Ders Notları

Peygamber’i Doğru Anlamak, Doğru Takdim Etmek

Peygamber’i Doğru Anlamak, Doğru Takdim Etmek | Ha-Mim

Ha-mim’in geçtiğimiz hafta sonu (16. 04. 2023) yapılan Risale dersinde, On Dokuzuncu Mektup’un önceki haftalardan devam eden On Dokuzuncu İşaret’inin okunması ve nihayet müzakeresi tamamlandı. Derste paylaşılan kıymetli tefekkürleri ilgili video kaydına (https://www.youtube.com/watch?v=6KUTA01GoWI) havale edip burada aşağıdaki parça ile ilgili olarak gündeme getirilen müzakerelerden bir kısmını aktarmak istiyorum:

“Hem o; melek, cin ve beşerin seyyidi olan zat, şu kâinat ağacının en münevver ve mükemmel meyvesi ve rahmet-i İlâhiyenin timsali ve muhabbet-i Rabbâniyenin misali ve Hakkın en münevver bürhanı ve hakikatin en parlak sirâcı ve tılsım-ı kâinatın miftahı ve muammâ-yı hilkatin keşşafı ve hikmet-i âlemin şârihi ve saltanat-ı İlâhiyenin dellâlı ve mehâsin-i san’at-ı Rabbâniyenin vassâfı; ve câmiiyet-i istidat cihetiyle, o zat mevcudattaki kemâlâtın en mükemmel enmuzecidir. Öyleyse, o zâtın şu evsâfı ve şahsiyet-i mâneviyesi işaret eder, belki gösterir ki, o zat kâinatın illet-i gaiyesidir. Yani, “O zâta şu kâinatın Hâlıkı bakmış, kâinatı halk etmiştir. Eğer onu icad etmeseydi, kâinatı dahi icad etmezdi” denilebilir. Evet, cin ve inse getirdiği hakaik-i Kur’âniye ve envâr-ı imaniye ve zâtında görünen ahlâk-ı âliye ve kemâlât-ı sâmiye, şu hakikate şâhid-i kâtı’dır.” (Mektubat, İstanbul 2020, s. 189).

Moderatör, takibe daha kolay imkan vermek üzere yan cümlecikleri alt alta sıralayarak ekrana yansıttığı metnin üzerinden kısa açıklama ve yorumlarla geçtikten sonra bir müzakereci söz alarak şunları söyledi: “Burada Resulullah’ın özellikleri olarak on bir madde sıralanıyor. O (asm) mesela ‘rahmet-i ilahiyenin timsali’, ‘hakkın en münevver burhanı’, ‘hakikatin en parlak sirâcı’, ‘tılsım-ı kainatın miftahı’, ‘hikmet-i alemin keşşâfı’ gibi vasıflarıyla tasvir olunuyor. Halbuki bazı insanlar onu (asm) nasıl biliyor? ‘Elinde kılıç olan ve inanmayanlara savaş açan birisi’ yahut ‘geçmişin hikayelerini paylaşan bir şahsiyet’ veya ‘Arap yarım adasında, o günkü şartlarda farklı kültürlerden derlemeler yaparak inanılması zor şeyler söyleyen kimse’… Halbuki onun (asm) getirdiği mesajlara ve mesajlarla bütünleşen hayatına baktığımızda, -tam da burada ifade olunduğu üzere- onun bütün iddialarını kainatın tanıklığı altında sunan, yani -metindeki ifadelerle- ‘ilahî muhabbetin timsali’, ‘ilahî rahmetin misali’, ‘yaratılıştaki sırrın açıklayıcısı’, ‘alemdeki hikmetin keşşâfı’ olduğu görülüyor. O halde Kur’an’ı ve hadisleri burada zikrolunan on bir esas dahilinde okumalıyız. Bunu yapmaz da kaynağı sağlam olmayan bilgileri bu kriterlere vurmadan ulu orta anlatır, kafamıza yatmayan konuları kıvırır veya ‘vardır bir hikmeti’ diye konuşursak sorgulayan insanların inanmalarını bekleyemeyiz. Zaten böyle bir takdim söz konusu olduğunda bu insanlar inanmıyorlar. İrtidat eden bazı kişilerin hayatlarını okuyorum, ‘anlatılanların hiçbirisi bana makul gelmiyor, beni kandırmış olduklarını anlıyorum’ diyorlar. Ardından, ‘ne güzel rahattım, namazı vs. bıraktım, şimdi anlamsız bir varlık halinde buluyorum kendimi ve ıstırap içinde kıvranıyorum’ diyorlar. ‘Evet, yanlış içindeyim, ne yaptığımı bilmiyorum, doğruyu da bulamıyorum’ diye dert yanıyorlar. İşi, ‘cehennem varsa var, atarsa atsın, adaletsiz bir ilah varsa o adaletsizliğin gereğini yapsın, ben adil bir ilah istiyorum’ demeye kadar vardırıyorlar.”

