İnsanın “Keşke olsaydı” dedikleri ümitlerinin “faith” (inanç) olarak tanımlanması yaygın bir uygulama. “Ümit”i, “inanç” olarak tanımlama, insanları “agnostisizm” (bilinemezcilik) denen sonuca ulaştırıyor. Mutlaka kötü niyetli olduklarını söylemiyorum. Niyetleri beni ilgilendirmez.
Kanaatim şu: Evet, insanın “keşke şöyle şöyle olsaydı” diye “ümit”leri vardır.
“Gün doğmuş gün batmış ebed bizimdir.”
diyen şair gibi. Ya da,
“Bir gün olur elbette doğar şems-i hakikat
Hiç böyle müebbed mi kalır zulmet-i alem.”
diyen şair gibi.
İnsanın ümitlerine rağmen, o ümitlerini gerçekleştiremediğini anladığı anda o ümitlerini “inanç”a dönüştürmek yerine, o ümitlerini “dua”ya dönüştürmesi gerekir. “Dua” ise, insanın ümitlerini, beklentilerini gerçekleştirecek olanın mutlaka var olması gerektiğini tanıdıktan sonra yapılabilendir.
Yani, ümitler, acziyetin kaynağıdırlar ve insanı, o ümidin Yaratıcısını bulmaya davet ederler. Birinci aşama olan Yaratıcıyı bulma (inanç) gerçekleştikten sonra, ikinci aşama olan O Yaratıcıya yönelmeye (dua) mümkün olur.
Ne mutlu kendini dinleyip, ümitlerini keşfedip, o ümitleri Vereni bulup, Ona yönelenlere!