Kur'an Okumaları

Peygamberleri ya da Peygamber’i ‘öldürmek’

Peygamberleri ya da Peygamber'i 'öldürmek' | Ha-Mim

Hayal ettiğimde, kimseye zararı olmayan, küçücük bedeniyle kendi ihtiyaçlarını karşılama peşinde olan, yoldaki, zavallı bir karıncayı ezmek ya da öldürmek ne kadar insanlık dışı bir şey diye düşündüm, vicdanımda. Bir çiçeği koparmayı da, bir kuşu katletmeyi de, “dişi şu kadar para ediyor” diye bir filin hayatına son vermeyi de vicdanim onaylamıyor!

Vicdanımın dediği şu: Hayat sahibi biz insanlar için gerekçe ne olursa olsun, bir canlının hayatının son bulmasına sebep olmak tarifsiz bir kötülük! Hayata tutunabilmek için çabalayan bir canlının elinden tutmak, ona yardımcı olmak, bir engeli kaldırmak da yine tarifsiz bir güzellik!

Ya insan öldürmek? Gören, duyan, konuşan, seven… bir insanı toprağa gömmek, aman Allah’ım, hayali bile vicdanı titretiyor! Peki, maktûl tamamıyla masum bir kimse ise, salih bir kişi ise, “iyilik meleği” bir şahsiyet ise; bunun öldürülmesinin ne demek olduğunu vicdan tasavvur edilebilir mi?

“Peygamberlerin öldürülmesini kılıçla bedenlerinin parçalanması olarak anlamak zorunda değiliz. Eğer bir topluluk, peygamberin getirdiği vahyi kabul ediyor, fakat peygamberin onu uygulamasını göz ardı ederek “ben vahyi kendi anlayışıma göre yorumlayacağım” diyorsa ya da derse, bir anlamda peygamberi kendisi için katletmiş olur.

Sözü peygamberlere getirmek istiyorum. Biliyoruz ki peygamberler iki yönü olan şahsiyetler. Bir yönüyle bizim gibi yiyen, içen, üşüyen, sevinen, üzülen kimseler; diğer yönüyle Yaratıcının insanlara mesajını iletmesi ve bunu kendi hayatlarında uygulayarak insanlara örneklik teşkil etmeleri için görevlendirdiği kimseler. Tamam, bilinen hususlar… Peki buradan nereye gelmek istiyorum? Şuraya: Kur’an “peygamberlerin öldürülmesinden” bahsediyor. Açıkça isimleri zikredilmemekle beraber, vasıflarından bir peygamberin mesajına muhatap olmuş ve öğretilmek istenen mesajın örnek kitlesi olarak Yahudiler diye bilinen kavim olduğu anlaşılan toplumun, haksız yere peygamberleri öldürdüklerine değinilip bunların kayda geçirildiği ve hesabının sorulacağı belirtiliyor (Âl-i İmran 3/181, 182). Peki, geçmişte bu cinayetleri işleyenler çoktan toprağın altına girmiş olduklarına, son Peygamber Hz. Muhammed’in (asm) vefatının üzerinden de on dört yüzyıl geçtiğine, Kur’an da her zaman, herkese evrensel mesajlar veren bir kitap olduğu tanımına göre, ilgili ayetler söz konusu topluluğun işlediği zulüm üzerinden bana, bugüne hangi mesajı veriyor? İşte benim için temel soru bu!

Geçtiğimiz hafta sonu 62’ncisi gerçekleşen “nübüvvet dersi”nde gündeme gelen bir soru üzerine, bir müzakereci çok kısa olarak tam da bu konuya değindi: “Peygamberlerin öldürülmesini kılıçla bedenlerinin parçalanması olarak anlamak zorunda değiliz. Eğer bir topluluk, peygamberin getirdiği vahyi kabul ediyor, fakat peygamberin onu uygulamasını göz ardı ederek “ben vahyi kendi anlayışıma göre yorumlayacağım” diyorsa ya da derse, bir anlamda peygamberi kendisi için katletmiş olur. Nitekim Kur’an, örnek olarak bahsettiği Yahudilerden söz ederken onların sürekli olarak, vahyi yani Tevrat’ı değiştirmeye çalıştıkları, çarpıttıkları, amacından saptırdıkları konusunda şikayette bulunuyor. Bu yaklaşım vahyin doğru anlaşılması konusunda peygamberi “aradan çıkarma”nın bir bakıma onu “katletme” olarak da değerlendirilebileceğine işaret ediyor”.

