Hadis Nakillerinin Disiplin Altına Alınması ve Uzmanlaşma Zorunluluğu
Kur’an ile gelen mesajın, insan hayatında olmazsa olmaz niteliğinde ihtiyaç olduğunu konuştuğumuz “uygulama örnekleri olan Elçinin her bir davranışı”, onun sadık arkadaşları (sahabe) tarafından titizlikle gözlemlenmeye çalışılmış ve sözlü de olsa dikkatli bir şekilde muhafaza altına alınmanın zorunluluğu anlaşılmıştı. Mesaja ve Elçiye inananlar bu konuda çok hassas davranılması gerektiğinin bilincinde olduklarını hayatları ile gösteriyorlardı. Hadis nakillerinin kıymeti her gün daha çok anlaşılıyordu. Gayret sahibi her kişi bu konuda görev başına geçmeye hazırdı. Bu nedenle kısa bir süre içinde, ‘hadislerin tespiti, aktarımı ve anlaşılmasına yönelik ilim’ demek olan Hadis İlmi, inananlar toplumunda gelişiverdi. İnananlar arasında bu sözlü nakillerin eleştirel çalışmaları, karşılaştırmaları, nakilcilerin tüm hayat serüvenleri, mesela nerede, ne zaman yaşadıkları, çevreleri, birbirleriyle görüşmeleri vs. en ince detayına kadar tespit etme gayetleri en birinci önemi kazanmıştı.
Ayrıca hadis nakillerine dayanarak kişisel, toplumsal, yönetimsel ve ekonomik problemlerin tümü hadis nakillerine dayanan bir tahlile tabi tutuldu. Elçinin vefatından sonraki nesiller arasındaki uygulamalar artık toplum bazında yayılmaya başladı. Nesilden nesile bu uygulamalar yeni durumlara göre yeni düzenlemelerle sürdürüldü. Ortaya inanılmaz miktarda, yaşanılan bir miras çıkmıştı. Bu mirasın devamı için çalışmaların sonu gelmiyordu.
Belli bir süre sonra artık okur-yazar miktarı artmış, inananlar ilim peşinde olmanın zorunluluğunu ve faziletini idrak etmişler, Müslüman toplumlarda da kağıt üretilmeye başlamış ve hayatını bu konuya adamış olan ilim adamları hadis nakillerini hiçbir toplumda görülmemiş bir hassasiyetle elekten geçirmişler, ‘hadis metodolojisi’ demek olan hadis usulü gelişmiş, eleştirel yaklaşım (hadis kritikçiliği) başlı başına bu ilmin alt disiplini olmuştu. Müslüman toplum artık sözlü nakilciliği yazılı metinlere çevirmenin zorunluluğunu anlamış ve gereği de yapılmıştı.
Bütün bunları göz önünde bulundurarak şu noktayı vurgulamam gerekiyor: Ben bir önceki yazıda ileri sürülen nedenlerden dolayı hadis konusunda belli bir eğitimden geçmenin ne kadar da ciddi boyutları olduğunu anlayabiliyorum. Bir konuda bir veya birkaç hadis okuyup da, hadis metninin içeriğine göre bir uygulamaya girişmek acaba Elçinin hayat tarzını kendimize rehber edinmek için yeterli midir? Bu çok ciddi bir konudur benim için. Kaç ayrı faktörün birden dikkate alınması gerektiğini düşününce, ister istemez ben şimdiki bilgi birikimim ile böyle bir teşebbüse girişemeyeceğimi anlıyorum. Aksi halde bunun cüretkar bir davranış olacağı belli. Çok geniş bir araştırmayı zorunlu kılan bu faktörleri benim gibi bir insanın haddini bilmesine bir davetiye olarak görüyorum. Yoksa hadis nakillerinin değersizliği anlamında değil. Bunun çok ciddi bir uzmanlık gerektirdiği açık. Bu nedenle, bu konuda uzmanlaşmak için karar veren kişilere hayatlarının tümüne yayılmış, yılları alan bir çalışma süreci içine girme fedakarlığı gösterdikleri için minnet borçlu olduğumu düşünüyorum.
“Benim için hadis nakillerinin bir değeri yok mu?” sorusu bu aşamada gündeme geliveriyor. Eğer hadis konusu benim uzmanlık alanım değilse, uygulamaya dair bir kural çıkarmaya teşebbüs edersem yanlış bir sonuca ulaşmam kaçınılmaz olduğu apaçık. Hadis nakilleri kategorik olarak vahyin rehberliğinde hayatın her alanına ilişkin uygulama örnekleri içeriyor. Bunlar arasında aynı zamanda Elçinin hayatında gözlemlenen ahlakî alana ait olanları da var. Bu konudaki hadis nakillerinden kendi hayatımda rehber edinebileceklerimi öğrenebilirim. Bunlar “fıkhî kurallar” kategorisinden daha çok kişilerin kendilerine rehber edinecekleri ahlakî değerleri içerir. Bu konuda bir hadis nakli örneği vermek gerekirse, “İnsanlara merhamet etmeyene Allah merhamet etmez” (Buharî, “Tevhid”, 2). Demek ki, bütün insanlara merhamet esaslı yaklaşım uygulamam tavsiye ediliyor, diyebilirim. Kendi kapasitemde, kendime bir tavsiye olarak alabilirim. Burada şu da kaydedilmelidir ki Elçinin temel görevi Yaratıcı tanıtıp Ona ‘ubudiyet’ yapmayı öğretmek olduğu için, onun diğer bütün sözlerinde olduğu gibi ahlaka ait sözlerinde de bu amaca yönelik boyutu görmek gerekir. Yani Elçi, örnek olarak verdiğim hadisi ile bana sadece sosyal bir kuralı öğretmiyor, esasen, Yaratıcının merhametine işaret ederek Onu bu özelliği ile tanımama işaret ediyor.
Hadis nakillerini dikkate alarak kişisel ve sosyal ilişkiler alanlarında gerekli kuralların çıkarılması için ise özel bir uzmanlığa ihtiyaç olduğu açıktır. Her uzmanlık gereken alanda uzmanlarına müracaat ettiğimiz gibi bu konuda da uzmanlarına müracaat etmek gerekir. Değilse bu, haddi bilmemek olur. Doktor olmayan bir kişi hastalanınca uzman bildiği bir doktora gidip onun tavsiyelerini almayı kendisine yakıştırırken, çok daha derin uzmanlık isteyen bir konu olan hadis nakillerinin değerlendirilerek bir sonuca ulaşma konusunda uzmanına müracaat etmekte tereddüt gösterip, sanki, “Ben tıp kitaplarını kendim okur, anlarım ve kendimi tedavi ederim” dercesine bir tavır takınmanın dürüstlük olamayacağı aşikardır.
Bu bağlamda hadis ve sünnet ayırımına kısaca değinmek gerekiyor. Devam edelim, inşallah!