Kabenin içinde iken her yön kıble.
Dünya gezegeninde iken, tevhidin insan diliyle ilan edildiği yer ”Kıble”: Tevhidin insanlığa ilk ilan edildiği yerdir Kabe. Varlık alemindeki yönümüzü ifade eder “Kıble”miz.
Ayda olan bir kişi, tevhidin insan diliyle ilan edildiği yer olan dünya gezegenine döner. Çünkü insan dünya gezegeninde ilan edilen tevhide tabi olur, dünya şartlarında yapılan bu davete icabet eder.
Zaman gelse güneş sisteminin dışına çıkılsa (şimdilik teorik olarak konuşuyoruz) o zaman da insani, yönünü güneş sistemine döner.
İnsan aidiyetiyle kendini tarif eder ve aidiyetiyle yaşar. Eğer bir kişi kendisine tevhidi, hayat tarzı olarak seçerse, tevhidin ilan edildiği yönü kendisine “Kıble” edinir.
Kıble’ye dönmenin altında “Peygamberlere iman” yatar diye düşünüyorum. Çünkü Peygamber, insan lisanıyla tevhidi ilk defa ilan edendir. Kıbleye dönmek, kainatı yaratarak insanı şuurlu bir muhatap olma özelliği ile bu dünyaya gönderen Yaratıcının, insana tevhidi öğretecek “Elçiler” görevlendirdiğini kabulün ifadesidir. Bu elçilerin ilanına kulak veren, anlayıp tabi olmaya karar veren bir kişi, bu kararını fiili olarak, “Tevhide davetin yapıldığı istikamete dönerek” ifade eder.
Böyle bir anlayışın fiili ifadesidir kıbleye dönmek. Bu nedenledir ki, kabenin içinde iken insanın yöneldiği yön söz konusu olmaz. Çünkü “tevhid”de gark olmuş, sanki bir denize katılmak için akan bir nehir, denize ulaşıncaya kadar deniz istikametinde kendisine yön belirler. Denize ulaştıktan sonra deniz olmuştur artık, fiziki olarak bir istikamete dönmesi gerekir ama, döndüğü her yer “tevhid”e aittir.
Fiziki olarak istikametin bilinmediği bir ortamda tevhide teslim olmuş bir kişinin niyeten kıbleye dönmesi de bu nedenledir. Eğer kıblenin fiziki istikametini bilen başka bir kişi, “niyeten kıbleye dönmüş ve fakat fiziken dönmemiş olan kişi”yi uyararak fiziki istikameti bildirirse hemencecik yönünü düzeltir.
Bu bağlamda, insanın niyeti ile fiziki davranışları arasındaki birlikteliğin, ahengin gerekliliği de anlaşılmaktadır. Kıbleye dönmek, “niyet” ile “amel” arasındaki bağlantıyı da ifade eder. Neden namazda bazı fiziki hareketleri yapmak zorundayız gibi soruların da cevabı olur. Eğer bir kişi, “Ben yaratılmışım, herşeyim Ondan geliyor,” diye anlıyorsa, herşeyini Ona teslim etmenin fiziki olarak ifadesini de tercih etmelidir. Yani, secdeye kapanmalıdır.
Maddi/manevi, dünyevi/uhrevi, akıl/kalb, fizik/metafizik, cesed/ruh, dünya/din gibi ayırımlar “tevhid”e ulaşmış, tevhidi tasdik etmiş bir kişi için bir mana ifade etmez, artık. Tevhid = Risalet= Kıble= Secde… olur. Şeriat bunların hepsine birden kapsar. Şeriat, bir insanın varlığını, varlığının kaynağı ile birleştirdiği yerdir. Bir kişinin su kaynağı, pınarı, o kişiyi bütün varlığı ile, her anda, her haliyle, yani dünyada, ahirette; bedeniyle, ruhuyla; aklıyla, kalbiyle kendisini ait bildiği kaynağa ulaştırmasının adına o kişinin “Şeriat”ı denir.
Peygamberler de Şeriatı tesis için görevlendirilmişlerdir, diyebiliriz. Yani, Peygamberler, maddeyi, mana ile; dünyayı, din ile; bedeni, ruh ile; aklı, kalb ile; dünyadaki hayatı, ahiretteki hayat ile buluşturmakla görevli Elçilerdir. Bedenim kime aitse ruhum da Ona aittir. Aklım kimi bulursa kalbim de Onu bulur. Fizik kimin mali ise, metafizik de Onun malıdır. Dünya kimin ise ahirette Onundur. Fani hayatı kim yarattı ise ebedi hayatı da O yaratır. Şeriat, dünyayı ahiret için yaşamanın prensiplerini tesis eder, fani dünyada baki alemi kazandırmanın koşullarını bildirir; fenadan bekaya giden yolu gösterir.
Özelte, namaz kılmak, namazda kıbleye dönmek, rükua eğilmek, secdeye kapanmak, oruç ile yiyecekler/içecekler ile maddi ilişkimizi disiplin altına almak vs. dünya hayatını ikiye ayırarak yapılan her türlü analizin geçersizliğini bilfiil ilan etmektir.
Kıbleye dönerek yaşamak teminisiyle.
Geleneksel din anlayışımızda Kur’an’ın “Allah’ın sana verdikleriyle ahiret yurdunu iste çalış ; ama dünyadan da nasibini unutma .” ayeti genellikle din ayrı dünya ayrı anlayışını empoze ediyor bize.Bu ufuk turu ile ne kadar tahkiki iman eğitimine ihtiyacımız olduğunu gösterip ve din telakkimizdeki eksiklikleri tefekküre sevkettiğiniz için teşekkürler.