Usûle Dair Kur'an Okumaları

Kuran İstikamet Gösterir

Kur’an kendisini insanlar için bir “Rehber” olarak tarif eder ve insanı yaratanın ona bilmediğini öğretmek için konuşur. İnsanda potensiyel (istidat) olarak öğrenme özelliği vardır. İnsan öğrenme aşamasından geçmezse, o potansiyel gelişip kabiliyet haline gelmez. Bu nedenle herkes belli bir öğrenme aşamasından geçer. Öğrendikçe istidadı bir çekirdeğin ağaç olması gibi gelişip kabiliyet olur.

Kur’an, insanın istidadını kabiliyet haline getirmesi için, gerekçelerini göstererek, insanı eğitime tabi kılar. Bu eğitimin nasıl yapıldığına dikkat etmek gerekir. Kur’an’ın kendi terimlerine dikkat ettiğimizde, bir insanın, bir eşyanın bizzat kendisi için konuşmadığını anlarız. Ama bu terimlerin sanki bir kişiden, bir peygamberden, bir toplumdan, bir eşyadan bahsediyormuş gibi konuşmasına bakıp da, gerçekten, benim Yaratıcımın beni eğitmek üzere yaptığı bir eğitimde, bana kişilerin, toplumların veya eşyanın bizzat kendileri için konuşmasını beklemem, Kur’an’ın tanımına aykırı olur. Hatırlıyalım, gerek herhangi bir kitap ve gerekse Kur’an, kendisini nasıl takdim ediyorsa ona göre okuyup, ondan sonra bu takdimin hak olup olmadığına, ya tasdik veya red ile sonuçlanan bir karara ulaşmam gerekir. Tıp hakkında yazılmış bir kitap inşaat mühendisliği ile ilgiliymiş gibi okunmaz.

Bir basit örnek ile meseleyi anlamaya çalışalım: İnsanlar eğitim kurumlarına giderler. Önce öğretmeni dinlerler. Onun söylediklerini öğrenirler ama olduğu gibi taklit etmezler. Bizzat kendileri anlayıncaya kadar çabalarlar. Ancak ikna olduktan sonra öğretmeni onaylarlar. Eğer ikna olmamışlarsa, o kişi için öğretmenin dediği havada kalır ve bu durum devam ederse, öğretmenin doğru bir şey öğretmediğine karar verirler. Ve sonunda o öğretmenden eğitim almaya son verirler.

Dikkat edersek, öğretmen bize, zaten bizde istidat olarak var olan bir özelliğin kabiliyete dönüşmesi için öğretir. Değilse, istidatta olmayan bir şeyi öğretmeye kalkması, insanın o öğretileni reddetmesine neden olur.

Bu aşamada şöyle bir sonuca varsak ne dersiniz? Kur’an insana bilmediğini öğretir, fakat insanda istidat olarak zaten var olmayan bir şeyi öğretmez.

Kuran’ın, “Fıtrat dini”ne davet etmesi bu demektir.

Kur’an böylesi bir öğretimi genellikle teşbih (benzetme) ve temsil ile yapar. teşbih ve benzetmeler “mücessem” olmalıdırlar. Soyut bir teşbih veya temsil, insanın bilmediğini bildirmesi için etken bir usul olamaz. Bilakis, bilmediğini daha da anlaşılmaz hale getirir. Bu nedenle, Kur’an kişilerden, geçmiş kabilelerin örneklerinden, eşyadan bahseder. Fakat bunların hepsi, öğretmek istediği şeyin ya bir teşbihidir veya bir temsilidir.

Kur’an’ın usulüne dikkat edilirse, bütün bu teşbih ve temsillerin sonunda genel geçer bir kural koyar. Biz bu kuralları, genellikle Yaratıcının kendisini özellikleriyle tanıtması anlamına gelen “İsimleri” olarak okuruz. Ki bu İsimler de mutlak anlamda ifade edilir: Sonsuz Rahmet sahibi, sonsuz Adil, sonsuz Hakîm, sonsuz Kudret sahibi, sonsuz İlim sahibi, sonsuz Sabırlı vs. Kur’an’ın hiçbir yerinde bu özelliklerin sınırlılığını gösteren bir ifade bulamayız.

Bunun yanısıra, Kur’an’ın terimlerinde daima öğretmek istediği meseleyi kesin hatlarıyla ifade etme özelliği vardır. Bunlardan bazıları:

  • İman – küfür
  • Nifak – sadakat
  • Cennet – Cehennem
  • Hak – batıl
  • Hidayet – dalalet
  • Zulüm – adalet
  • Doğru – yanlış
  • Sadakat – hıyanet
  • Ebedi hayat – fani hayat
  • İlim – cehil
  • Vücud – adem

Yazar hakkında

Ali Mermer

Yorum yazın

2 Yorum

  • Anahtar kelime olarak peygamber, ashab, resül aradım hiç bulamadım. Kur’anın gösterdiği istikamette bunların yeri yok anlaşılan.