor. Her gün hastalıklar bizi yatağa düşürmüyor. Zaman zaman oluyor, bunlar. Niçin? Onu tanıyayım, dünyayı beşik gibi önüme koyduğunu unutmayayım, sağlık verdiğinin farkında olayım, her şeyi benim lehime düzenlediğini unutmayayım; böylece evinde Ona karşı saygısızlık yapmayayım diye. Yani bu davetiye ilişkisinden anlamam lazım ki Rab, sadece ‘Ben burada varım, beni tanı’ diyen birisi değil de, -evet, ilk adım onunla başlar-, bunun ötesinde O, kendisini bize tanıtıp sevdirmek isteyen birisi. Ta ki biz de Onunla sevgi ilişkisi içine girelim. Ama bu arada benim, ‘aman saygı sınırlarını aşmayayım, şöyle şöyle işler yaparsam, bir daha evine davet etmez, benden memnun olmaz” endişesinin de hafiften içimde olması gerekiyor. Neden? Çünkü, O ev sahibi, ikram eden, beni davet eden… Ben ise faydalananım. O halde faydalanan olarak ben de bana verilen değeri ve haddimi bilerek, sevgi ve saygı içinde hareket etmeliyim.”
Aynı müzakereci devamında şunları kaydediyor: “İnsanlar soruyor, sorguluyor. Allah beni niye yarattı? Kendisine ibadet etmek için mi yaratı? Bundan ne kazanıyor? diye. Çünkü insanlar, ‘Ona iman edeceksiniz, Ona ibadet edeceksiniz’ denildiğinde arkasındaki hikmeti anlamıyorlar. Peki iman ettim, ne olmuş? Niye beni yaratıyor sonra da bana ‘iman edeceksin’ diyor gibi mesele insanın tatmin olamayacağı bir noktada kalıyor. Oysa iman ve ibadetin arkasında yahut mahiyetinde Onun beni sahipsiz bırakmadığı, her ihtiyacımı karşıladığı gibi hususların dışında, Onun beni sevdiğini gösterdiği, benimle ‘sevgi’ ilişkisi kurmak istediği, benim de Onun Kendisini bana sevdirmek istemesine karşılık sevgi ile mukabele edersem Onun ebedi sevgisine ulaşacağım… gibi çok özel, çok tatmin edici, insanî duygu ve özlemlerimle örtüşen çok hususlar olduğu anlaşılıyor.”
Kitaplarını okuduğumuz bu müellif aynı konuya, başka bir eserinde şöyle değinir: “…her bir sanatıyla çok hünerlerini ve kemalâtını teşhirle kendini sevdirmek ve medh ü senasını ettirmek ister.”
Allah razı olsun.