Kur’an’da ve hadislerde, diğer bazı konularla ilgili olduğu gibi, ulûhiyete ait konularda da zaman zaman temsilî anlatımın söz konusu olduğu biliniyor, görülüyor. En temel vasfı itibariyle, bir Kur’an tefsiri olan Risalelerde de, aynı şekilde ulûhiyetin bazı detayları yine temsilî ifadelerle açıklanıyor. İnsan aklının imkan ve sınırları düşünüldüğünde, sınırsız ve gaybî olan “ulûhiyet”e ait hususları akla yaklaştırmak için “misalle anlatma, misallendirme, örneklendirme” diyebileceğimiz “temsilî anlatım”ın sadece faydalı değil, aslında zorunlu olduğu anlaşılıyor. Burada bütün mesele, temsili hakikate doğru şekilde uyarlamak; anlatımın arkasındaki hakikati yakalamaya çalışmak, temsildeki “ulûhiyete aykırı” çağrışımları devre dışı bırakmaktır.
Bu çağrışımlara intikal etmemin sebebi, geçen hafta yapılan müzakereli bir derste (https://www.youtube.com/watch?v=nmi3yOsB6-8), ulûhiyete ait temsilleri anlamada, kendi açımdan çok faydalı bulduğum usûlî bir prensibin çok güzel bir şekilde vurgulandığını müşahede etmemdir. Metinde, kemâl sahibi bir sultanın kendi kemâlâtını göstermek için bir saray inşa edip ahaliyi o sarayı seyre ve ziyafete daveti anlatıldıktan sonra, “Aynen öyle de ‘ve lillahi’l-meselü’l-a’lâ’ (Kur’an, 16: 60) ezel ebed Sultanı olan Sâni-i Zülcelal, nihayetsiz kemâlini ve nihayetsiz cemâlini görmek ve göstermek istemiştir ki…” (31. Söz, Üçüncü Esas, Birinci Temsil) diye devam eden parça ile ilgili olarak şöyle bir müzakere ortaya konuluyor:
“Bu tür ifadeleri okuyunca insan, ‘O Sultan niçin Kendi kemâlâtını görmek ve göstermek istiyor ki, böyle bir şeye ihtiyaç var mı, yoksa gösteriş mi yapmak istiyor? gibi sorular soruyor. Bu sorular makul gibi de görünüyor. Ama şuna dikkat etmek lazım: Bu bir temsilî anlatım. Temsilden hakikate geçerken müellif bir ayete yer verdi: ‘Ve lillahi’l-meselü’l-a’lâ’ ayetine. Yani ayet mefhûmen diyor ki, ‘Ey insanlar veya ey Kur’an’ın muhatapları yahut ey Kur’an’da ne var diye merak edenler! Şu dünyada gördüğünüz misaller var ya, hepsini sonsuza çarparak Bana uyarlayın. Yani Beni kendi şartlarınızda düşünmeyin, Beni kendi şartlarınızın içine sıkıştırmayın, Beni kendi dar kapasitenizin çerçevesine sokmayın, sokamazsınız. Ben kainatın Varlık Kaynağı olarak ‘mutlak’ olanım. Kendinizin sınırlılığını, muhtaçlığını ancak tersi ile bana yakıştırabilirsiniz. Yani ‘ben muhtacım, O ise muhtaç olmayandır’ demeniz gerekir’. Esasında ayet Onun, verilen misallerin a’lâsında, ötesinde, daha ötesinde olduğunu, yani bu yaratılmış alemin örnekliğinin daima ötesinde, ulaşılamayacak bir özelliğe sahip olduğunu ifade ediyor…”.