Böyle insanların elinden tutmak, yardımcı olmak, Kur’an’ın ve Resul-i Ekrem’in dile getirdiği her hakikati kainattan delillendirdiğini paylaşmak gerekiyor. Başka bir ifadeyle, ifrat ve tefritten uzak kalarak, peşin hükme kapılmadan Kur’an’ın ve hadislerin ana mesajını metinde dile getirilen yaklaşımlar dahilinde, kainatın şahitliği içinde anlamak, açıklamak ve başkalarıyla da aynı usul içinde paylaşmak lazımdır.

“Böyle insanların elinden tutmak, yardımcı olmak, Kur’an’ın ve Resul-i Ekrem’in dile getirdiği her hakikati kainattan delillendirdiğini paylaşmak gerekiyor. Başka bir ifadeyle, ifrat ve tefritten uzak kalarak, peşin hükme kapılmadan Kur’an’ın ve hadislerin ana mesajını metinde dile getirilen yaklaşımlar dahilinde, kainatın şahitliği içinde anlamak, açıklamak ve başkalarıyla da aynı usul içinde paylaşmak lazımdır. Eğer ayet ve hadislerin yorumunda metinde anlatılan yaklaşımları görmüyorsam, ‘bunları anlamıyorum’ diyeceğim. Eğer ‘ayetler’ kainatta fiilleriyle konuşan Yaratıcının sözlü konuşması, ‘hadisler’ bunu insanlara tebliğ eden Peygamber’in sözleri ise kainattaki gerçeklik, insanın fıtrat-ı selimesi yani şartlanmamış özellikleri bakımından çelişki arz etmemesi gerekir. Sorgulayan ve dinle bağlantılarını kesen kaç kişi ile görüştüysem hiçbirinin yüzü gülmüyor, sıkıntıdan patlıyorlar. Ama ikna da olmuyorlar. Niye? Çünkü tarihi nakillerle, asılsız söylencelerle, İsrailiyat kaynaklı anlatılarla, hurafelerle doldurduk İslam’ı. Arap yarım adasının kenarlarına kadar götürdük, hangi ücra köşedeki kabilelerle konuşturduk, ondan sonra da ‘İslam budur’ dedik. Onlar da -kendi açılarından ‘demek ki onlardan öğrendiklerini aktarmış, vahiy falan değilmiş’ diye düşünerek- haklı olarak reddettiler. O halde insanlara nasıl bir din, nasıl bir Kur’an, nasıl bir Peygamber takdim ettiğimizi yeniden düşünmemiz lazım. En başta kendi anlayışımızı sağlam temele oturtmamız lazım. İnsanların zihni çorba. Hak ile batıl yan yana değil, iç içe geçmiş durumda, çorba olmuş. Dinin içine asılsız şeyleri ata ata, insanları adeta dinden attık. Yüreğim kan ağlıyor!”