Ana konu farklı olduğu için çok kısa fakat öz olan bu yaklaşımdan çok istifade ettiğimi belirtmem gerekiyor. Şüphesiz ilgili müzakereci geçmişte peygamberlerin fiziken öldürülmediğini söylemiyor, ama bu ayetin bugün itibariyle bana, “vahyi anlama ve yaşama konusunda Peygamber’i asla aradan çıkarma, eğer çıkarırsan, onu manen bertaraf etmiş olursun” mesajını verdiğini dile getiriyordu.

Tefsirlere baktım. “Peygamberlerin katli” ile ilgili uzun açıklamalar var: Yahudiler şu kadar peygamber öldürdü, öldürülen peygamberlerden bazılarının isimleri şunlardır, şu peygamberi şöyle öldürdüler, bu peygamberi böyle öldürdüler… Bu detaylı bilgiler yorum olduğu için doğru da olabilir, tartışmalı da olabilir. Kaldı ki bu bilgileri öğrenmem bana pek bir şey kazandırmıyor. Önemli olan bu ayetin mesajını “güncelleyerek” kendime ders çıkarmak, çıkardığım ders doğrultusunda hayatıma istikamet vermek!

Tekrar konuya dönersem, “peygamberlerin katli” ile ilgili ayetler bana çok hayatî bir mesaj veriyor: “Kur’an’ı temelde Peygamber’in anlayıp yaşadığı gibi anlamaya ve yaşamaya çalış; aksi halde Peygamber’i bir anlamda, manen katletmiş olursun”.

Müzakere ortamını hazırlayanlara, ilgili müzakereciye ve derse aktif veya pasif katılım sağlayanlara iç dünyamda teşekkür ettim. Bu derslerde kütüphanede raflara yeni bir kitap koymak gibi dokümanter bilgi öğrenmiyordum, -zira bugün buna ulaşmak çok kolay-, bana lazım olacak, hayatımı aydınlatacak pratik mesajlara ulaşıyordum, ulaşıyorum. Bu da bunların bir yenisini oluşturdu…

Tekrar konuya dönersem, “peygamberlerin katli” ile ilgili ayetler bana çok hayatî bir mesaj veriyor: “Kur’an’ı temelde Peygamber’in anlayıp yaşadığı gibi anlamaya ve yaşamaya çalış; aksi halde Peygamber’i bir anlamda, manen katletmiş olursun”. Peki, Kur’an’ı Hz. Muhammed’in (asm) anladığı ve yaşadığı şekilde, -teknik tabiriyle- sünnete uygun biçimde anlamaya ve yaşamaya çalışırsam ne olur? Ulaştığım cevap şu: Peygamberi hayatımda “hayatlandırmış” olurum, Peygamber’le yaşamış olurum. Nitekim Resul-i Ekrem de (asm) buna şöyle işaret ediyor: “Kim benim sünnetimi ihya ederse, beni sevmiş olur. Kim beni severse, cennette onunla beraber oluruz” (Tirmizi, “İlim,” 16). Ne büyük bir bahtiyarlık! Nereden nereye? “Peygamberleri katletmekten Peygamber’le yaşamaya! Peygamberle yaşamaktan Peygamberle bu hayatı cennet yapıp ebedi cennette onunla olmaya!

Yazar hakkında

İlyas Üzüm

Dünyalıyım. Güneş Sistemi sokağında oturuyorum. Yaşadığım Samanyolu galaksisi şehrini bile gezemedim. Yolda mıyım, emin değilim ama "yolda olmak, yolcu olmak" istiyorum; zaman ve varlığın sonsuz yolculuğunda.

Yorum yazın