Müzakere şöyle devam ediyor: “Burada verilen temsil Kur’an’daki temsiller gibidir. Usûl aynıdır. Ulûhiyete ait temsilleri ulûhiyetin tarifine uygun şekilde uyarlamak gerekir. Kur’an’da anlatılanların, insanın kapasitesi göz önünde bulundurularak yapılan izahlar olduğunu unutmamak gerekiyor. Temsilleri dürbün gibi kullanıp, arkasındaki hakikate ulaşmak, temsilin içindeki ‘ulûhiyet’le uyuşmayan hususları da ‘Lâ ilahe’ ile tam tersini düşünerek tatbik etmek icap ediyor. Mesela, kainata baktığımda ben ne anlayacağım? Kainatta her şeyin yaratılmaya muhtaç olduğunu, var edilmeye muhtaç olduğunu, kendilerindeki özelliklerin başka bir kaynaktan verilmesine muhtaç olduklarını görüyorum. Her şey muhtaç. Var edilmeye muhtaç, varlığının devam ettirilmesine muhtaç, özelliklerinin başka bir kaynaktan gelmesine muhtaç… Peki, Varlık Kaynağı deyince ne anlıyorum ya da ne anlamam gerekiyor? Bütün bunların tersi! Yani bu dünya var edilmeye muhtaç ise, Var Edici ‘var edilmeye muhtaç olmayan’ olmalıdır. Çünkü kendileri var edilmeye muhtaç olanların, başka bir şeyin varlık kaynağı olabileceğini düşünmek kesinlikle mümkün görünmüyor. Mesela canlılar hayata muhtaç ise onlara hayat verenin bizzat Kendisinin hayat veren olması lazım. Yani Onun bir hayat vericiye muhtaç olmaması zorunludur…”.
Müzakere, parçadaki cümleler ile irtibatlandırılarak şöyle tamamlanıyor: “Metindeki ifade, ‘siz güzel bir iş yaptığınız zaman onun güzelliğini ‘ne kadar güzel yaptım’ diye görmek sonra da başkalarına göstermek istersiniz ya, işte siz Yaratıcı hakkında bunun tersini uygulayın bakayım’ demektir. Yani Yaratıcı bir muhtaciyetten dolayı kainatı yarattı da, insanı da o ihtiyacını karşılasın diye var etti demek değildir. Başka bir ifadeyle O, insanlara, ‘Beni tatmin edin canım, şöyle bir ibadet edin, huzurumda eğilin, secdeye kapanın da benim tatmin olma ihtiyacımı karşılayın’ değildir. Tam tersi, siz muhtaçsınız, ben muhtaç değilim, demektir”.
Benim bu müzakereden anladığım ve bana çok önemli gelen usulî prensip şu: Gerek Kur’an’da gerekse Risalelerde ‘ulûhiyet’le ilgili temsilleri hakikate tatbik ederken, arkasındaki hakikati anlamaya çalışmak, bunu yaparken temsilin çağrıştırdığı ve -tarif gereği- ‘ulûhiyet’le bağdaşmayan hususları bir kenara bırakmak hatta tam tersi ile tatbik etmeye çalışmak gerekir.
Temsiller, yalnızca, insanın tasavvur edemeyeceği bir hakikati, yine insanın kendi kapasitesinde kavrayabileceği bir örnek ile aklına yaklaştırmak için kullanılan bir anlatım türüdür. Mesela, ‘güneş ışığının aynada yansıması’ temsilinde anlatılmak istenen husus, yansıyan ışığın aynanın kendinden kaynaklanamayacağını ifade etmektir. Bu temsilin anlatmak istediği hakikat, Allah’ın da bu yarattığı alemde yansıyan özellikleri, yaratılanların kendisinden kaynaklanamayacağını ifade etmektir. Değilse, bu temsil, Allah da güneş gibidir, diye saçma bir iddia için uygulanamaz. Tam zıddı ile anlaşılmalıdır. Yani güneş, yaratılmaya muhtaç, Allah ise güneşin yaratıcısıdır. Güneşin ışığı sınırlı ve belli bir mesafeden sonra görünmez olur, Allah’ın yaratık alemindeki yansıyan özellikleri ise sınırsızdır. Bu temsil sayesinde yansımanın sınırlı ve fakat o yansımanın kaynağının, bu dünyada, her yerde, her an kendisinin sınırsızlığını gösterecek şekilde yansıdığını gözlemlediğimiz için sınırsız olmasının zorunluluğunu anlarız.
Temsillerle ilgili literatürde, alimlerin dikkat çektiği fakat çoğu zaman gözden kaçabilen bu usûlî prensip hem temsillerle anlatılan soyut hakikatleri akla yaklaştırmaya çalışma hem de bunu yaparken ulûhiyete aykırı çağrışımlardan uzak kalma açısından bana çok önemli geldi. Allah razı olsun.