Bundan sonra başka bir müzakereci söz alarak şunları paylaştı: “Moderatör metinde geçen, ‘tılsım-ı kainatın miftahı’, ‘muamma-i hilkatin keşşâfı’, ‘hikmet-i alemin şârihi’ ifadelerini kalınlaştırmış. Bana bu çok anlamlı geldi. Bu üçlüde ‘kainat, hilkat, alem’ kelimeleri ortak bir anlamı ifade ediyor: İçinde yaşadığımız fizikî gerçeklik. Metin Peygamber’i (asm) bu fizikî gerçeklik üzerinden tanıtıyor ve onun bu gerçekliği açığa çıkan, keşfeden ve şerh eden olarak açıklıyor. Aslında bu ifadeler Kur’an’ın tanımı olarak da söylenen ifadeler. Kur’an da kainatı keşfediyor, açıyor, açıklıyor. Yani varlığın anlamını dile getiriyor, kaynağını söylüyor. Demek ki Peygamber’i Kur’an ile, Kur’an’ı Peygamber ile, hem Kur’an’ı hem Peygamber’i kainat ile anlamak ve açıklamak gerekiyor. Mesela metin, Peygamber’i ‘hikmet-i alemin şârihi’ olarak niteliyor. Hikmet en genel anlamıyla ‘yerli yerindelik, amaca uygunluk, planlılık’ demek olduğuna göre aleme bakıp ‘alemde hikmet var mı, yok mu’ diye sorduğumuzda ‘yoktur’ demek mümkün değil. Bütün bilimsel çalışmalar bunun göstergesi. Alemde hikmet varsa, daha doğrusu istisnasız her şey hikmetli, amaçlı, düzenli, planlı ise bunun bir bilinçli kaynağı olması gerekir. İşte Peygamber bunu yapıyor; hikmetin kaynağını gösteriyor. Bizi düşünmeye davet edip kainattaki hikmetli varlıkların kendilerinden kaynaklanamayacağını gösterip, ‘ism-i has’ ile adı Allah diye anılan Yaratıcıdan bahsediyor. Hikmeti şerh etmenin yani açıklamanın ilk adımı olarak bunu söylüyor. Ardından o hikmet sahibinin diğer özelliklerini öğretiyor, Onun varlığı niçin var ettiğinden bahsediyor, insan olarak benim/bizim Ona karşı görevlerimizden bahsediyor. Ama dediğim gibi o (asm) bunu Kur’an ile yapıyor. İşaret etmek istediğim diğer bir nokta da şu: Metin Peygamber’i burada mezkur özerlikleriyle sayarken aslında Kur’an’ın yolunu izliyor. Mesela Kur’an Cuma suresinin ikinci ayetinde onu (asm) ‘hikmeti öğreten’ olarak anıyor. O halde biz Peygamber’i, Kur’an’ı ve kainatı iç içe, birbirinin açıklayıcısı olarak anlamaya çalışmak durumundayız. Aksi halde bir önceki müzakerecinin dile getirdiği gibi inançlarımız kuru iddia olarak kalır, başkalarına da bir şey söyleyemeyiz”.

Usul noktasında şunun netleşmesi gerekiyor: Madem Peygamber metinde belirtildiği üzere ilahî rahmetin örneğidir, ilahî muhabbetin misalidir, alemdeki hikmetin açıklayıcısıdır, o halde burada sayılan özellikleri görmediğimiz hadisi nakletmeyeceğiz, burada sayılan özellikleri görmediğimiz ayet yorumlarını nakletmeyeceğiz. Çünkü düşünen ve sorgulayan insanlar inanmıyorlar.

Ardından önceki müzakereci yeniden söz alarak şunları paylaştı: “Usul noktasında şunun netleşmesi gerekiyor: Madem Peygamber metinde belirtildiği üzere ilahî rahmetin örneğidir, ilahî muhabbetin misalidir, alemdeki hikmetin açıklayıcısıdır, o halde burada sayılan özellikleri görmediğimiz hadisi nakletmeyeceğiz, burada sayılan özellikleri görmediğimiz ayet yorumlarını nakletmeyeceğiz. Çünkü düşünen ve sorgulayan insanlar inanmıyorlar. Daha açık ifade etmek gerekirse, bir hadis naklinde veya ayet yorumunda ‘burada sayılan özellikler nerede?’ diyeceğiz. Görmüyorsak, anlamadığımız şeyi nakletmeyeceğiz. Buradan şu noktaya da gelmek istiyorum: Peygamber’i burada sayılan özellikleri ile anlatan, onun hadislerinde burada anlatılan hususları gösteren bir kaynak var mı? Risalelerden başka bu konuda bir çalışma, bir kitap, bir külliyat var mı? Varsa hemen gidip alalım, okuyalım ve faydalanalım. Benim bildiğim kadarıyla yok! Maalesef ki yok! Öyleyse Risaleleri okurken de bu gözle okuyalım.”

“Evet, Peygamber’in tarihî bir şahsiyeti var, yaşadığı bir toplum var. Onun hayatını, insanlarla konuşmalarını, toplumsal ilişkilerini okurken ve anlatırken tarihî ve yerel unsurları çıkarıp inancın temellerini ve ahlakî düsturları her zaman, her yerde ve her insan için geçerli olacak şekilde tespit etmek ve onu paylaşmak gerekmez mi? İşte Risale-i Nur bunu yapıyor. Düşünen ve sorgulayan insana belli bir zaman ve mekanda bir örneklik gösteren Peygamber’in zaman ve mekan sınırlamalarından çıkarılmış evrensel mesajlarını sunuyor. ‘Düşünen ve sorgulayan insan’ diyorum, avamdan bahsetmiyorum. Onları küçümsemek adına değil. Onların kendi dünyalarında kapları dolu. Kabı dolu olan kimselerin ne kaplarını büyütmek ne de kaplarına yeni bir şey doldurmak mümkün değildir. Bırak onları! Onlardan en azından bir kısmı anlamı bilmediği halde ağlaya ağlaya Kur’an okuyor. ‘Allah’ın sözleri bunlar, ne güzel’ diye kendinden geçiyor. Tıpkı sevgilisinden aşk mektubu almış birisinin dönüp dolaşıp aynı ifadeleri okuması gibi. Bu aptallık mıdır? Hayır, insanîdir! Ama o aşk mektubunun içindeki hakikatleri sorgulamak ayrı bir ilgi alanı, ayrı bir kabiliyettir. Onu avamdan beklememek gerekir. Avama gelip de ‘Gel bunun içine bakalım, kalbim senin için kaynıyor diyorsun; hani nerede kaynıyor’ denmez.”

“Sonuç olarak içinde yaşadığız dönemde soran, araştıran, delil arayan insanlara Peygamber’i ve Kur’an’ı ezbere kalıplarla, peşin hükme dayalı kabullerle anlatamayız, anlatmamalıyız. Tahkik mesleğini takip etmeliyiz. Risale-i Nur bize bunu öğretiyor. Bu tahkike göre hem kendi imanımızı temellendirmeli hem kendi dünyamızda insaniyetimizle benimseyip takdim ettiklerimizi paylaşmalıyız. Peygamber’i de böyle anlamalı ve anlatmalıyız, Kur’an’ı da böyle anlamalı ve anlatmalıyız. Eğer biz Risale-i Nur’dan bu dersi almadıysak bizim de Risale okumamız ezberden ibaret kalmış demektir.”

Devam eden müzakerelerde, gündeme getirilen usul çerçevesinde Kur’an’da hatırı sayılır hacim tutan peygamber kıssalarını nasıl anlamak gerektiğine dair de dikkat çekici örnekler verildi. Ardından ilgili bahsin geri kalan kısmı okunarak On Dokuzuncu Mektup tamamlanmış oldu. Video kayıtlarındaki açıklamalardan anlaşıldığına göre On Sekizinci Mektup tamamlanıp On Dokuzuncu Mektup’a gelindiğinde -sağlam bir temel oluşturmak üzere- 5 Nisan 2020-13 Şubat 2022 tarihleri arasında “Peygamberlik Üzerine” başlığı etrafında 98 derslik çok değerli bir silsile başlatıldı. Ardından 20 Şubat 2022 yılında On Dokuzuncu Mektup’un okunmasına ve müzakeresine başlandı. Belirlenen usuller çerçevesinde Resul-i Ekrem’in mucizeleri zikrolunan tarihten 16 Nisan 2023 tarihine kadar 61 ders olarak gerçekleşip bu hafta itibariyle hitama erdi. Bu derslerden kendi adıma çok faydalanmış birisi olarak hem dersi modera eden arkadaşlara hem tüm katılımcılara hem dijital ortamda böyle bir dersin alt yapısını hazırlayanlara çok ama çok teşekkür ediyor, Allah hem müelliften hem kendilerinden ebediyen razı olsun diyorum.

Yazar hakkında

İlyas Üzüm

Dünyalıyım. Güneş Sistemi sokağında oturuyorum. Yaşadığım Samanyolu galaksisi şehrini bile gezemedim. Yolda mıyım, emin değilim ama "yolda olmak, yolcu olmak" istiyorum; zaman ve varlığın sonsuz yolculuğunda.

Yorum yazın